Genel seçimlerin en hoş sürprizlerinden biri, eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in, Denizli ikinci sıradan kontenjan adaylığının açıklanması oldu.
Evet, Denizli’den ikinci sırada kontenjan adayı göstereceğini söyleyen CHP, bunu unutup, YSK’nin uyarısıyla eksiği kapatmak zorunda kalınca, eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’i aday göstermiştir.
İlk bakışta partinin Cihaner için kontenjan kullandığı izlenimi ediniliyorsa da, biraz daha dikkatli bakınca, olayın değişik olduğu görülüyor.
Başlangıçta aday adaylığına parti yönetiminden onay alamayan Cihaner’in, sonradan Denizli ikinci sıradan adaylığına karar verilmesinin nedeni, yönetimin tercihinin örgütte tepki görmüş olmasıdır.
Cihaner’in aday yapılmamasına gösterilen tepki, parti örgütünde, hukuk devleti ve demokrasi değerlerine bağlılığın hâlâ sürdüğünün bir kanıtıdır.
Bilindiği gibi, parti yerel örgütleri, kendi bölgelerinden ne kadar değerli olursa olsun, merkezden getirilip paraşütle indirilen adaylar gösterilmesine her zaman tepki göstermişlerdir. Bunun tek istisnası, İstanbul’dur. Çünkü İstanbul’un yerlisi zaten oranın azınlığı durumuna düşmüş, dağdan gelenler tarafından kovulmuş gariptir.
Hatta, sonradan aile boyu dönekliğin alameti farikası haline gelenler, üretim ve sanat metropolünü, köylülük karşısında küçümseyen analizler yaparak, İstanbul kültürüne sahip olmayı neredeyse bir suç kertesine indirgemişlerdir.
***
Ama İstanbul dışındaki kentlerde ve seçim bölgelerinde, yerel örgütler dışarıdan gösterilen adaylara tepki koyarlar.
Ne var ki adaylarını önseçimle belirlemiş olan Denizli, İlhan Cihaner’in 2. sıradan kontenjan adayı gösterilmesine tepki göstermemiş, adaylığı şu sözlerle karşılamıştır:
- İlhan Bey’in adaylığı Denizli’ye yakıştı.
Gazetelere yansıyan haberlerden anlaşıldığına göre, bundan da ötesi, İlhan Cihaner’e önce çok görülmüş olan adaylığın kabulü, örgütte bu ret tavrına gösterilen tepkinin ürünü.
Olay, CHP’de hâlâ sol eğilimler arayanlar için umut vericidir.
Bilindiği gibi, Kılıçdaroğlu yönetimi partide yenileşme vaadiyle işbaşına gelmiş, hatta daha ileri giderek “yeni CHP” söylemini bile sıkça kullanır olmuştu.
Bunda yadırganacak bir yön yok. Çünkü Baykal’ın ve ekibi içinde önde gelen çok değerli kişilerin övgüye değer niteliklerine karşın, o CHP çok değişik nedenlerle yüzde 20 - 25’ler bandına demir atmış durmaktaydı. Bu da partiyi alternatif olmaktan çıkarmıştı. Bu durum tabii ki yeni yöneticileri yeni arayışlara, yeni açılımlara yöneltecekti.
Kimi göstergeler, bu yeni açılımın, daha ziyade sağda olduğunu düşündürmekteydi.
Türkiye gibi seçmeninin çoğunluğunun tartışmasız sağda bulunduğu bir ülkede, kitle partisi olmak isteyenlere neden sağa bu kadar itibar ettiklerini sormak anlamsız.
***
Ancak, sağ seçmene seslenmek isterken, sağın leş gibi popülizme bulanmış değerler bataklığına düşmemeye de özen göstermek zorunlu.
Yoksa amacın tam tersi sonuçlar kaçınılmaz olur.
Belirli değerleri koruyan, ayrıca da korumak zorunda olan partilerin sağa açılımlarından elde edecekleri faydalar (o da eğer varsa) oldukça sınırlıdır. Bu gerçeği bilmek ve elde edilecek fayda için göze alınacak özverilerin sınırını iyi çizmek gerek.
Yoksa Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sonucu kaçınılmazlaşır.
2011 listelerinde Öymen’in yerine Tayanç’ın adını görenlerin, başka örneklere de bakarak bu tür düşüncelere kapılmalarını da yadırgamamak gerekir.
İlhan Cihaner’in örgüt tepkisiyle nihayet kontenjandan aday gösterilmesi, CHP içinde, teşkilatın bu dengenin önemini kavramış olduğunu gösteriyor.
Bu durum, CHP ile organik bağı olmayan, ama demokrasi ve özgürlükler açısından olduğu kadar, Cumhuriyetin değerleri bakımından da yine onu tek gerçekleşebilir seçenek olarak görenlerin içini rahatlatıyor.
Yorum Gönder