Kuvayi Milliye,ye Karşı Yazanlar : Zalimlerin Yandaşları - Cevat Kulaksız

Kuvayi Milliye,ye Karşı Yazanlar : Zalimlerin Yandaşları - Cevat Kulaksız
Demokrat olsun olmasın her devrin, her yönetimin kendine göre yandaş basını vardır. Günümüzde de sanki yandaş basın yok mu? Her yazılarında beslendikleri ağababalarını överken kötü taraflarını, olumsuz uygulamalarını es geçip; yönetimin yandaş olmayan karşıtlarını, muhalefeti haklı haksız, yerli yersiz kötüleyip yererler. Yandaşlık baskıcı, faşist yönetimlerde zorunlu olarak ürer. Faşist yönetimler yandaş olmayanları birer bahane ile ya hapse atar, ya da vergi cezaları cezalandırırken, kitaplarını ve gazeteleri yasaklar, kapatır. İşte bu yandaşlık yüzünden ne fikir hayatımız, ne de demokrasimiz gelişiyor. Yandaşlığın da demokratik düşüncenin, özgür bir kamuoyunun oluşumuna katkısı olamaz, demokrasiye zarar verir.
Basın tarihimizde insanın en çok yüreğini yakan, üzen yandaşlık, işgal yıllarındaki mütareke basının, yurdumuzu işgal edenlere, buna göz yuman son padişah hükümetine yaptıkları yandaşlıktır.
İşte bu işgal yıllarının basınından örnekler vererek, vatanın kurtuluşu için mücadele veren Kuvaa-i Milliye aleyhine yazılar yazan yazarlarımızdan ibretlik hazin örnekler vereceğiz. Çok yayınlandı bunlar ama duymayan, okumayanlara da sunmak için tekrar yazma gereğini duyduk. Yandaşlık, zalimlerin, faşistlerin bayraktarlığını yapmaktan ziyade, insan onuruna yakışan, hak, adalet, hukuk, insan hakları, özgürlükten yana olmalıdır.
Haksız zalimlerin yandaşlığını yapanlar için halkımız, “gâvurun ekmeğini yiyen gâvurun kılıcını çalar”, “gâvurun kılıcına da maşallah, İslam’ın kılıcına da maşallah” diye özdeyişler üretmiş. Ama ne var ki sonunda tıpkı, Kuvaa-i Milliye’nin zaferi karşısında mütareke basının mahcup olduğu gibi, haksız zalimleri savunan yandaşlar da mahcup olacaklar bir gün. Günümüzün sanki mütareke basını gibi, bir süredir, tutuklanacak veya tutuklanmasını istedikleri askerler, milliyetçi tavır koyan solcu fikir ve siyaset adamlarına karşı söz birliği etmişçesine aleyhte yayınlar yapıyorlar.
İŞGAL YILLARINDA MÜTAREKE BASINI
İşgal yıllarında, mütareke basını diye bilinen, işgal altındaki İstanbul’da yayınlanan gazeteler ve yazarlar, (padişah ve işgal güçlerinin baskıları ile) Kuvayi Milliyenin aleyhinde yazılar yazıyorlardı. Millî Mücadele dönemimizde iş başında olan ve Kuvaa-i Milliye aleyhine yazılar yazanlardan bazıları: Artin Cemal, Sait Molla, Ali Galip, Şeyh Sait, Ahmet Anzavur, Ethem, Ali Batı, Damat Ferit, Kambur İzzet, Refi Cevat Ulunay, Refik Halit Karay, Ali Kemal,… Bunlar İstiklal Harbimiz sırasında millî güçlere ve –bugünküler gibi- Türk milletine karşı bütün melanetlerini kusmuş kimselerdir. Bazıları, vatanın kurtuluşunun, başka devletlerin himaye ve mandası ile mümkün olacağını savunurken, bazıları da, hepten ümidi kesmiş olmalılar ki, kurtuluş için mücadele veren Kuvaa-i Milliye ile alay ediyorlardı.
