‘Ünlü oyuncu evinde ölü bulundu!..’ - Mehmet Faraç

Yukarıdaki başlık, Türk sinemasının damarlarına işleyen kimsesizliğin klasik bir dışavurumuna dönüştü!.. Alıştık hepimiz o dramatik başlığa!.. Çünkü belki de son 50 yıldır gazetelere hep aynı yürek yakan başlıklar atılmış:
“Ünlü oyuncu evinde ölü bulundu...”
Toplumun birçok kesimi belki de bu haberleri derin bir ah çekerek okuyup unutuyordur... Oysa bu tür başlıklar atılmasının nedenlerinin sorgulanması gerekiyor...
Çünkü yalnızca Türk sinema sektörü değil, sinemayla ilgilenmesi gereken devletin kurumunun da bu konudaki sabıkası oldukça eskidir...
Çünkü ilgisizlik kameraların “motor...” dediği ilk günden bu yana beyaz perdenin yakasını bırakmadı!..
Nice oyuncu, figüran ve sinema emekçisi kaderlerine terk edildikleri köhne evlerinde ya da beşinci sınıf otellerin rutubet kokan odalarında ölü bulundu...
Yakın sinema tarihimizden iki örnek bile beyaz perdeye inen kara lekeyi göstermeye yeter; Beyoğlu’nda bir otel odasında ölüme yalnız giden Cahide Sonku’yu ve Tugay Toksöz‘ü herkes unuttu...
Düşkünler yurdunda yapayalnız ölüme giden karakter oyuncusu Mümtaz Ener’i de kimse anımsamaz...
İstanbul’da bir parkta cesedi bulunan sinemanın kavgacı figüranlarından Yadigar Ejder ise film emekçilerinin dramını tokat gibi yüzümüze vurdu...
Yalnız onlar mı, 1960’tan bu yana yüzlerce filmde boy gösteren Yeşilçam’ın nice karakter oyuncusu ya da figüranının ölümünden kimsenin haberi bile olmadı!.. Çoğunun mezarı nerede bilinmiyor...
Büyük bölümünün cenazesini üç beş hayırsever yurttaş kaldırdı...
Bir bölümü ise öldü mü yaşıyor mu bilen yok!...

Sinemanın acımasız çarkı!..

Ne kadar acı değil mi?.. Her rollerinde aslında bizden birini anlatan insanların eskimiş bir film afişi gibi bir köşeye atılması ne kadar acı?..
Antalya’da sefil yaşam süren Hayati Hamzaoğlu nerede, nasıl öldü?..
Beyoğlu’nda bir otelde ölen Bilal İnci... Sokaklarda sefil yaşam süren Sami Hazinses...
Kazım Kartal, Erol Taş nasıl göçtü bu dünyadan?.. Hulûsi Kentmen, Nubar Terziyan, Hüseyin Peyda nasıl bıraktı gitti bizi?..
Ahmet Tarık Tekçe, Hüseyin Baradan, Turgut Özatay...
Kenan Pars, Danyal Topatan, Önder Somer...
Yıldırım Gencer, Senih Orkan, Kudret Karadağ, İbrahim Kurt ve diğerlerini kim anımsıyor?..
Eminim çoğu kıt kanaat geçindi... Eminim çoğu borç içinde yaşadı ve yine bir çoğu ilgisizlik ve duyarsızlığın cenderesinde ölüme gitti...
Meselenin özeti şu; yakın tarihin belki de son 50 yılında bize aşkı, sevgiyi, acıyı, ıstırabı, ölümü, yoksulluğu, zenginliği kısacası her rollerinde yaşamın her anını anlatan nice sinema yüzü, ya filmlerin “on dakika ara”larında ya da “SON” larında yitip gitti!..
Biz ise halen eski Türk filmlerinin coşkulu sahnelerinde onları izlemeye devam ediyor ve her insanı yaşıyormuş gibi gösteren sinemanın acımasız çarkına kapılıp gidiyoruz!..

Üçüncü sayfa başlıkları!..

Denilebilir ki yukarıdaki isimler; oyuncuların sinemadan, tiyatrodan pek para kazanamadığı dönemlerin kurbanlarıydı... Pek öyle değil ama neyse...
Peki ya, Türk sinemasının zirve yaptığı şu son on yıla ne demeli?.. Ya 50’den fazla televizyon kanalının yayın yaptığı şu iletişim çağında, film sektörünün zirve yapmasını nasıl yorumlamalı?..
Her kanalda 15 yerli dizinin yayımlandığı şu dönemde, film ve dizi sektörünün yaptığı atağı nasıl yorumlamalı?..
Peki, tıfıl gençlerin allanıp pullanıp oyuncu diye piyasaya sürüldüğü şu dönemde, kimileri dizilerden bölüm başına 75 bin TL alırken sinemanın yoksul ve sefil yüzleri niçin terk edilmiş evlerde tek başına ölümü canlandırır?..
Evet, sinema sektörü ne kadar gelişirse gelişsin, ne yazık ki, Cahide Sonku’dan bugüne gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan haberlerin başlıkları hiç değişmiyor!.. İşte son dönemde anımsadıklarım:
“Sinema ve tiyatro sanatçısı Fatoş Sezer, 52 yaşında hayatını kaybetti. Evinde ölü bulunan Sezer’in uykusunda kalp krizi geçirdiği anlaşıldı.”
“Mahallenin Muhtarları dizisiyle 10 yıl ekranlarımıza ‘Emlakçı İhsan’ karakteriyle konuk olan Ali Cağaloğlu , yalnız yaşadığı evde yatağında ölü bulundu.”
“100’ün üzerinde filmde oynayan Cem Erman, Adana’daki evinde eşi tarafından ölü olarak bulundu. Sanatçının cebinden 5 TL çıktı.”
“Uzun süre parklarda, otobüs duraklarında yatan ünlü oyuncu Mesut Engin, İstanbul’da kaldığı Darülaceze’de yaşamını yitirdi!..”

Sanatın hayat damarı!..

Ve son haber dün internete yansıdı: “Türk sinemasında yaklaşık 450 filmde rol alan Ünsal Emre (65), Beyoğlu’ndaki evinde ölü bulundu. Evde tek başına yaşayan sanatçının ciğerlerinden ve böbreklerinden rahatsız olduğu belirtildi.”
En son “Kubilay” filminde oynayan Ünsal Emre’nin kaderi de diğer arkadaşlarından farklı olmadı... O da evinde tek başına hastalık çekerek ölüme gitti!..
Sinemamız istediği kadar Altın Küre’de şansını denesin... İstediği kadar Cannes Film Festivali’nde boy göstersin...
Oyuncularımız istedikleri kadar Altın Portakal’da, Altın Koza’da üstü açık ciplerle tur atsın; o acı sonun atacağı başlık hiç değişmeyecek...
İlgisizliğe, yalnızlığa, kimsesizliğe, yoksulluğa ve ihmale terk edilen oyuncularımız evlerinde, otel odalarında ya da düşkünler evinde ölü bulunacak!..
Hadi bu insanların aileleri, yakınları, akrabaları ya da birlikte kamera karşısına geçtikleri insanlar ilgisiz, duyarsız, insafsız ya da merhametsiz...
Hadi diyelim ki, bir çoğunun evladı ya da akrabası da yok...
Peki ya devlet?.. Peki ya Kültür Bakanlığı hiç mi sormaz bu insanlar ne yer ne içer, nerede yaşar, hasta mıdır, yaralı mıdır diye niçin sormaz acaba?..
Ne demişti Atatürk, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir...”
Bizim sinema sektörümüzün filmi çoktan kopmuş da, kimsenin haberi yok!...

Mehmet Faraç/AYDINLIK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget