Alem gider Mersin’e, biz gideriz tersine…
Bu söz ileri görüşlü biri tarafından, AKP isimli cemaatler birliği düşünülerek söylenmiş olmalı.
Dikkatle incelerseniz AKP’nin söylemleri Mersin’e, yaptıkları tersine gider!…
“İleri Demokrasi” derler; Basılmamış kitap için “BOMBA” muamelesi yaparlar,
“Ekonomi Büyüdü” derler, 79 yılda yapılan toplam BORCUN 3 katını, 9 yılda yaparlar,
“Hukuk Devleti” derler, insanları 4 yıldan fazla “TUTUKLU” olarak hapiste tutarlar,
“Özgürlük” derler, kendilerini protesto eden 500 den fazla üniversite öğrencisinin hapse atılmalarına göz yumarlar,
“Çağdaşlık” derler, devletin en önemli birimlerini “CEMAATİN” emrine verirler,
“Haram Yemeyiz-Yiyeni Tutmayız” derler, on binlerce Müslüman’ın paralarını dolandıran “SADAKA HIRSIZLARINI” yanlarından ayırmazlar,
“Biz Namusluyuz” derler, Bakan çocuklarının birdenbire zenginleşmesinin hesabını sormazlar, servet artışlarını düğünlerdeki takılara yani “ÇOCUKLARININ ÇÜKLERİNE” bağlarlar,
“Namaz kılarlar” fakat, ibadetlerini bir şov, camileri ise propaganda yeri olarak kullanırlar…
AKP’nin bu çarpık mantığına ve Türk Milletini aldatmasına birkaç örnek daha verelim mi?..
*Van Depremi üzerinden 3 aydan fazla bir zaman geçti. İlk anda ve Ekim-Kasım aylarında yapılan acemilikler ve organize bozukluklarını, bu yüzden verdiğimiz can kayıplarını hepimiz biliyoruz.
Şimdi sizlere soruyorum;
Türkiye’nin Başbakan Yardımcısı denen kişi televizyonlardan, “Ocak ayına kadar herkes konteynerlere yerleşecek, çadırda bir kişi bile kalmayacak” demedi mi, hem de defalarca söylemedi mi?
Peki durum ne;
29 Ocak 2012 Pazar günü itibariyle, Van’da hala “70 BİN İNSAN ÇADIRLARDA YAŞIYOR”, 300 Bin kişi Van’ı terk etti, 85 tane çadır yandı, dün 3 yaşındaki Mustafa Atlı ile birlikte 11 çocuk yanarak öldü…
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, bu durumların yaşanmasına sebep olan kişiler bir dakika bile koltuklarında oturmazlar. Tabii ki o kişilerde “Sorumluluk ve İnsanlık” varsa!…
*AKP’nin en parlak sloganı “Bağımsız Yargı” dır…
Bildiğiniz gibi, Deniz Feneri adlı Avrupa’da Yüzyılın Soygunu olarak bilinen davanın “SADAKA HIRSIZLIĞI”nın Türkiye kısmını inceleyen ve her biri en az 26 yıllık Hukukçu olan 3 Savcı görevlerinden alınmıştı. Bu Savcılardan biri “yapılan usulsüz ve yanlıştır” deyince bu 3 Savcı, yeni atandıkları görevlerinden de bir kez daha alındılar. Bu ikinci görevden almayı gerçekleştirerek AKP otoriteleri, “kendinize gelin, ağzınızı tutun” demek istiyorlardı.
Daha sonra 3 Savcı, Sözcü Gazetesinden Saygı Öztürk’e konuştular ve;
“Bu davaya siyasi otoritenin müdahalesi var. Sadaka Hırsızlığını ortaya çıkarmamızı istemiyorlar” diye beyanat verince,
AKP’nin yeni dizayn ettiği HSYK soruşturma için izin verdi ve görevden alınan 3 Savcı için 11 yıla kadar hapis cezası isteyen davayı Sincan Savcılığı açtı!…
Bundan sonra sırada Cumhurbaşkanı Gül’ün, Türkiye’nin en önemli kurumuna atadığı Atatürk ve Türk Ordusu düşmanı Mümtazer’in dediği var, yani Savcıları yağlı kazığa oturtmak…
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, Savcılar “Hırsızlık davasına siyasiler müdahale ediyor” derlerse, iktidarda olan kişiler insan içine çıkamazlar. Tabii ki o kişilerde “Sorumluluk ve Utanma” varsa!…
*AKP’nin sürekli övündüğü icraatlarının başında Milli(artık milliliği kalmayan) Eğitim yatırımları gelir.
Başbakan Erdoğan her konuşmasında “şu kadar derslik yaptık, kitap verdik, kalem verdik, akıllı tahta ve tablet vereceğiz” diye konuşur. Fakat, İlkokullara 4-5. Sınıftan itibaren Arapça ders konduğundan, türban ilkokullara kadar indirildiğinden, Türk Eğitiminin “Milli” olma vasfı yok edildiğinden, ortaçağdan kalma cemaat ve tarikatların eğitim faaliyetlerindeki etkilerinden, kaçak kuran kurslarında beyinleri Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak zehirlenen çocuklardan hiç bahsetmez…
AKP’nin Eğitim Bakanı Habertürk Televizyonundaki bir programında aynen şunları söyleyebildi;
“Atadığımız öğretmen gitmediğinde, ya da ayrıldığında, PKK’nın yönlendirdiği ücretli öğretmenleri almak durumunda kalıyoruz…”
Evet yanlış okumadınız, bir Bakan televizyonda, terör örgütünün yönlendirmesiyle devlete öğretmen alındığını ve bu ülkenin çocuklarının eğitimini terör örgütü militanlarına bıraktığı söyleyebiliyor…
Bu, “Vatana İhanet” suçudur ve sadece bu suç bile başlı başına o iktidar için “Yüce Divan” yolunun açılması için yeterli bir sebeptir.
Bakanlık koltuğunda oturan bu kişiye ve Başbakan Erdoğan’a soruyorum;
-Öğretmenleri PKK’nın yönlendirmesiyle tayin ediyorsunuz anladık, Valileri-Emniyet Müdürleri de aynı yöntemle mi atıyorsunuz?
-AKP İktidarı olarak tayin ettiğiniz öğretmeni, terör örgütüne karşı korumaktan aciz misiniz?
-Yoksa bu davranış, federasyona gidişin önünü açmak için yapılan bir ön çalışma mıdır?
Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde bir Bakan, terör örgütüne danışıp devlete eleman alır ve bunu da televizyondan söylerse, o ülkede ki millet eğer millet ise, o Bakanı gördüğü yerde tükürük yağmuruna tutar… Yazıklar olsun.. Hem söyleyene, hem de suskun kalanlara….
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu
Yorum Gönder