Geçen hafta yazdığım “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diye bağırmak, bir kimlik bunalımıdır, bir kültür yozlaşmasıdır” makalesi olumlu, olumsuz birçok eleştiri aldı.
Özellikle Sevgili arkadaşım Özer Demirtaş’tan gelen aşağıdaki ileti beni bu konuda zorunlu bir açıklama getirmeye, yeni bir yazıya yöneltti:
“Sevgili Arkadaşım,
Bıraktığım Ali ile şimdiki Ali arasındaki korkunç dönüşü anlayamıyorum. ‘Direniş Dergisi’ni çıkaran Ali, Türkiye’de ezilen tüm insanların sesi olmak için yaşamını ortaya koymuştu. Şimdiki Ali, Hrant Dink’in öldürülmesini, Türkiye’de birkaç yönüyle ezilmiş, yok edilmek istenmiş; buna karşın yaşamını onuruyla kimseye muhtaç olmadan sürdürmeye çalışmış bir insanın öldürülmesinden, ölen bir kedi yavrusunun çöp sepetine atılışındaki umursamazlıkla söz etmesi, doğrusu beni tanımsız üzdü…”
Önce şunu vurgulayayım: Sağdan gelsin, soldan gelsin, terörün her çeşidine karşıyım ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Hrant Dink’in ölümü bana acı veren bir olaydır. Vahşice işlenmiş bir cinayettir. Kesinlikle lanetlenmesi gerekir. Bu saldırıdan insan olanlar utanmalıdırlar.
Ama biz Hrant Dink’i iki açıdan yorumlar ve değerlendiririz. Bize göre iki Hrant Dink vardır:
Birincisi, Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü isteyen, sorunlarımızın ancak Türk ulusunun kendi çabaları ile çözümlenebileceğini vurgulayan ve “Kürtler, Ermenilerin yüz yıl önce yaşadıklarından ders almalıdır. Emperyalistler gelir, çıkarlarını düşünür, sonra da çekip giderler. Olan burada kalan bizlere olur…” (Kayseri Paneli) diyen ve emperyalist oyunlara karşı çıkan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Hrant; ikincisi, “Damarlardaki zehirli Türk kanı, Türk’ün pis kanı, Sabiha Gökçen Ermeni kızıdır…” diyen ve ırkçı tavırlar içerisine girip, Ermeni davasını ve tezlerini Agos gazetesinde işleyen, savunan Hrant…
Birinci Hrant’ı destekler, onunla bütünleşiriz. İkinci Hrant’ı eleştirir, karşısına çıkarız.
Biz diyoruz ki, Türkiye’yi parçalamak, bölmek isteyen, emperyalizmle işbirliği yapan, etnik ve dinsel duyguları çıkarı için kullanan Türk ve Türkiye düşmanları bizim de düşmanımızdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında yaşamayı bir onur sayan ve ülkemizin çağdaşlaşmasına katkıda bulunan, Kürt olsun, Ermeni olsun, Rum olsun, her vatandaşın başımızın üstünde yeri vardır.
Onların etnik yapıları, dinsel inançları bizim için sorun değildir. Onlar, düşüncelerinde ve inançlarında özgürdürler. Yeter ki dini alınıp satılan bir ticaret metaı gibi kullanmasınlar. Din sömürüsü yaparak halkı uyutmasınlar… Bölücülük yapmasınlar.
Türk’ü sırtından hançerlemesinler…
Kürt de Ermeni de Türkiye cumhuriyeti vatandaşıdır. Dayanışma ve kardeşlik ortamı içerisinde, bir arada yaşamlarını sürdürmelidirler.
Biz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” görüşünü temel alır, “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişini ilke ediniriz.
Tanzimat’tan sonra aydınlar arasında çeşitli görüşler ortaya çıktı. Bunlar Ümmetçilik, Osmanlı milliyetçiliği, Turancılık… Enver Paşa’nın hedefinde “Turancılık” vardı. Bu yolda can verdi.
Atatürk bu akımların hiçbirisini tutmadı. O, daha sonra kendi adıyla anılacak olan “Atatürk Milliyetçiliği”ne yöneldi.
Atatürk Milliyetçiliği, ulus devlet ve tam bağımsızlık temeli üzerinde yükselir.
Atatürk Milliyetçiliğinde din ve ırk ayrımı, kafatasçılık yoktur. “Vatandaşlık” vardır. Özgürlük vardır. Kulluğa ve biat anlayışına son verilmiştir.
İşte bu nedenle AKP, “Atatürk Milliyetçiliği” kavramını Anayasadan kaldırmak istemektedir.
Çevresinde birçok “Türkçü”nün bulunmasına ve onu etkilemek istemesine karşın o, ulus tanımını “ırkçılık” temelinde şekillendirmemiştir. Atatürk’ün milliyetçiliği etnik, şoven bir milliyetçilik değildir.
Osmanlı aydınlarının “Osmanlı Milliyetçiliği”nde “ümmetçilik” düşüncesi egemendir. Turancıların görüşleri tüm dünyadaki Türkleri birleştirme hayaline dayanır. Ama Türkleri her zaman hor gören, küçümseyen Batı emperyalizmi karşısında “Atatürk milliyetçiliği”, ayakları yere basan ulusal kimlikli, ulusal kültüre dayanan bir milliyetçiliktir. Onun kitabında etnik, dinsel ayrılıklara yer yoktur.
“Atatürk Milliyetçiliği”, Mustafa Kemal’in, “Türk Milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasal ve sosyal inkılâpların gerçek sahibi kendisidir. Sizsiniz. Milletimizde bu yetenek ve gelişme gücü mevcut olmasaydı onu yaratmağa hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı” dediği başı dik, onurlu, kişilikli bir milliyetçiliktir.
İşte onun için Batı karşısında kişiliksiz ve yoz bir duruş sergileyen Orhan Pamuk’lar, Cengiz Çandar’lar bu politikayı anlayamazlar.
İşte onun için “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diye bağıranlar bu politikayı anlayamazlar ve Fransızların, Amerikalıların değirmenine su taşırlar.
Sahte bir insan hakları, özgürlük çığırtkanlığı ile emperyalizmle bütünleşerek ulus devleti yıkmak, ülkeyi lime lime etmek için ellerinden geleni yaparlar.
Kimlik bunalımına girerler, kültür yozlaşması batağında çırpınırlar….
Ali Eralp
Yorum Gönder