Soğuk bir istanbul sabahında yazı masamın başına geçmiş,günlük gazeteleri okurken pencereden gökyüzüne bakıyorum her zaman olduğu gibi.
Bulutlar gri bir yalnızlığı yansıtıyor insana...
" Tutuklu Gazete" yi okuyorum...Yazarların çoğu aylardır,yıllardır tutuklu...
İçlerinde tanıdıklarım da var,tanımadıklarım da...
Müyesser Uğur Yıldız Odatv davasının tutuklu sanığı...
Yazısının girişi şöyle:
" Bazılarımız'muhalefet'diye bir hastalığa yakalandık.Bunun antibiyotik benzeri ilk tedavisi tutuklama." Gazetenin manşeti ilginç." Terörist Değil Gazeteciyiz!"
Haberde cezaevlerinde tutuklu gazeteci sayısının 97 olduğu yazılıyor.Tutuklu gazetecilerin tümünün suçu,terör örgütü üyesi olmak.
Mustafa Balbay,Doğan Yurdakul,Nedim Şener,Ahmet Şık,Ragıp Zarakolu,Hikmet Çiçek,Soner Yalçın,Tuncay Özkan,Deniz Yıldırım,Barış Pehlivan...
Başta söyledim,daha pek çok gazeteci...
Kimileri Silivri'de,kimileri Diyarbakır'da,kimileri Gaziantep'te,kimileri Ankara'da yatıyor...
Aralarında salıverilen gazeteciler de var.
Onların tutkuları,hüzünleri,yalnızlıkları...
Hasan Coşar'ın yazısının başlığı şiirsel.
" Sevgimiz sevgisizliğin üzerini çizecektir..."
***
Sevgiyi,tutkuyu,özlemi.aşkı,yalnızlığı sık yazarım bilirsiniz.
Bugün darmadağın olmuş düşlerin içindeyim.bağışlayın beni...O nedenle sorular soracağım,yanıt verilemeyeceğini bilsem de...
Kelimelerin bittiği yerde,gölge oyunlarını,demokrasi ve özgürlük maskesi takan tetikçileri koruyan güç kim?
Maviden yeniden doğmuş bir beyazlığı,sevecenliği,onurlu yaşamayı,boyun eğmeyip dik durmayı yeğleyenlerin suçu ne?
Toplum olarak karanlık bir dalganın sarkacında olduğumuzun farkında mıyız acaba?
Derin bir tasayı,çılgınca bir isyanın izdüşümünü,sevgi ve özgürlük tomurcuğunun ne anlama geldiğini biliyor muyduk?
İçerideki meslektaşlarımızın tutkularını...Eşlerini,çocuklarını,sevgililerini,annelerini,babalarını,kardeşlerini...
Kabaran bir ırmak gibi,dağların yamaçlarında açan çiçekler gibi çoğalan özlemler,demir sürgülü kapılar,küf ve beton kokan hücreler...
Tutuklu Gazete'yi okurken şiirsel bir yolculuğa çıkmış.Turhan Özlü'nün "Silivri Toplama Kampı" yazısı içimi acıtmıştı.
Tutuksuz yargılanan Barış Açıke," Kafka'nın Böcekleri Gibiyiz" derken 12 Mart'ı,12 Eylül'ü anımsadım...
Yarınların aydınlığının.Edirne'den Hakkâri'ye dek uzanan coğrafyada insanca yaşamanın demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesiyle gerçekleşeceğini görmeyen gözlere nasıl gösterebileceğimizi düşündüm.
***
Sevginin alacakaranlığında yürüyordum dün sabah...Dün yazdığım gibi kelimelerin bittiği yerdeydim...
Yaşamın masalımsılığını.sevginin karanlık sokağını.Kafka'nın böceklerini düşünür.Balbay'ın yazdığı Kızılderili reisi Seattle'nin yaşadığı toprakları satın almak isteyen ABD yönetimine 1885'te yazdığı mektubunu okurken Efrain Huerta'nın dizilerinde gezinir gibiydim.
Onlar benim meslektaşımdı...
Tanıdıklarımın sayısı beşi geçmiyordu...
Bunca yıl ne acılara tanıklık etmiştim,ne hüzünlere,ne ölümlere...
Demir sürgülü kapıları,küf kokan hücreleri bilirdim...
Anılar bir iğne batışıydı dudaklarımda.
El değmemiş bir ovaya,bir ırmağa,denize,dağlara.ağaçlara.kuşlarla dolu bir koruya teslim edilen yalnızlık ve özgürlük...
Niçin tutuklandıklarını bilmeyen gazeteciler,yayıncılar,bilim insanları,yazarlar...
Alacakaranlığın sesi gibiydi onların yazdıkları "Tutuklu Gazete" de...
Zaman hepimizi yok etti,belki de denizler yuttu bizleri.
***
Yerimden kalkıp yeniden pencerenin önüne gidip göğe baktım uzun uzun...
Oktay Rifat'ın gözüne uyku girmediği saatleri,Cevdet Kudret'in surların üzerine konduğu akşam saatleri,umutla umutsuzluk çizgisinde birleşiyordu...
Efrain'in dizelerini anımsamaya çalıştım.
" Hayatının masallarını kurdun bugün
bir elmanın ince kabuğunda.
Bu ara hep tedirginim,bir pencerenin açılışını bekliyorum
şimdi arkandan gideyim
Ya da parçalanayım diye üzgün kaldırımlarda."
Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet
Yorum Gönder