Meriç Velidedeoğlu: ‘İki Ayyaş’ Dediğinde...

Bilmem ki anımsar mıyız yoksa sindiriverdik mi “Başbakan”ın bu “İki Ayyaş” söylemini?
“Birinci Meclis”te, Meclis Başkanı “Atatürk”, Başbakan “İnönü”yken kabul edilen “İçki Yasağı Yasası”ndan; onları “İki Ayyaş” diye niteleyerek söz etmişti “Erdoğan”. Meclis’e getirdiği kendi “içki” yasasını geçirtmek için.
Kuşkusuz çok büyük “tepki” yarattı, ağır bir “aşağılama” olan ve “adam gibi bir adam”ın, hele bir “Başbakan”ın dile getiremeyeceği bu söylem.
Buna karşın, “Başbakan Erdoğan”ın “ar damarının çatladığı” ya da, “Hayâ perdesi bir kez yırtılırsa, ar damarı bir kez çatlarsa o insan artık arsızlığı, hayâsızlığı kendisi için bir gıda olarak görmeye başlar!” gibi, bu denli aşağılayıcı bir dile getirme, bir konuşma ne “siyaset”, ne “basın” kesiminden ne de “halk”tan gelmişti.
Gelmezdi. Gelemezdi! Çünkü böyle bir “deyiş”, “Türkiye”de, üstelik topluluk karşısında, ancak ve ancak “Recep Tayyip Erdoğan”ın ağzından dökülürdü ki, öyle de oldu.
Anlaşılacağı gibi bu “söylem”, “Başbakan”ın dengesinin gitgide bozulduğunun en “yeni” örneği olan “Emine Hanım-Kamer Genç” olayı üzerine yaptığı konuşmadan bir “alıntı.”
Ayrıca bu denge konusunda şunu da belirtmek gerekir; “Beşiktaş”ta sürdürülen “Sessiz Çığlık” direnişinde, “Başbakan”ın inanılmaz boyuttaki “kin”inin, “intikam” almak isteyişinin, dolaysiyle iyice bozulan “denge”sinin, ülke için ne denli “tehlike”li olacağı; yarattığı “adaletsizlik çukuru”na kendisinin de er geç bir gün düşeceği, bir yılı aşkın bir süredir her “cumartesi” günü bıkmadan usanmadan topluma duyurulmaya çalışıldı.
Üstelik, yalnızca “İstanbul- Beşiktaş”ta değil, “İzmir”de “Ankara”da, “Antalya”da, “Gölcük”te, “Eskişehir”de, “Bursa”da v.ö illerimizdeki “Sessiz Çığlık” direnişlerinde de... “İnsan”ın tinsel (manevi), özdeksel (maddi) doğasının bu denli “hukuksuz”luğa, “adaletsiz”liğe -dolaysiyle- yaratılan derin “acı”ya, ancak “adalet”in er geç yerini bulacağına “inanarak” katlanabildiğini, gerek bu “Sessiz Çığlık” direnişlerine gerekse Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, 28 Şubat, Odatv gibi davaların duruşmalarına katıldığınızda büsbütün elle tutarcasına duyumsuyor -bir bakıma- yaşıyorsunuz...
Geride bıraktığımız pazartesi günü görülen “Ethem Sarısülük Davası”nın duruşmasında, uyuklayan “savcı”nın kolu aşağı sarkınca başı da öne düşüp kürsüye değivermiş! (Cumhuriyet, 3.12.2013)
Değerli dostlar, demek ki “yargılama” sırasında “savcı”ların “yargıç”ların “şekerleme” yapmalarında bayağı bir “gelişme(!)” var...
İzleyenler anımsar sanırım; “Silivri” duruşmalarında da uyuklayan “savcı”“Başkan Yargıç Ö. Diken uyandırmış, “savcı bey” de doğrusu çabuk toparlanmıştı.
“Savcı”nın içinin geçip “şekerleme”yi koyulaştırdığı o günkü “Balyoz” duruşmasında “hazır” bulunan, “TSK”nin “orgeneral”den “üstteğmen”e dek çoğu muvazzaf olan komutanlarından oluşan “sanık”ları bir düşünelim... Doğrudan doğruya “yaşamlar”ıyla -belki daha da önemli olan- “onur”larıyla ilgili, sıkı sıkı bağlı bu “dava”nın “iddianame”sini yazan “savcı” duruşmada uyukluyor, açıkçası “uyuyor”!..
Ama “savcı” haklı(!); neden derseniz, “öğle yemeği” arasından sonraki duruşmaların böyle hafiften hafiften “şekerleme”lerle geçmesi neredeyse doğallaşmıştı “Silivri”de...
Öyle ki, “Av. Celal Ülgen” konuşurken ara sıra kürsüye seslenirdi; “Sayın Başkan, sizinle göz teması kuramıyorum, gözlerinizi arıyorum bulamıyorum!” diyerek.
“Son” savunmalarda, yani sanıklar “son söz”lerini söylerken bu “savcı”nın takındığı “tutumu” da unutmak olası değil. Geçen yıl “Balyoz”da, “karar”ın dayandığı “mütalaa” üzerine son sözünü söyleyen “E. Org. Çetin Doğan”a, bu “savcı bey”, “sen yok musun sen!” der gibi durmadan başını “sallıyor”du; bundan herkes rahatsız olmuştu; kuşkusuz “yargıç”lar da bu “sallama”nın ayrımındaydılar ama “görmezlik kodu”na kilitlenmişlerdi. Doğal olarak “Org. Ç. Doğan”da uzun süre dayanamadı sonunda “savcı”yı başını sallamamasını söyleyerek uyardı.
Bundan sonra ne mi oldu? Tam düşündüğünüz gibi oldu... “Başkan”, bütün varlığıyla “savcı”yı korudu, “Siz Cumhuriyet Savcısı’nı uyaramazsınız!” diyerek “Org. Doğan”a yüklendi... O “Cumhuriyet Savcısı”, duruşmayı “trajikomik” bir “sahne”ye dönüştürürken “neredeydiniz” diye sormayı da hiç “düşünmeyin” derim.
Yalnız şunu anımsatayım, bu “savcı” kendi mahkemesinin “Balyoz” kararındaki tüm “beraat”lar için bir mahkemeye “itiraz” başvurusu yaptı.
“Balık baştan kokar!” der halk; “kokma” başlayınca bu başı “gövde”den ayırmak gerekir... 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget