Yıl 1945, yeni bitmiş 2. Dünya Savaşı. Milli Şef İnönü yönetiminde kıtlıktan çıkmaya uğraşıyor Türkiye.
Bursa Kız Öğretmen Lisesi’nden mezun olan annem Müjgân öğretmen tayin olur Alaçam’ın İkizdere köyüne. Kız kardeşiyle giderler köye. Okulun 5 sınıfı vardır ve fakat oraya annemden başka atanan öğretmen yoktur, her sınıfın öğretmenidir annem. Bir sınıftan öbürüne koşuşturur gün boyu. Öğretmensiz kalan sınıflara müzik dersi verir teyzem, şarkılar, türküler öğretir. Müzik sevmeyenler top oynarlar bahçede.
Yıl 2012, altmışyedi yıl geçmiş aradan; Türkiye’de bu durumda olan bir sürü belde var, okulu olmayan köy var, okulu olup öğretmen bekleyen var.
1945′teki gibi öğretmen kıtlığı içinde değiliz; atama bekleyen, bir an önce öğrencilerine kavuşmak, onlara bir şey öğretmek aşkıyla yanıp tutuşan bir sürü yeni mezun öğretmen var. Neden onlar oralara atanmıyorlar? Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinden mi kaynaklanıyor sorun? Devletin öğretmen maaşı ödeyecek parası mı yok? Bütün öğretmen maaşlarını üst üste koysan ne der ki? Devletin durumu 1945′tekinden daha mı sıkıntılıdır? Ekmek karneyle dağıtılmadığına göre, değildir!
Başbakana bir uçak eksik alınsa çok daha yüksek maaş ödenebilir! Başbakanları tarifeli uçaklarla yolcu olarak seyahat eden, İçişleri Bakanı makam arabası olarak bisiklet kullanan İskandinav ülkelerinde, öğretmen maaşları çok yüksek!
Nedir sıkıntı? Yoksa birilerinin eğitimsiz bırakılması mı isteniyor?
“Bakan beni okula gönder!”diye pankart açmış okulsuz, öğretmensiz çocukların hüzünlü fotoğrafı var gastede.
Gitme çocuğum o okula Artık orada öğreneceğin bir şey kalmadı. Okulda artık 19 Mayıs yok, 23 Nisan yok, 29 Ekim yok, Atatürk yok!
Arapça dersleri var, dil karşı devrimi olarak!Ne işin var senin, o okulda?
Gir internete, Lord Kinross’u tıkla; ondan öğren Atatürk‘ü. Sakın gitme çocuğum, o okula !
Ferhan Şensoy/AYDINLIK
Yorum Gönder