Ne şeriat ne darbe deriz biz… Darbeden yana bir şey demeyiz… Böyle dediğim halde bazı basın mensupları yazdılar; ‘Bu kadın ne zaman tutuklanacak’ diye. Böyle şeyler nasıl oluyorsa Türkiye’de?
Ama ben onlara aldırmıyorum. Önemli olan derneğimizin sağ salim ilerlemesi…
Sömürüye, hırsızlığa, üçkağıda muhalifiz.
Muhalif olmayıp da ne yapacağız? Onurumuzla yaşıyoruz biz…
Şubelerimizin başkanlarıyla yönetim kurulu üyelerimizi tutukladılar. Buna çok kızdım. Bana yapılana değil ama onlara yapılana kızdım. 36 bin kız çocuğuna burs veriyoruz. Bilgisayarları kopya almadan alıp gittiler. Aramanın da kuralları var. Aldıkları bilgisayarlarda burs gören öğrenci kayıtları var. Öğrenciler burslarını alamayacaklar. Bu beni rahatsız ediyor.
Hükümetin 1 Mart tezkeresi yüzünden bize hıncı var…
Türkiye’yi bu kadar küçük düşürücü davranışlarda bulunmamalıyız.
Kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Biz bir aileyiz. Demokratik haklarını kullananlar cezalandırılırsa… Eğer bize oluyorsa kim bilir başka kimlere olacak. O ‘kim’leri de korumamız gerekiyor. Ben kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Karamsar değilim. Beğenmediğimiz şeylere karşı demokratik haklarımızla mücadele ediyoruz. Ama kimse muhalefet istemiyor. Kimse ‘Bunu neden yaptın’ denmesini istemiyor.
Ergenekon soruşturması sırasında cinsel hayatım ile ilgili olarak bile iftiraya uğradım. Lezbiyen olduğum bile söylendi.
İsimsiz tehdit mektuplarıyla taciz ediliyoruz. Türkiye’yi çıldırtacaklar…
Hepimiz demek ki bir gece vakti gözaltına alınabiliriz. Bu çok yanlış bir şey…
Demokratik haklarını kullananlar cezalandırılıyor… Karamsar değilim maalesef bunu yaşıyoruz!”
***
Yukarıdaki sözler 18 Mayıs 2009’da kaybettiğimiz ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’a ait…
Hastalığı ilerlemişti. Haftanın dört günü hastanede yatıyordu. Takvimler 13 Nisan 2009’u gösterirken hastaneden bir günlüğüne çıkmıştı. Arnavutköy’deki evinde kendisine kan veriliyordu.
İşte tam bu sırada basıldı evi, polis tarafından… Didik didik edildi!
Talimatı veren, Ergenekon Savcısı’ydı…
Arama 7 saat sürdü.
Polisler evden bir çuvalla çıktı. Götürdükleri, günlükleri ve gençliğinden kalma aşk mektuplarıyla, şarkı CD’leriydi…
***
Bu baskının üzerinden 2 yıl 4 gün geçti…
Ve ben bu yazıyı bilerek baskının ikinci yıldönümü olan çarşamba günü yayınlamadım, bugüne bıraktım…
İstedim ki; hayatı bu ülkeye ve bu toprağın insanlarına hizmetle geçmiş ve üstelik hasta bir bilim insanına, hem de hayatının son günlerinde o zulmü yaşatanlar bu yazıyı bir pazar sabahı okusunlar…
Evet; özellikle tercih ettim bugünü…
Onlar; nasıl 13 Nisan 2009’u ve sonrasını Türkan Saylan’a zehir ettilerse ben de bu pazar keyfini kursaklarında bırakmak istedim…
***
Kim mi “onlar?”
O baskın ve arama kararını veren savcılar, aramayı yapan polisler…
Şimdi hepsine soruyorum:
Türkan Saylan’ın evine yaptığınız o baskında ne buldunuz?
Tam 2 yıl 4 gün geçti; ne aziz hatırasına, ne evlatlarına, ne de sevenlerine bir açıklama yaptınız bu konuda…
O kocaman ayıbı işlediniz ve devekuşu gibi başınızı kuma gömdünüz…
Söyleyin beyler… Söyleyin ciddi bakışlı, bol apoletli amcalar:
Türkan’ın “vatan haini” olduğunu kanıtlayan belgeleri atın ortaya…
Susmayın artık; zaten fazlasıyla sustunuz…
Çok değil; bir ay sonra ikinci ölüm yıldönümü, devlet ciddiyetine gölge düşürmeyin daha fazla… Tamam; basın toplantısı yapamazsınız ama en azından oğlunu çağırıp anlatın…
O evi niçin bastığınızı, o baskında neler bulduğunuzu, bulduğunuz delillerle Türkan’ın hangi suçlarını kanıtladığınızı anlatın…
Eğer bir suç bulamamışsanız; o zaman da adam gibi özür dileyin!
Ya mahkûm edin aziz ruhunu ya da aklayın…
Çünkü bu ona borcunuz…
Bu; ailesine, derneğinden burs alan çocuklara, burs veren yardımseverlere, okumasına katkıda bulunduğu on binlerce öğrenciye borcunuz…
Bu; Türkiye’ye borcunuz…
***
Bu yazıyı özellikle pazar günü yayınladım Sayın Savcı…
İstedim ki; pazar keyfiniz kaçsın…
Ölene kadar her yıl soracağım bu soruları size… Yazacak yer bulamazsam mektup göndereceğim makam adresinize…
Yılda bir pazarınızı zehir edeceğim!
Hadi; anlatın, suçu neydi Türkan’ın, evini niye bastınız?
*****
GÜNÜN SORUSU
Sorum yukarıdaki yazıyı okuyan vicdan sahibi tüm yurttaşlara:
Gözümüzün önünde yaşanan bir haksızlığa seyirci kalırsak, yeni haksızlıklara döl bırakmış olmaz mıyız? Ve bize insan denir mi?
Yorum Gönder