Türk Ordusunun Kars’ı Ermeni’lerden geri almasını eleştiren yazısı üzerine, halkın bir Ermeni adı olan “Artin” adını vererek, “Artin Kemal” diye andığı yazar ve Nazır Ali Kemal, İstanbul’da Ermeni ortağı Mihran ile çıkardığı Peyam-ı Sabah gazetesinde, Kuvaa-i Milliye’ye karşı yazılarının bazılarında şunları yazıyordu: “Avrupa ile başa çıkmayı, yüzyıllardan beri Asya’nın hangi kavmi başarabildi ki biz başarabilelim?”
“-Millî Mücadele hakkında en haince yayını Ali Kemal yapmıştır.
-Ülkenin kurtuluşunu yabancıların himayesi altına girmekte arayacak kadar tıynetsiz ve şahsiyetsizdir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularındandır.
-Bir İngiliz uşağı olarak kendisini hiçbir zaman Türk hissetmemiştir.
-Birinci Damat Ferit Hükümeti’nde Maarif, İkinci Damat Ferit Hükümeti’nde Dâhiliye Nazırı olarak ülkenin İngiltere’ye teslim edilmesinde haince roller üstlenmiştir.
-Ali Kemal Millî Mücadele’nin ve milliyetçilerin en amansız düşmanlarından biridir.
-Dahiliye Nazırı olduğu sırada Türkçülüğün seçkin simalarını üniversiteden uzaklaştırmıştır.
-Ordunun yüksek morale ihtiyaç duyduğu Sakarya Savaşı’ndan beş gün önce bile, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına “Büyük Millet Meclisi, millî hâkimiyeti temsil edemez. Millî hâkimiyeti ancak Hilafet ve Saltanat temsil edebilir. Ankara’daki şımarık herifler, artık durunuz. Haddinizi biliniz. Şarlatanlık elverdi, hokkabazlık kâfi” diye yazabilmiştir.
Ali Kemal, Peyam-ı Sabah adlı gazetesinde şu cümleleri kullanmış biridir (Böyle birini Vahdettin de İçişleri Bakanı yapmıştır):
“Kuyucu Murat Paşa, Celâlîlere nasıl muamele etmişse, Kuvayı Milliye’ye de öyle muamele edilmelidir. Maiyetindekilerin yakında, zorba yamağı Cafer Tayyar şaklabanını, elini kolunu bağlayıp Hükümete teslim etmesi beklenir. Saltanata bağlı halim selim Anadolu halkı da Mustafa Kemal şakisine haddini bildirecek.”
“Hükümet önce, Anadolu’nun henüz istilaya uğramayan yerlerini Mustafa Kemal’lerden, Ali Fuat’lardan, o ipsiz sapsız, akılsız, fikirsiz zorbalardan, canilerden temizlemelidir.”
Artın Kemal,17 ve 11 Kasım 1920 günlerinde, Kars’ın geri alınması üzerine milli kuvvtlere saldırarak şunları yazar: “Demek işlmediğiniz bir hata kalmıştı, Ermenistan taarruzu ile onu da tamamladınız…(….) Ankara yaranı nihayet meramlarına erdiler, Bolşeviklerle el ele vererek Kars’ı işgal ettiler”.
Mütareke devrinin kalemi, hain yazarlarından “Artın Kemal” (Ali Kemal), “Ankara’dakiler yine köpürecekler” diye başlayan yazısında, şu haince yazıları yazıyordu: “…Haydutların işi gücü savaş. Siyasetten zerre kadar anladıkları yok. Ellerinde derme çatma bir ordu, birkaç tane de düzme kahraman, dövüşüp duruyorlar. Hükümet ölçmüş biçmiş, uygun görmüş, Sevr Antlaşması’nı imzalamış. Size ne oluyor a zırzoplar? Beyhude yere kan dökmenin “âlemi var mı? Öğrendiğime göre, Londra’da da, çocuk gibi, «İzmir’i isteriz, Edirne’yi isteriz,
Adana’yı isteriz» , hatta « tam istiklal isteriz» diye tutturmuşlar”…
İşte bunları yazan “Artın Kemal”, gazetedeki odasında Ermeni ortağı Mihran ile konuşurken de ona şunları anlatır: “… Yok, canım bunlar çılgın, cihan savaşını biz kazanmışız gibi. Ne demiş Arap,«elhükmü limen galebe- galibin dediği olur» ! İşte bu kadar. Bu kavrayışta, bu bilgide, bu çapta adamlar, değil devleti, ufak bir aşireti ile idare edemezler! Edebilseler, Yunan ordusu şimdi Eskişehir yolunda olur muydu?”… “Düşmanlar, teşkilat-ı milliyeden bin kere daha iyidir” !”… (8.8.1922)
Ayrıca bu Ali Kemal gazetesinde, Yunanlılara sığınarak onlar adına propoganda yapmayı kabul eden Çerkez Ethem’in, İzmir’de verdiği bir demeci de yayımlar. Kurtuluş Savaşında Türk Ordusuna ihanet ederek, Yunanılılara kaçan Çerkez Ethem şunları söylemektedir: “M.Kemal, Yunan ordusunun hızlı bir taarruzuna bir dakika bile dayanamaz.
