Hiç kuşkusuz Türk basınının en çok eleştirilen isimlerinden biri Ertuğrul Özkök’tür.Kolay değil, 20 yılı aşkın süre en büyük gazetenin Genel Yayın Müdürlüğü’nü yaparken her gün köşe yazısı da yazarsanız sonucu bu olur.
Tabii bir de şu var ki, Ertuğrul Özkök’e “çakmanın” bir müeyyidesi yoktur ama getirisi vardır. Ona “çakan” egosunu tatmin ettiği gibi kendi mahallesinden de alkış alır.
Hele şu yeni yetme ve kendini “mizah yazarı” sananların yazdıkları yazılardan sonra şişmekten patlayacak hale geldiklerini sanıyorum.
Ertuğrul Özkök, Genel Yayın Müdürlüğü ve köşe yazarlığının ötesinde “rafine yaşamı” ile “gustosu” ile ve özellikle “şarap sevgisi” nedeniyle de tanınır ki, “atış serbest çakmaların” pek çoğu da zaten bu yönde olur.
Sanki “şarap sevmek ve şaraptan anlamak” halktan uzaklaşmakmış gibi algılanır nedense. Neyse, bir operasyonla Ertuğrul Özkök’ü de “halk adamı” yapmayı başardık ki, yazı bununla ilgilidir.
Bir ay kadar önce hani şu 2 milyar dolara İngilizlere satılan Mey İçki’nin başarılı yöneticisi Galip Yorgancıoğlu Berlin’deki lüks lokantalarda servis edilmeye başlanan Türk şaraplarını tanıtmak için davet etmişti bizi. Yazmıştım; Güneri Cıvaoğlu, Ertuğrul Özkök ve Serdar Turgut.
Harika yemekler yiyip, inanılmaz güzellikte şaraplar içmiştik. İşte bu yemek sohbetleri sırasında yeni çıkan Âlâ rakısı da konu olmuştu ve Ertuğrul Özkök’ün hiç “rakı sevmediğini” öğrenmiştik.
Bunun üzerine Ertuğrul Özkök’ü rakı ile tanıştırma yemeği düzenlemeye karar verdik. Söz aramızda kalmıştı.
Ama o ne ki, Güneri Cıvaoğlu sözü unutmamış, İstanbul’a döndükten sonra Galip Yorgancıoğlu ile birkaç kez konuşup “rakı gecesini” düzenlemiş.
Perşembe gecesi Rumelihisarı’ndaki İskele Restoran’da bir araya geldik. Bir eksik ve bir fazlayla.
Berlin’de sık sık “Ertuğrul Özkök’ün halka karışmasını ve rakı içmesini görmeyi özlemle bekliyorum” diyen Serdar Turgut gelemedi. Anladığımız kadarıyla eşi “Gecenin bir vakti ne işin var sokaklarda” demiş. Ama Serdar “Grip bahanesi” ileri sürdü. Onun yerine yine çok sevgili arkadaşımız Vahap Munyar vardı. Biraz gecikti, çünkü yemeğe gelene kadar 28 ayrı davete katılmış, yazıları için notlarını almış. Neyse ki başka yere gitmeyecekmiş ve yemeğin sonuna kadar kaldı bizimle.
Güneri Cıvaoğlu güveçte kuru fasulye yaptırmış; pastırmalı. İlk kez yediğim büyüklükteki fasulyeler Rodos’tan geliyormuş, pastırma da Namlı’dan çok özel. Güveç masanın ortasına kondu, Ertuğrul Özkök’e “Âlâ Rakısı” sunuldu. Özkök önce “susuz tatmak” istedi, rakının nasıl bir şey olduğunu tatmak için. Sonra suyla içilmesi gerektiğini anlattık ona ama “Yahu bu fena değil, yemeklerden önce aperitif olarak alabilirim, hatta grappanın da yerini tutar” dedi.
Gerçi yemek boyunca “Şaraba geçmeyecek miyiz?” diye söylenip durdu ama hiç istifimizi bile bozmadık.
Galip Yorgancıoğlu Güneri Cıvaoğlu’nun “pastırmalı kuru fasulyesine” ek olarak nefis bir ıstakoz ısmarlamış, üstüne de tuzda balık. Tabii konu ıstakoz olunca Güneri Bey’e çok takıldık haliyle.
Gecenin sonunda Galip Yorgancıoğlu Ertuğrul Özkök’e “halk adamı olması ve ilk kez rakı içmesi” şerefine hazırlattığı ve üzerinde “Üstad-ı Âlâ” yazılı plaketi takdim ederken gözyaşlarımızı tutamadık.
Yorum Gönder