Hukuk-felsefe bilimlerinin bileşkesinin zirvesinde.cilt cilt kitaplar kaç tiraj yapar.Server Tanilli Hoca'nın fuarda kitap imzalama kuyruğu.piyasacıların.bestseller ini aratmıyor.Kulağına eğiliyorum." Hocam başını kaldır da bak,seni tanıyan,hoca olarak sevenler,kuyruktakilerin çok azı değil mi.Üstelik yaş ortalaması çok genç...
" 18 yılını yurtdışında sürgünde geçirmiş olmasına karşın bu büyük sevgiye,ilgiye gülümsüyor.Hemen en önde ciltlerle birden kitaplarını imzalatmakta olan genç doktor karıkocaya takılıyor." Bunları okuduğunuzda dünyanızın nasıl değişeceğini biliyor musunuz." diyor.
Aynı neşeli takılmayla.Bilmez olur muyuz,değişmek için alıyoruz Hocam...yanıtını alıyor...
1978'de terör saldırısı sonucunda felç olduktan sonra.akıl almaz bir direnişle yaşama dönmek için yurtdışında tedavi görürken bu kez 12 Eylül'ün saldırısı ile 1402'lik olmuş,bilimsel kimliğine kucak açan Batı dünyasında,Fransa'da üniversite hocalığına devam etmek zorunda kalmıştı.18 yıllık sürgün yıllarında,her gününü ülkesinde böylesine yoğun yaşayan bir başka solcu,aydın tanımadım.Türkiye'de yaşananları günü,anı ile izliyor,aydın sorumluluğu,insan olma hallerini paylaşmanın bir yolunu buluyordu...
O güne ait bir yazı,özel bir gün için çevremden de hep duyduğum üzere gece yarısı sonrası telefonlarından söz etmiyorum sadece...
12 Eylül sonrasının ilk ciddi anayasa eleştirisi toplantısındayız.Prof.Sağlam,Prof.Kaboğlu hocalar çok anlamlı açıklamaları ile başımıza örülen çorapları anlatıyor.Oturumu yönettiğim için elime bir telefon tutuşturuluyor.İnanılır gibi değil.Hoca Fransa'dan arıyor,telefon bağlantısı ile 12 Eylül anayasasına karşı sadece hukukçu değil,sorumlu aydın kimliği ile onurlu duruşunu birkaç cümle ile çok çarpıcı özetleyiveriyor...
Dinleyenlerin duyarlılığı.tepkileri birden katlanıyor......
Hoca'nın 18 yıllık sürgün sonrası ülkemize dönüşü,üniversitelerimizde kapıların açılması ile değil.arada ürettiği sayısız bilimsel ama halka da ulaşan,uygarlığa,Aydınlanma'ya ışık tutan kitapları ile oluyor.TUYAP'ın,fuarın onur konuğu olarak,bizden hiç kopmamış,direnişin.Aydınlanma'nın anıtı Tanilli Hoca'yı,sadece öğrencileri,dostları,tanıyanları değil,kitapseverler,hiç tanımamış olanlar bağırlarına basıyor...
Gözlerinden sevinç ışıkları fışkırıyor,tekerlekli sandalye ile akıl amaz bir tempoda,fuardan bu fuara,o şehirden bu şehire,toplantıya koşturuyor.Fransa'ya derslerine bir koşu gidip,soluğu yine Türkiye'de alıyor.Nerede olduğunu,daha ne kadar yeni kitap üretiğini,etkinliğe katıldığını izlemek olanaksızlaşıyor...
Bir tek olması gereken her yerde,durması gereken her duruşta yerini aldığını,soluksuz ürettiğini söyleyebilmek olanaklı.Yarım beden bu tempoya bu kez bombasız isyan ediyor.Hoca felç geçirmiş,bir kez daha konuşma yetisini kaybetmiş...
Hastane odasına giriyorum.Önünde sayısız not kâğıdı,zor anlaşılan bir ses,dönmeyen diliyle konuşma çalışmaları yapıyor.Deneyli,yeniden konuşabilmek,kaldığı yerden çalışmalarını.konuşmalarını sürdürebilmek için kararlı.Bana tekerleme çalışmaları ile öylesine kanıtlıyor ki...
Yanından moral vereceğine almış olarak,sevinçle ayrılıyorum.Bir iki ay geçmeden bu kez Fransa'dan telefonla,derdini anlatabilir konuşmayla bunu hemen kanıtlıyor......
Polisin çok ağır,orantısız güç kullandığı,dayaklı,göz yaşartıcı bombalı.Mayıs denemelerinden sonra,aradan 31 yıl geçmiş olarak DİSK önderliğinde inadına,Mayıs Meydanı'na,Taksim'e girişin kararı verilmiş.
2009.Mayısı'nda Hoca tekerlekli sandalyesinde,toparlanmış,o sırada tutuklu Manisalı Hoca ile Balbay'a,tüm yargısız infaz tutuklularına özgürlük isteyen pankartı ile en önde...
Sağlık sorunlarının,yaşanmışlıklarının tek bedeli,artık kolay akan sevinç gözyaşları içinde.Cumhuriyet Anıtı'nın etrafından direnerek başarmanın onur turunu atıyor...
Hoca'ya yetmez ki..
Bir gün kitap fuarından Balbay'ı ziyarete.Silivri'ye gittiğini duyuyorum.Bir başka gün hastanede İlhan Selçuk'u ziyarete geliyor,gazeteye uğramayı hiç atlamıyor.Fazilet Kuza'yı,Cumhuriyet Kitap'ta çalışanları durmadan arayarak basılmakta olan yeni kitaplarının okumalarını,kapaklarını,basılma süreçlerini sorguluyor...
Yarım beden,bir daha bir daha bu yormaya isyan ediyor...
Hoca'nın son yılları ağırlıklı hastanelerde,sayamadığım kadar çok ameliyat,ağır tedavi altında geçiyor.Kangren olan bacakları sonuna kadar kesiliyor,iltihaplar tam temizlenemediği için,aylarca günün çoğunu yüzükoyun yatırılarak geçirmek zorunda kalıyor...
Hoca yaşama karşı duruşu,direncinden hiç ödün verir mi.Yeniden konuşma yetisini arttırıyor,milimetrik hesaplamalarla doktorların istediklerinin gereğini yerine getirirken,haberleri,oturumları atlamıyor...
Yaşama sevincini.direncini hiç kırmıyor.Bu ağır tabloda,Balbay'ı ziyarete,Silivri'ye gidelim,telefonu geliyor...
Yasak nedeni ile ancak gözlerimle çekebildiğim fotoğraf karesinde.Hoca tekerlekli sandalyesinde tek eliyle,var gücü ile yükselmiş,öteki eliyle Balbay'a dokunmaya çalışırken.
Balbay parmaklıktan düşecek kadar aşağıya sarkmış...
Elleri bir türlü kavuşamazken,sahneye dayanamayan bir görevli ayağı ile tekerlekli sandalyeyi itiveriyor...
Elleri kavuşuyor.. .
Şükran Soner/Cumhuriyet
Yorum Gönder