Yaşam içerde de dışarda da sürüyor:
İnsanlar mecburen yiyor, içiyor, uyuyor…
Doğa ve günlük yaşam hükmünü icra ediyor…
Büyükler yaşlanıyor, çocuklar büyüyor, karneler alınıyor, hasretler, düş kırıklıkları, küçük mutluluklar, büyük hüzünler, içerde de dışarda da birbirini kovalıyor.
Davalar davaları, duruşmalar duruşmaları izliyor…
Günümüzün en tehlikeli suçlaması örgüt üyeliği…
Bir örgüt üyeliği ile suçlandığınız zaman doğrudan demir parmaklıkların arkasına yollanıyorsunuz…
Özel olarak oluşturulmuş, “Özel Yetkili Mahkemelerde” yargılanıyorsunuz…
Sadece özgürlüğünüz değil, savunma haklarınız bile sınırlanıyor ve kısıtlanıyor…
Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, birlikte yenen bir yemek, verilen yasal emirle yapılan bir görev bile örgüt üyeliğinin kanıtı olarak ele alınıyor…
Kimi zaman da slogan atmak ya da yumurta taşımak!
Buna karşılık savcıları bile isyan ettiren bir biçimde, pek çok kişinin rolünün olduğu resmi belgelerle saptanmış Hrant Dink cinayetinde örgütün izine rastlanmıyor!
Ama mahkemenin bile “Henüz varlığı saptanmamıştır” dediği “Ergenekon örgütü” her yerde…
Başta iddianamelerde…
Ve de pek çok muhbir köşe yazarının sütunlarında!
***
Son dönemde Cumhuriyet gazetesine birçok yeni ve genç yazar katıldı.
Değerli romancı, başarılı gazeteci Kürşat Başar da bu gençlerden biri.
Perşembe günkü “Devekuşu Yumurtası” yazısını okurken Başar’ın bir edebiyatçı ve bir mizah yazarı olarak durumu çok güzel özetlemiş olduğunu düşündüm, gönlüm yazının sadece kendi sütununda kalmasına elvermedi:
Devekuşu Yumurtası
“Cebinde üç yumurtayla yakalanan öğrenciye 11 yıl hapis istemiyle dava açılan bir ülkenin, başka bir ülkeye hukuk ve demokrasi nutukları atması pek işe yaramaz.
Yumurtaları menemen yapmak için değil cumhurbaşkanına atmak amacıyla yanında taşıyormuş deseniz de pek ikna edici olmaz.
Bu yumurta işi öyle masumane değil, bunlar ‘yumurta örgütü’ oluşturmuşlar, şimdilik yalnızca yumurta fiyatlarını arttırıyorlar, ama asıl amaçları ‘yumurta darbesi’ yapmak deseniz de inanan olmaz.
Sonuç olarak Ermeni diyasporasının başını çektiği, İtalya’dan Arjantin’e, Uruguay’dan İsveç’e kadar soykırımı kabul eden bir sürü ülkenin içinde bulunduğu uluslararası ‘çok gizli örgüt’e dava açamıyoruz.
Sarkozy’nin kafamıza attığı devekuşu yumurtası için de iddianame yazamıyoruz.
Başımıza gayet açık biçimde göstere göstere örülen çoraplarla uğraşmak yerine fantastik paranoyalarımızla uğraştığımızdan bize karşı tasarlanan gerçek darbeleri gözden kaçırmamız da şaşırtıcı değil.
Dink cinayetinde devletle bağlantılı örgüt bulamadık, ama her taşın altında bir örgüt buluyoruz mu desek?
Yalnızca yerüstündeki değil yeraltındaki örgütleri de araştırıyoruz, kemikleri bile tek tek çıkarıyoruz mu desek?
İnsan hakları komiserinin hakkımızdaki raporuna karşılık, ‘tamam ama yumurta atmayan öğrenciler için de öğretmeni şikâyet etme hattı açtık’ diye bir savunma mı getirsek?
İyi ama ya aynı sınıftan üç öğrenci aynı öğretmeni şikâyet eder ve evlerinde yapılan aramada buzdolabına gizlenmiş yumurtalar bulunursa?”
***
Tam bu sırada Orhan Erinç, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Dönem Başkanı olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tutuklu Gazeteciler” konusundaki değerlendirmesiyle ilgili bir açıklama yaptı:
“Sayın Başbakan’ı anlayışla karşılamamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kendilerinin devlete karşı sorumlulukları ve yükümlülükleri bulunuyor.
Bu nedenle olasıdır ki iddianamelerde yer alan iddiaları kesin yargı gibi algılayarak değerlendiriyor.
Biz meslek örgütleri ise iddianamelerdeki değerlendirmelerin şimdilik iddia düzeyinde kaldığını, mahkemeler tarafından sonuca bağlanacağını düşünüyoruz.
Meslektaşlarımızın sorguları sırasında kendilerine yöneltilen soruların ağırlıklı olarak yaptıkları haberleri, yazıları, arşivleri, haber kaynakları ile olan ilişkileri ve basılmamış kitapları kapsamında olması bizleri bu değerlendirmeye götürüyor.
Bu kanımızı ‘Terör örgütünün medya ayağı’ vurgusuyla düzenlenen iddianame de güçlendiriyor. Ayrıca 97 gazetecinin, 2005 yılından bu yana Türk Ceza Yasası, Terörle Mücadele Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası gibi temel ceza yasalarında yapılan düzenlemelerin yorumlarıyla suçlanmakta ve tutuklu olarak yargılanmakta olduğunu da düşünüyoruz.
Önceki yıllarda gazetecilerin ‘terör örgütü propagandası yapmak’ iddiasıyla yargılanmasına karşın, bir süredir ‘terör örgütü üyesi’ sıfatıyla suçlanmakta oluşunu yadırgadığımızı da vurgulamak istiyoruz...”
***
Kürşat Başar’ın “Devekuşu Yumurtası” işte böyle bir ortamı yansıtıyor !
Emre Kongar/Cumhuriyet
Yorum Gönder