Aşağıdaki konuyu bence herkes bir kere de kendisine sormalı.
İktidar mı yoksa parti mi?
Bana, hemen iktidara gelmek mi yoksa partiyi düzeltmek mi önemlidir deseler “önce partiyi düzeltelim” derim.
Hele parti yeni bir lider ile yola çıkmış, daha solda ve yeni bir çizgiye oturmaktaysa.
-Neden?
-Çünkü gerçek sosyal demokrat partiler, tanımı gereği kurulu (liberal) düzeni değiştirmek için iktidara gelmek isteyen partilerdir.
Bir parti, kurulu düzeni değiştirmeyi düşünmeden sadece iktidar olmayı düşünüyorsa, doğaldır ki o parti sadece var olan düzen içinde hareket eden, esaslı bir düzen değişikliği öngörmeyen partidir.
Büyük Atatürk de “İdarei maslahatçılar -yani kurulu düzenin iş görenleri- esaslı ıslahat –yani devrim- yapamazlar” derken sanırım aynı ihtiyaçtan hareket etmiştir.
***
İkisini bir arada yapalım o zaman da denebilir.
Hem iktidar olalım, hem kurulu düzeni değiştirelim;
Üretimi arttıralım, gelir dağılımını düzeltelim, işsizliği ve fakirliği ortadan kaldıralım.
Siyaset yoluyla edinilen rantları önleyelim;
Bu arada da iktidar olalım.
Bunu istemek kolay da, bunları yapmak için bir partinin disiplinli, gerçekten sosyal demokrasiye gönül vermiş, kendini bu konuda yetiştirmiş ve her türlü fedakârlığa hazır kadrolara sahip olması, tabanının da hatır-gönül kaydedilmemiş, değişimi büyük bir hasretle bekleyen bilinçli üyelerden oluşturulmuş olması gerekmez mi?
Bu kadroların aynı inançlarla donanmış, birbirleriyle değil “düzenle” mücadele eden kimlikleri olması gerekmez mi?
Bu kadroların bu güne kadar hiç bir şaibeli işe bulaşmamış kişilerden oluşması gerekmez mi?
İçinde sol politikalardan yana olmadığı belli kimselerin olmaması gerekmez mi?
Tabii ki evet.
***
Siyasette en büyük yakınmalar yukarıda saydığımız niteliklere “hasret”ten değil midir?
Hayır, böyle bir yakınma yoktur diyorsanız buyurun; gazanız mübarek olsun.
Evet biz gerçekten de böyle kadrolara hasretiz diyorsanız, o zaman en baştaki soruyu bir kere daha sormakta yarar var:
Hemen iktidara özenmek mi?
Yoksa önce bunu sağlayabilecek kadroları yetiştirmek mi?
Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler felsefesine dayanan liberal düzen, aslında iktidara gelen kadroların pek de fazla bir şeyler yapmasına gerek duymaz.
Bu kadrolardan bir şeyler yapmaları değil, olsa olsa kendilerine cazip gelen bazı şeyleri yapmamaları, yapsalar da aşırıya kaçmamaları beklenir. Çünkü ülkedeki bütün düzenin temeli olan ekonomide güçlü olanın güçsüzü piyasadan silmesi, yabancı sermayenin yerli sermayeyi süpürmesi, herkesin iş bulamaması, beceremeyenin yoksul kalması, bal tutanın parmak yalaması gibi konular zaten bu dünyanın doğal düzenidir.
Altta kalana ancak sadaka verilir.
O da gönülden koptuğu kadar.
Bu düzende “ince siyaset” olsa olsa birileri göz göre göre kaybederken onları oyalayabilmek ve ekonomideki, sosyal hayattaki her türlü çelişkiyi gizleyebilmek için gereklidir.
Hâlbuki bu düzene karşı çıkmak, bu düzenin geniş halk kitlelerini ezen, geleceği ipotek altına alan ve bunu dışarıdan birilerinin desteğiyle yapanların hesabını tersine çevirebilmek o kadar kolay bir uğraş değildir.
Değildir tabii.
Bunu ancak bu yeni düzene inanmış, ne yapacağını bilen, zorluğunu baştan kabul eden “sıkı” ekiplerle deneyebilirsiniz.
***
“Önce iktidar” istenmeyen ve “denenmeyecek” bir şey de değildir.
Denenebilir ama maalesef böyle bir deneme başarıya ulaşamadığında, ileride daha iyi hazırlanılarak gelinse bile bir sonraki denemenin şansını çok azaltacaktır.
Tutun ki denendi ve bir biçimde kazanıldı da.
Peki bu iktidarı kazanırken kurduğunuz ittifaklar, dayandığınız taban, yola çıktığınız kadro, bu değişikliğe hazırlıklı ya da niyetli değilse, bazı köprüleri baştan atamamışsanız, geniş halk kitlelerinin “yeni politikalar” beklentisi boşa çıkmayacak mıdır?
Böyle bir iktidar, düzen önemli değil “yeter ki biz iktidar olalım” diyenlerle ayni kulvarda yapılmış bir yarıştan ibaret kalmayacak mıdır?
Bana göre, kaybedildiği zaman bile kazandıran tutumun adı “önce parti”dir.
Çünkü parti, sadece iktidar hedefinde değil ama bununla birlikte bir ekonomik-sosyal model değişimi fikrinde de birliktir.
Siyasette bir an için iktidar olma şansı dolayısıyla bir araya gelenler, bu şans bittiği gün o şanslarını başka biçimlerde de denemeyi düşünebilir ama aynı düşüncede olanlar her zaman bir arada olurlar.
“Parti” de aslında her zaman ve her koşulda aynı görüş ve idealde olanların birliği değil midir?
Bülent Soylan
Yorum Gönder