Başbakan Erdoğan yargıya açık açık müdahale etme gereği duydu... İlker Başbuğ’un tutuklanması konusunda dün dedi ki:
“2 yıl Genelkurmay Başkanı olarak beraber çalıştığımız bir mesai arkadaşımdır ve burada tutuklama yoluyla değilde, tutuksuz yargılanma yolu bizim her zamanki arzumuzdur ve bunun da süratle bu noktada neticelenmesi yine şahsımın ve partimin arzusudur...”
Başbakan Erdoğan, neden yargıya bu kadar açık müdahale gereği duydu? Neden yargıya açıkça “Başbuğ’u serbest bırakın” mesajı yolladı. Sanırız hem ABD, hem iç kamuoyundan gelen tepkiler onu böyle bir mesaj vermeye zorladı. Aynı zamanda sanırız “ben her yargı kararına hâkim değilim” demek de istedi...
Anlaşılıyor ki, bu tutuklama kararını içerde ve dışarda kimse hazmedemiyor...
Üstüne üstlük yargılamanın yüce divanda yapılması gerektiği de giderek kesinleşiyor.
Bu süreçte çok kritik bir soruyu Aslı Aydıntaşbaş arkadaşımız köşesinde sordu...
“İddianameden anladığım kadarıyla bu internet siteleri 2001’den bu yana var.
Peki soruyorum; bu durumdan neden sadece Başbuğ sorumlu? Başbuğ sadece Ağustos 2008’den 2010’a kadar da Genelkurmay Başkanı. Üstelik, Genelkurmay Başkanı olduktan sonra bu sitelerde hiç güncelleme yapılmamış ve 4 ay sonra da bu siteleri kapattırmış.
Sitelerde en yoğun güncellemeler 2003 - 2007 arası yapılmış. Bu durumda, Başbuğ öncesi ordunun başındaki Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt’ın da ifadesine başvurmak lazım değil mi?”
İşte size cevabını kimsenin kolay kolay veremeyeceği bir soru. Kimse veremez çünkü düz mantıkla işin içinden çıkmak mümkün değil.
Suriyeli muhalifler Ankara’da Esad yönetimini
protesto etti. İşte görüyorsunuz...
Ülkemiz “Türkiye’deki iktidarı eleştirmeyenler için”
dünyanın en demokratik ülkelerinden biri...
Gülhan Elmas
Abdullah Gül, “son dönemdeki” çirkin yapılaşmadan şikâyet etmiş.
Bütün çirkin şeylerden yapıldıktan sonra şikâyetçi olurlar nedense...
* * *
Murat Belge, “Mustafa Kemal ilerici değildi” demiş.
Diyelim ki öyle... Ama asla “dönek ve işbirlikçi” de değildi!
Fahrettin Fidan
Fatih Hilmioğlu
Mehmet Canbeyli halen hapiste olan ve kansere yakalandığı söylenen eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu’yla ilgili yazıyor:
“Fatih Hilmioğlu hocamız İnönü Üniversitesi’ni, Doğu Anadolu’da bir eğitim, kültür ve sağlık vahasına dönüştürdü. Senfoni orkestrasını, Türkiye’nin en büyük internet merkezini, Türkiye’nin en büyük organ nakil merkezini kurdu. Üniversiteye muhteşem bir kütüphane kazandırdı ve daha neler, neler. Yaptığı hizmetlerin bedeli hapiste yavaş yavaş ölüme terk edilmek oldu. Benim de dahil olduğum vefasız Malatyalılar, neredeyse her köşe başında açtıkları dernekleri, vakıfları da varken, Hilmioğlu hocamıza bir geçmiş olsunu esirgedi, sahip çıkmadı. Yazık...”
Yeni Türkiye...
CHP Milletvekili Prof. Nur Serter, AKP’nin Milli Eğitim’i “dinsel referanslar doğrultusunda yeniden yapılandırdığı” görüşünde... Bu yöndeki gelişmeleri şöyle sıralıyor:
- Kuran kurslarındaki yaş sınırı kaldırılmış..
- Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda bir gençlik yetiştirilmesi hedefi Milli Eğitim temel yasasından çıkarılmış...
- Katsayı düzenlemesi ile meslek liseleri içinde İHL’ler en ayrıcalıklı konuma getirilirken, düz lise öğrencilerinin üniversiteye giriş olanakları azaltılmış...
- Aile imamı, pedagog ve psikoloğun yerini almış.
- Beşinci sınıftan başlayan bir umre ziyareti programı için faaliyete geçilmiş.
- İlkokullara Arapça dersi konulmuştur..
Profesör Serter diyor ki:
- AKP’nin ustalık dönemi, Türk milleti için KUL’luk dönemi olacak ve Milli Eğitim, yerini dini eğitime bırakırken, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in “laiklik ilkesinin yerini İslam’la bütünleşmeye terk etmelidir” sözünü hiç de boşuna söylemediği daha iyi anlaşılacaktır.
Toplumun kimyası değiştirilecek... Yeni nesil başka bir nesil olacak...
Yukarıda bunun reçetesi görülüyor.
TBMM Başkanı Çiçek’in 87 danışmanı varmış ama hiçbirine bir şey danışmamış.
Aslında onlara danışman değil de belli kişilerin tanıdığı oldukları için “tanışman” demek lazım...
H. Ertem
İlahi uyarı...
Arkadaşımız Fahrettin Fidan, dün Meclis’te Kamer Genç’i elinde fener taşıdığı sağ kolu askıya alınmış halde görünce merakla sordu:
- Hayrola Kamer Bey, n’oldu kolunuza?
- Sorma Fahrettin’ciğim, geçen gün buzda kayınca kırıldı.
Arkadaşımız, gülümseyerek;
- Eee, iktidarı her gün yolsuzlukla suçlar, adamların günahını alırsanız! Tanrı da cezayı böyle keser işte, deyince Kamer Genç itiraz etti.
- Tamam, cezayı yukarıdaki kesti ama o dediğin sebepten değil.
- Ya neden?
- Bu kadar yolsuzluk yapan adamlarla yeterince mücadele etmediğim için kesti.
Bu arada TBMM’de Kamer Genç’in elinde lamba ile kürsüye çıkmaması için iç tüzük değişikliği yapılıyormuş. Kamer Genç, “o takdirde lambayla sokağa çıkarım”, diyor...
Melih Aşık/Milliyet
Yorum Gönder