Yetmemiş; bu olaylar sırasında kalp krizi geçirerek ölen emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun cenaze törenine katılanların görüntülerini ve fotoğraflarını da talep etmiş!
Ne yapacak?
Ne yapacağı belli; o fotoğraflardan ve görüntülerden yola çıkarak, “cadı avı” başlatacak!
Bu “cadı avı” deyimini çok sık kullanırız ama... Ne olduğunu da pek bilmeyiz.
Yeri gelmişken anlatmakta yarar var:
Bu deyim, 15 ve 16’ncı yüzyıllarda Avrupa’daki inanılmaz bir zulmün adı olarak ortaya çıktı.
14’üncü yüzyılın sonlarına doğu savaşlar ve veba Avrupa’yı yakıp, kavuruyordu. Kendilerine dindar süsü veren bazı şaklabanlar, bunun Tanrı’nın kendilerine verdiği bir ceza olduğunu söylemeye başladılar ve bu işin suçlusunu da buldular:
Genellikle yalnız yaşayan ve yoksulluktan, bakımsızlıktan çirkinleşmiş yaşlı kadınlar!
Bunların “cadı” olduklarına karar verdiler, bütün kötülüklerin suçunu da onlara yüklediler.
Ve... Yüz binlerce yaşlı, yalnız ve çaresiz kadını işkence yaparak öldürdüler!
Dönemin papası da 1481’de engizisyon mahkemelerine emir verdi ve “Bütün cadıları bulup, yok edin” dedi...
Çünkü işkenceden sonra yakılarak öldürülen bu kadınların tüm mal varlıkları Vatikan’a kalıyordu...
İşin acısı, bu çılgınlık yüzlerce yıl sürdü!
Bizim kültürümüzde “cadı” da yok, “cadı avı” da...
Ama “cadı”sı olmayan bir ulus olarak, iktidarlara karşı olan herkesi “cadı avı”na tabi tutmakta sınır tanımıyoruz!
Diyeceksiniz ki; “Gazeteler ve televizyonlar da o görüntüleri savcılığa vermesinler kardeşim...”
Keşke o kadar kolay olsaydı:
Çünkü savcılık diyor ki, “Eğer o görüntüleri bana vermezsen, hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesine aykırılıktan 1 yılla 3 yıl arasında değişen hapis istemiyle dava açarım...”
Gerçi; bu madde sadece “kamu görevlileri”ni ilgilendiriyor ama... Savcılık buna aldırmıyor!
İşlerine gelmediği zaman gazetecilerin “kamusal görev yaptığını” bile kabul etmeyen makamlar, iş ceza uygulamaya gelince; hepimizi “devlet memuru” yapıveriyor!
Üstelik savcılığın bu isteği 5187 sayılı Basın Yasası’nın 12’nci maddesine de aykırı...
Bu maddeye göre, “Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi; bilgi, belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.”
Peki, şimdi ne olacak?
Gazeteciler, o görüntüleri savcıya teslim edecek mi?
Bazıları meslek örgütlerinin çağrılarına uyup direnecek elbette...
Ama iktidar yandaşı olan gazetelerin ve televizyonların bu konuda en küçük bir zorluk çıkaracağına ihtimal bile vermiyorum!
Götürüp, çektikleri tüm fotoğraf ve görüntüleri teslim edecekler; savcılık da bunları polise verip “cadı avı” başlatacak!
Tamamen insani nedenlerle emekli öğretmen Metin Lokumcu‘nun cenaze törenine katılan ve çıkan olaylarla ilişkisi olmayan yüzlerce kişi de belki sırf bazı görüntülerde yer aldıkları için tutuklanacak!
Haydi Vatikan’ı anlıyorum, bu işten para kazanıyordu...
İyi de Ankara neden körüklüyor ki bu cadı avını? Yoksa oradaki üç beş muhaliften, bu kadar çok mu korkuluyor?
Aman dikkat
Bugün Sivas’taki Madımak Oteli’nde otuz üç aydının ve iki çalışanın cayır cayır yakıldığı gerici saldırının 18’inci yıldönümü...
Alevi yurttaşlarımız yıllarca “kebapçı” olarak çalıştırılan bu binanın “utanç müzesi”ne dönüştürülmesini istiyordu...
Bakanlık önce buna “Evet” dedi ama sonra gerici baskılardan çekinerek, Özel İdare Bilim ve Kültür Merkezi yaptı...
Yaptı da ne oldu?
Dün öğrendik ki; tam 17 yıl boyunca her 2 Temmuz‘da bu binanın önünde yapılan anma törenleri yasaklandı!
Yetmedi... Binada hazırlanan anı köşesine, öldürülen aydınlarla ve çalışanlarla birlikte, eylemi gerçekleştiren ölen iki saldırganın ismi de yazıldı!
Bunun adı düpedüz tahriktir...
Tüm Alevi kardeşlerimi, bu tahriğe kanmamaya ve sağduyuyu elden bırakmamaya davet ediyorum!
GÜNÜN SORUSU
Seçildikleri halde salıverilmeyen iki milletvekiline sahip çıkmak için “milletvekili yemini etmeme” eylemi düzenleyen CHP’liler, Hopa’daki baskılara “Hooop dedik” demek ve CHP’lilere sahip çıkmak için ille de tutuklanmalarını mı bekliyorlar?
Yorum Gönder