Coğrafyası, etnik, siyasal ya da sosyal yapısı, rejimi ne olursa olsun dünya
tarihinde böyle bir iktidara tanık olunmuyor.
Dinci iktidarın ülkeyi kalkındırmak, refaha kavuşturmak, demokrasiyi
güçlendirmek gibi herhangi bir plan, program ve bir gaileleri olmamış.
Kendi çıkarları doğrultusunda amaca (şeriata) ulaşmak için “yalan-dolan”
her şeyi mübah saymışlar.
Herkesi konum ve duruma göre afyonlamak, yemlemek ve korkutmakta
üstlerine yok.
Hemen hemen her MGK toplantısında olduğu gibi 2004 yılında da MGK’da Başbakan Erdoğan ve ilgili
bakanların da imzası bulunan irticayla mücadele emri çıkartılıyor. Ancak, “Başbakan ve AKP’li bakanlar
askerden korktukları için bu bildiriye imza attıklarını” söylüyorlar.
Yahu siz korkunca etekleriniz tutuşuyorsa o makamlarda ne işiniz var?
PKK’dan korkuyor, Güneydoğu’nun anahtarını Diyarbakır’da merasimle PKK’ya teslim ediyor.
Cemaatten korkuyor, “ne istedilerse verdim” diyor.
Her gün TV’ler de boy gösteren anlı, şanlı yazar-çizer, bilgin arasından “bu ülke babanın çiftliği mi? Neyi
kime veriyorsun?” diye sorgu, sual eden bir ülke severe tanık olunmuyor.
AKP, “PKK ve cemaate tavşana kaç, tazıya tut yöntemi uyguluyor.”
Bir yanda Fethullah Gülen’i potansiyel tehlike görüp, hocayı bitirme eylem planını imzalıyor. Diğer yanda bu bildiri doğrultusunda hareket eden general, amiral kim varsa zindana attırıyor. Böyle bir hükümet dünyanın
neresinde
görülmüştür?
İşin garibi bu bildiriye “sözde demokrasi mücahitleri” dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile K.K. Komutanı Aytaç Yalman ilk imzayı atıyor.
Yani kendi emirleri gereği irticayla mücadele etti diye silah arkadaşları generallerin hayatlarının söndürülmesine en ufak bir tepkileri olmuyor.
Aksine silah arkadaşlarının zindana atılması için “çiğ ete soğan” doğruyor.
Fethullah hoca “askerin ipini çektiler, suçu bize attılar” diyor. Başbakan ve Silivri yargıçları sus pus oluyor.
Bu beyan üzerine Necdet Özel ve kuvvet komutanları da; “Ordunun kimler tarafından kolunun kanadının
kırdırıldığı itiraf edilmiştir.” Bunu yapanlar acilen Yüce Divan’a sevk edilmeli. İçerdeki ordunun en güzide
komutanları da 24 saat içinde serbest bırakılmalıdır” diyecek bir varlık, kişilik ve yüreklilik gösteremiyorlar.
Aslında Gülen’i AKP, AKP’yi de Gülen yaratıyor.
Şimdi doğurdukları ejder önce kendilerini yok etmeye kalkınca birbirine el ense çekiyorlar.
Başbakan Gülen’e “Yahu sen bir din adamısın. Uhrevi işlerle uğraş, dünyevi devlet işleri senin neyine”
diyemeyince, laiklik, hukuk devleti yerle yeksan oluyor.
Her şeyi yüzlerine, gözlerine buladı, devletin cılkını çıkardılar
Atatürk Türkiye’nin “büyük kahramanları kadar hainlerinin de bol bir ülke” olduğunu söylüyor.
AKP dönemi bunların hepsini turnusol kağıdı gibi su yüzüne çıkartıyor. Tüm bu melanetler yaşanırken;
Medyası, bilim adamı, aydın yazar-çizerlerden oluşan bir kesim yüz karası mahlukat hâlâ (menfur çıkarları
uğruna) AKP amigoluğuyla virüs saçmaya devam ediyorlar.
Bunlar, “ABD’nin Güneydoğu’yu da içine alan büyük Kürdistan projesi gereği Güneydoğunun Barzani ve PKK’ya peşkeş çekildiğini bilmiyorlar mı?”
O halde bunu neden halka anlatmıyorlar? Analar ağlamasın “barış” teranesiyle milleti aldatıp, uyutmak vatan hainliği değil de nedir?
Demokratik gösteri hakkını kullanarak “hükümet istifa” diye bağıran gençleri, biber gazları, cop darbeleriyle zindana attıran,
Her gün onlarca tüyler ürpertici soygun olaylarını hasıraltı ettiren, savcı ve yargıçlarla birlikte ordunun defterini dürenler,
700 yıl ülkeye musallat olan “yobaz, istemezükçüleri hortlattı”, hem kendileri hem de ülkenin başına bela
ettiler. Millet can, bunlar mal derdinde.
Birbirine kefil olarak zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar.
Başbakan’ın kefaletleri saymakla bitmiyor. Deniz Feneri vurgunu kuryesi Zahid Akman’dan, 60 milyonluk soyguna adları karışan Bakan Suat Kılıç’ın kayınpederi ile müşaviri Yalın Akdoğan’ın eniştesine kadar sürüp gidiyor.
Ayrıca Tayyip Erdoğan, Melih Gökçek’e, Melih Gökçek’te, Erdoğan’a müteselsil kefil oluyor.
Cumhurbaşkanı, skandal sınavlarıyla maruf ÖSYM’nin intihalci Başkanına,
Anayasa Mahkemesi Başkanı (artık tüm hukuk bilgin ve otoritelerinin hukuk katliamı dedikleri Balyoz
davasını onaylayan) Yargıtay 9. Ceza Dairesi yargıçlarına,
Gülen ise Danıştay ve Yargıtay’daki “blok oycu” üyelere kefil oluyorlar.
Savcı Zekeriya Öz, haham başı Tuncay
Güney’e,
Bülent Arınç ise kozmik odaya kefil.
Ancak, milyonlarca ölümcül kredi kartı hamillerine Azrail’den başka kefil bulunamıyor.
Sonuçta; resmi dairelerde;
T.C. “Türkiye Cumhuriyeti” levhaları kalkıyor,
M.C. “Muz Cumhuriyeti” tabelaları konuyor.
Yorum Gönder