9 Eylül 1922 de zafere erişilince, Peyam-ı Sabah gazetesinin başyazarı Arın Kemal (Ali Kemal) sütunlarında zafere katıldığını, Çerkez Etem kaçmadan önce sevincini, hataları dile getiren yazısının ertesinde, gazetenin sahibi Ermeni Mihran Efendi, gazetesinde bir açıklama koyar: “Ali Kemal Gazeteden uzaklaştırılmıştır”.
Ali Kemal açıkça İngiliz mandasını ister. 7 Ağustos 1919 günlü Sabah Gazetesinde “Türkiye ve Mandaterlik “ başlıklı yazısında bu düşüncesini tek kurtuluş yolu olarak savunur:
“Bizim bu müthiş yangından bir şey koparabilmek, hiç olmazsa milli birliğimizi sağlamak için İngiltere’ye dayanmamız, İngiliz mandaterliğini istememiz gereklidir. Çünkü bu zor dakikalarımızda, on yıldan beri geçirdiğimiz acıklı deneylerden sonra, bu uzak görüşlülüğü gösteremez isek, bilmeliyiz ki, bu savaştan koca bir devlet yerine, yersiz yurtsuz serseri (haneberduş) bir aşiret, bir hanlık durumunda çıkabileceğiz ve devletimizin, vatanımızın, milletimizin kesin olarak parçalanmasına tanık olacağız.”
Ferda Gazetesi:
“Yalnız Fransızlar, Türklerin dostudur” 20 Nisan 1920
Konya’da Delibaş İsyanı üzerine: “M. Kemal, firara hazırlandı” Ferda, 18 Ekim 1920
Alemdar Gazetesi:
  • “M. Kemal Layık Olduğu Cezayı Gördü” 15 Nisan 1920. (Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın Fetvası üzerine)
  • “Rıfat’ın Deccal Fetvası” 11 Mayıs 1920 (Ankara Müftüsü Rıfat Efendi’nin Dürrizade’nin Fetvasına karşı verdiği Fetva üzerine)
  • “Anadolu Kemalistlerden Temizlenecektir” 29 Nisan 1920
  • “Ankara Hükümeti Bolşevikleri Seçmiştir” 27 Mayıs 1921
Peyamı Sabah Gazetesi:
  • “Mustafa Kemal Ne Yaptı? İsyan!” 2 Ağustos 1919
  • “Kuvayı Milliye’ye aldanmayınız! Bolşeviklerinin kafasını taşıyan yurtsuz serserilerdir. Hilafet ve Saltanat’a bağlılıktan ayrılmayınız.”
  • “Teşkilatı Milliye Sergerdeleri (Elebaşılar)” 23 Nisan 1920
  • “İdam!, İdam!, İdam! M. Kemal Cezasını Bulacak” 25 Nisan 1920
  • “Mustafa Kemal’in Maskaralıkları” 7 Mayıs 1920
  • “Mustafa Kemal ve Hempalarının (Omuzdaş) İdamı” 13 Mayıs 1920
  • “Büyük Millet Meclisi Küçük Heriflerin Kölesidir” 28 Mayıs 1920
  • “Kaderimizi Ankara’ya Bırakmamalıyız” 1 Ocak 1922[1]

Ali Kemal “Artın Kemal” 1869-İstanbul doğumlu. Gazeteci. 1919 da Damat Ferit Paşa Hükümetinde maarif, sonra dâhiliye nazırı oldu. Gazetesinde Kurtuluş Savaşına karşı çıktığı ve buna ilişkin yazılar yazdığı için, Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra tutuklanıp yargilânmak üzere Ankara’ya getirilirken, 6 Kasım 1922 de İzmit’de Nurettin Paşa’nın işareti ile linç edilerek öldürüldü, daracına asıldı. O sırada Lozan’a gitmekte olan İsmet Paşa, Ali Kemal’in daracında asılı cesedini uzaktan görünce, hüzünlenerek, sinirlenerek hiç bakmadan Nurettin Paşa’nın yanına gider, ona söylemediğini bırakmaz. M.Keml bu olaydan tiksinerek bahsedermiş.
(Ali Kemal linç edildikten sonra, Ali Kemal’in eşi oğlunu da yanına alarak yurd dışına gitmek zorunda kalır. Aradan yıllar geçer; yurd dışında yükseköğretimini yud dışında tamamlayan ve askerliği gelen Ali Kemal’in oğlu, 1940 yılında Dışleri meslek memurluğu sınavına girerek kazanır. Fakat Dış İşleri Bakanılğında bir kuşku oluşur, öyle ya bir vatan haininin oğlunu Dış İşleri Bakanlığına işe almak doğrumudur?
Durum Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye iletilir. İsmat İnönü tereddütsüz işe alınmasını ister. Bu kimse yıllarca Türk Dışişerinde çok başarılı görev yapan Büyükelçi Zeki Kuneralp’dir).
İngiliz Muhipleri Derneği Başkanı, Adliye Nezareti ve yazar Sait Molla da malüm gazetesinde de şunları yazar: “İngiltere Osmanlı Devletinin yönetimine el koyarsa, saltanat ve hilafetin İngilizler elinde bulunduğunu gören Mısır ve Hindistan Müslümanlarının da İngiltere’ye dost olmanın gereğine inanacaklardır…” (5.5.1919)
İngilizleri tutan, Kuvaa-i Milliye’ye karşı İngiliz’leri savunan gazeteci ve yazar Refi Cevat Ulunay da şunları savunur: “İstiklâl diye bağıranlar kötü niyetlidir! Türkiye’nin istilâle değil, İngilizlerin himayesinde yaşamaya, bu yolla gelişmeye ihtiyacı vardır; İngiltere elinden tutmazsa Türkler yürümeyi bile beceremezler.”
Refi Cevat Ulunay, 4 Nisan 1919 taraihinde yaptığı ropörtajdan gazeteye döndüğünde, arkadaşları ne konuştuklarını soruyor…
Ulunay Mustafa Kemal için şöyle diyor: “Şu sıralarda Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, milli mukavemet harekete geçirilirse Fransız’ı da, İngilizi de, İtalyanı da memleketten kovulur, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş. Anladınız mı arkadaşlar. Bu adam deli değil, zırdeliymiş”… (Demek ki yurdun kurtulmasına aydın bilinen bazıları da inanmıyorlarmış).
14 Mart 1920 tarihinde İstanbul’u İngilizler işgal etmişlerdi. 4 Nisan 1920 de Refik Halit Karay (1888–1965),“Âlemdar”gazetesindeki köşesinde (ne kadar ümitsizliğe kapılmışsa) Kuvaa-i Milliye’nin mücadelesini şöyle alaya alır:
“…Bir patırtı, bir gürültü. Beyannameler, telgraflar… Sanki bir şeyler oluyor, bir şeyler olacak… Ayol şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda… Hülyanın, blöfün sırası mı? Hangi teşkilat, hangi kuvvet, hangi kahraman? Hülyanın bu derecesine, uydurmasyonun bu şekline ben de dayanamayacağım. Bari kavuklu gibi ben de sorayım” (Mustafa Kemal’i kastederek):
“-Kuzum Mustafa sen deli misin?”
“Hani Mustafa Kemal İstanbul’a gelecekti?”
“Hani Harekât-ı milliye vatanı kurtaracaktı?”
“Hani Meclis-i Mebusan Fransız İhtilâlindeki gibi celadetler gösterecekti?”
“Hani beni asacaklardı?”
Yine Refik Halit Karay, Millî Mücadele sırasında Hamdi Ülkümen’e şöyle der: “Mustafa Kemal’in muzaffer olduğunu görmektense, Memleketin Yunanlılar tarafından alınmasını tercih ederim!”
Alemdar Gazetesi yazarı Hafız İsmail: “Bilmiyorlar ki İngiltere tehdide gelmez!”
İşgal yıllarının İstanbul’unda Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından Posta Telgraf Genel Müdürlüğüne tayin edilen Refik Halit Karay, yazdığı Kuvayi Milliye aleyhinde bu şekildeki yazıları yanında, Anadolu’da telgraf hatlarından Mustafa Kemal Paşa yararlanmasın diye, sert bildiriler yayınlayıp Anadoludaki memurlarına emirler gönderiyordu. Böylece Kurtuluş Savaşına şiddetle karşı çıkan Yazar Refik Halit Karay, savaş kazanıldıktan ve yandaşı Ali Kemal 1922 de yargılanmak üzere Ankara’ya götürülürken İzmit’te halk tarafından linç edilmesinden sonra, yurt dışına kaçmıştı. Böylece Kurtuluş savaşına karşı çıkarak çeşitli hainliklerde bulunanlara dâhil edilen Refik Halit, 1938 yılına kadar 16 yıl sürgün hayatı yaşadı. Ancak özel afla yurda döndü.
Son yıllarına doğru, yaptıklarının utancı ve pişmanlığı içinde şunları yazıyordu: “…..Şahin sandıklarımızın çoğu da leş kargası imiş meğerse…. Dev kalan kaç kişi var içlerinde? Bir teki Atatürk hariç, çoktandır memlekette büyük adam yetişmemiştir. ……Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk’ten başka cüceleşmeyen dev yok.” ….”Siyaset, yalancı pehlivan üretilen bir fideliktir….”
O günlerin Times Gazetesi de, Türk Kurtuluş Mücadelesini şöyle karşılar: “Bütün cihanın kuvvetine karşı milli bir hareket yaratmak… Ne çocukca bir hayal!”
Yurtseverlerin yanında olması gereken yazar Refik Halit Karay, yurtseverlerle alay ediyordu. Gerçi Kurtuluş Savaşı sonunda asılmadı, ama çok mahcup oldu, suçlu görülen 150 lilikler arasına katılıp, sürgüne gönderildi.
Yıl 1918 İstanbul işgal altında, Galata kaynamakta, Beyoğlu şenlik içinde, bazı aydınlar ise şehrin öteki yakasında birbirinin adeta boğazına sarılmakta, sövüşüp duruyorlar. Sevmediklerinden öç almak için işgal casuslarına yanaşanlar çoktu. Bir sabah gazetesinde Asquik’in şu sözleri yayınlanır: “Asırların gördüğü en aşağılık idareyi tahrip ederek ileriye doğru bir adım attık. Büyük hasta, ölüm döşeğindedir. Birçok defalar pişmanlık geçirmiştir. Bu hastanın milletler ailesi ortasında, bir şer kuvvet olarak, son günlerini yaşadığını umut edelim. Mezarı üstüne yazılacak kitabenin ne olacağını bilmiyorum, fakat Osmanlı Devleti bir daha ba-sü badel mevte nail olmayacaktır”.
Hemen o gün Maarif Nazırı şunları söyler:
-Elbet… Elbette” diyor, “mağlüp değimliyiz? İstediklerini yapacaklar”.
Hele İşgal yıllarının İstanbul Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi, gazetelere demeç verir. Son cümlesi şöyle: “Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz”.
Öte yandan Süleyman Nazif, 23 Kasım 1918 de İstanbul’un işgalini kınamak üzere,”Hadisat” Gazetesinde “Kara Bir Gün” adlı makaleyi yazmıştı. Bu yazı üzerine Fransız işgal kuvvetleri Komutanı Süleyman Nazif’in kurşuna dizilmesini emretmiş. Veliaht Mecit Efendinin de bulunduğu bir toplantıda İstanbul’u gözyaşları içinde coşturdu idi. Rauf Orbay’ın Malta hatıralarında anlattığına göre, bir gün koca vatansever komutan Yakup Şevki Paşa’ya:
“-Vatanları nehirler sınırlamıştır. Siz de ben de Fırat’ın öbür yakasındayız. Türk sayılmayız. İngilizlere başvurup sürgünden kurtulalım”, demiş.
Bunun için hayli hakaret görmüştü. Aynı Süleyman Nazif Ermeni Mihran’ın gazetesinde Ali Kemal’e (Artın Kemal’e) sığındı ve “sen haklı imişsin” dedi.
Yoğun rica ve aracıların çabası ile vazgeçilmiş ise de, Pier Loti’nin anma gününde yaptığı bir konuşma nedeni ile İngilizler tarafından Malta’ya sürülmüştü, bu da bir yazardı. Ülkenin düştüğü kötü akıbet, Abdülhamid’in zulmü konusunda şu mısraları dile getiriyordu:
“Padişahım gelmişken yâda biz,
“İşte geldik senden istimdada biz,
“Öldürürler başlarsak feryada biz”
“Hasret olduk eski istibdada biz.”
Öte yandan, Fransız İşgali sırasında Adana’da, Millî Mücadele’ye karşı sürekli yayın yapan Adana Postası ve Ferda gazetelerinin sahip ve yazarları, öteki işbirlikçilerle birlikte, utanç ve korkularından, Kurtuluş Savaşı kazanılınca, Fransızlara karışıp İskenderun’a, Halep’e, Şam’a kaçmışlardı.
Devrin şairler, düşünür ve yazarlarından, Sevr Antlaşmasını imzalayanlardan Rıza Tevfik, görüşüne uygun gazetelerde yazılar yazmaktan başka, İstanbul’da Darülfünün (Üniversite) de dersler de vermekte. Öğrenci ve bazı aydınların bulunduğu salonda, Fuzuli Türk mü, Türk değil mi? tartışması olur. Rıza Tevfik, “Fuzuli’nin Türk olmadığını” söyleyince, sinirlenen bir öğrenci, şöyle haykırır:
“-Siz Türk değil misiniz?”
“-Değilim. Türklükten çoktan istifa ettim. Türk’ün kılıcından başka övünecek nesi var? O da bitti. Hala İstanbul’da oturabiliyorsanız, bunu büyük devletlerin size değil, İslâm âlemine duyduğu saygıya borçlusunuz”.Buna tepki olarak öğrenciler, “milliyetsiz, namussuz, hain, defol, satılmış, uşak” vb sözlerle bağırıp sustururlar.
Bursa’nın işgal edildiği günlerde, devrin şair ve yazarlarından Cenap Şahabettin, aynı üniversitenin bir dersinde, Türk öğrenciler kan ağlarken şunları söyler: “Üzülmeyen efendiler, tersine memnun olun. Çünkü Yunanlılar bizim lehimize çalışıyor. Memleketi milliyetçi denilen haydutlardan, serserilerden temizliyorlar”.
Öğrenciler, “yeteeeer, lanet olsuuun” diye bağırıp tepki gösterirler.
Filozof Rıza Tevfik şu haince düşüncesini yansıtır: “Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu’yu zararlı haşerattan temizleyecektir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.”
Dahası, Osmanlının son aydınlarından yazar Abdullah Cevdet de şöyle diyor: “Türk neslini ıslah etmek için, Macaristan’dan sağlıklı, gösterişli, yakışıklı erkek getirmek gerekir” demiştir. İyi de, uluslararası dilde Hungarya (HU) denilen Macaristan’ da Hun Türk soyundan değil mi?
(Abdullah Cevdet doktor, şair, bilgin olup, kendi ne Türkçü, ne İslamcı idi. Biraz da pinti idi; evindeki toplantılarında çayı şekerle değil, kuru üzümle verirdi. Birinci Dünya Savaşı’nın kötü günlerinde bir şiir yazar: “Vatanın öksüzüyüm, öksüzlerin gözüyüm”. Matbaada dizgici bu şiiri dizerken “öksüz” kelimesindeki “s” harfini atlamış, ya da bu harf düşmüş, şiir şöyle yayınlanmış: “Vatanın öküzüyüm, öküzlerin gözüyüm”. Bu gerçekten bir hata mı, yoksa onu sevmeyen düşmanlarının bir oyunumu idi?)
Şair Cenap Şahabettin bir Fransız dergisine verdiği yazıda şöyle diyebilmiştir: “Türkler ilim ve medeniyet sahasında hiçbir şey yapmamışlar, hiçbir eser vücuda getirmemişlerdir. Ne bir mezhep, ne bir felsefe, ne bir sanat yaratmışlardır”.
MUSTAFA KEMAL DE GAZETE ÇIKARMIŞTI
İşte M. Kemal ve Kuvaa-i Milliye, düşmanla savaşırken, hem isyancı gericilerle, hem de bu aydın görünen hainlerle de savaşmak zorunda kalıyordu.
Basının önemini bilen Mustafa Kemal gençliğinde arkadaşları ile “Mimber” adlı küçük bir gazete çıkarmış; Sivas Kongresi sırasında bizzat kendisi tarafından İradei Milliye, Ankara’ya gelince de Hâkimiyeti Milliye adlı gazete çıkarmıştı.
Mustafa Kemal Sivas Kongresi sırasında Kuvaa-i Milliye’nin çalışmalarını yaymak için 14 Eylül 1919 da İrade-i Milliye gazetesini yayınlamaya başlamış, Gazetenin İmtiyaz sahibi Selahattin (Ulusalerk), Yazıişleri Müdür de Mazhar Müfit (Kansu) dur. 1922 yılı sonuna kadar haftada iki gün yayınlanan bu gazete iki sütun üzerine dizilip Sivas Vilayet Matbaası’nda basılıyor ve yüz paraya satılıyordu.
Gazetenin adı Mustafa Kemal tarafından konulmuş, ilk yazıları da yine onun tarafından yazılmıştır.
Elle çevrilen bu matbaa makinesi halen Sivas müzesinde bulunmaktadır.
İrade-i Milliye, Mustafa Kemal’in Sivas’tan ayrılmasından sonra da yayınına devam etmiş ancak, Ankara’da Hâkimiyet-i Milliye’nin yayınlanmaya başlaması ile geri planda kalmış, 1922 Mart’ında İrade-i Milliye Kapanmıştır.
Mustafa Kemal 27 Aralık 1919 da Ankara’ya gelmiş, Ankara’ya gelişinden 14 gün sonra 10 Ocak 1920 den sonra haftada üç gün, 6 Şubat 1921 den sonra da (Cumartesi hariç) her gün yayınlanmaya başlamıştır.
İşgal altındaki İstanbul hükümeti, Kuvaa-i Milliye’nin sesini kısmak için bütün telgraf hatları ile irtibatı kestiğinden Kuvaa-i Milliye’nin, Milli Mücadelenin sesini dünyaya duyurmak için, meclis kurulmadan 17 gün önce 6 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Anadolu Ajansı kuruldu.
Türkiye kurtuluş savaşını ve bağımsızlık mücadelesini Anadolu Ajansı’nın desteğiyle yürüttü.
O kutsal mücadele kahramanlarının kemiklerini sızlatarak şimdiki AA tarafından Anadolu Ajansı’nın web sitesinde amblemin hemen altında yer alan “Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 6 Nisan 1920” yazısı kaldırıldığını öğreniyoruz.
DİPNOTLAR
Kaynaklar:
1- Şu Çılgın Türkler Turgut Özakman Sf: 26–36- 524–544–545–609)
2-Çankaya Falih Rıfkı Atay. Sf:145–146–155,
3-Milliyet Diyaloğ Abbas Güçlü 30.01.2001 Sf: 20,
4- “ (Sicil) Güneri Civaoğlu 19.5.2005 Sf:19,
5- “ Hasan Pulur 24.3.2006,
6- Hürriyet Cüceleşmeyen Tek Dev-Emin Çölaşan23.4.2006Sf:5,MelihAşıkAçıkPencerem.asik@milliyet.com.trhttp://gundem.milliyet.com.tr/itiraflareksi/gundem/gundemyazardetay/19.04.2012/1529959/default.htmhttp://www.ataturkdevrimi.com/articles.php?article_id=5(http://www.cihandura.com/eski/index.php?option=com_content&task=view&id=790&Itemid=60)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget