Hrant Dink cinayeti sürecinde meydana gelen suikastların ortak özelliklerinden biri de şuydu:
Failler, tetiği çekenler kısa sürede bulundu ama bir adım ötesine gidilemedi.
O dönemdeki yorumlarda bu noktaya şu şekilde vurgu yaptığımı anımsıyorum:
“Dileriz tetiği çekenlerin arkasındaki ellere de bu kadar kolay ulaşılır. Zira Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinde de gördük ki sadece kullanılanlara ulaşmak olayı aydınlatmaya yetmiyor.”
Aradan 5 yıl geçti, ne yazık ki ilk aşamada alınan yolun çok ötesine gidilemedi.
Böyle olunca da her türlü yorum serbest hale geldi.
***
CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in İzmir Aliağa’da “Demokrasi İçin Adalet” konulu söyleşide yaptığı konuşmadan şu sözlerin altını çizelim:
“Uğur Mumcu davasının aydınlatılabilmesi için Dink davasını pilot olarak görebiliriz. Bu davada her şey aydınlatılabilirse Uğur Mumcu ve üstü örtülen cinayetler de aydınlığa kavuşur. Devletin birçok istihbarat örgütü var. Örneğin şimdi içinde işadamı, askeri, gazetecisi, bilim adamı çok geniş kitleyi kapsayan bir yapılanmadan, sözde illegal bir durumdan, Ergenekon’dan bahsediyorlar. Madem bu kadar büyük ve kapsamlı bir oluşum var, o zaman devletin istihbarat birimleri nerededir?”
Bu sorunun yanıtlanması gerekir. Silivri mahkemelerinde benim de her fırsatta vurguladığım nokta bu.
Mahkeme heyeti daha yargılamaların başında böyle bir “terör örgütüne” üye olmakla, hatta yönetmekle suçlanan sanıkların da talebi üzerine devletin terörle mücadelede doğrudan görevli, sorumlu birimlerine yazı yazdı.
Dedi ki:
“Böyle bir örgütün varlığına, faaliyetlerine, örgütlenme yapısına dair elinizde ne kadar bilgi, belge, doküman varsa mahkememize iletiniz.”
Özel yetkili mahkemelerden (ÖYM) bilgi saklamak suç. Bu mahkemelerin kuruluş yasasına göre belli bir zaman diliminde bilgi vermek zorunlu.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 21.01.2009 tarih B.05.1.EGM.0.14.05.04.146-78/355-20854 sayılı yanıtının özü:
“… İddianamede adı geçen örgüte ilişkin bilgilerin, iddianamede var olan bilgilerle sınırlı olduğu…”
Genelkurmay Başkanlığı’nın 14.01.2009 tarih, 3050-491-08/0.0 sayılı yanıtının özü:
“Ergenekon tipi bir yapılanmaya ait herhangi bir bilgi ve belgenin Genelkurmay Başkanlığı’nda mevcut olmadığı…”
Jandarma Genel Komutanlığı’nın 31.12.2008 tarih 1500-461619-08 sayılı yanıtının özü:
“Jandarma sorumluluk bölgesinde örgüte ait herhangi bir suç bilgisine rastlanmadığı…”
Aynı dönemde Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) da benzer içerikte bir yazı mahkemeye ulaştı.
Bütün bu yazıların ardından yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 21.01.2009’da, 41. celsede şu kararı aldı:
“Bu dava açılıncaya kadar ‘Ergenekon Terör Örgütü’ isimli herhangi bir örgütün olup olmadığı hususu ilgili birimlerden sorulmuş ve bulunmadığı yönünde cevap verildiği anlaşılmış, bu hale göre böyle bir örgütün varlığı ancak yargılama sonucu açıklığa kavuşacağından, böyle bir örgütün var olduğu yönündeki ifadeler yerine, iddia olunan tabirinin kullanılması…”
***
Araya hiç yorum katmaksızın durumu bilgileriyle, belgeleriyle aktardım… Varlığı devletin dört farklı güvenlik kurumunca kanıtlanamamış bir “terör örgütünün” üyesi olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan bir kişi olarak haykırıyorum:
Bütün yargı süreçleriyle henüz sıcaklığını korumakta olan Hrant Dink olayı tüm yönleriyle aydınlatılsın…
Saldırının arkasında kimler, hangi organizasyonlar var, açıklığa kavuşturulsun…
Gerçeğin peşine düşmeden her şeyi Ergenekon çuvalına koymak, “faili meçhul” kavramından bile kötüdür. Zira gerçek faillerin peşini tümüyle bırakmış, olayı daha da karanlığa gömmüş oluyorsunuz.
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder