Yeni Anayasa Çıkmazı - Hikmet Sami Türk

Bazı yönleriyle toplumdaki bölünmüşlüğü de yansıtan anayasa çıkmazı nasıl aşılabilir? Yapılması gereken, tümüyle yeni bir anayasa değil, öncelikli konularla sınırlı bir anayasa değişikliğidir. Bu değişiklik, önceki kazanımları koruyarak, temel hak ve özgürlükleri genişletecektir.

1876’da Kanuni Esasi’nin ilanından 1982 Anayasası’nın kabulüne kadar geçen 106 yıl içinde 5 anayasa, ortalama her 21 yılda yeni bir anayasa ve bunların her birinde birçok değişiklik yapmak suretiyle, bir dünya rekoru denebilecek sayı ve sıklıkta yoğun bir anayasa etkinliği gösteren Türkiye, şimdilik yeni bir anayasa yapmaktan vazgeçmiş, bu isteğini gerçekleştirmeyi ertelemiş bulunmaktadır. İlk kez bir “sivil anayasa” yapıldığı gibi tarihi gerçeklere tam uymayan büyük bir iddia ile işe başlanmış; ancak 12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimi ertesinde TBMM’de grubu bulunan 4 siyasi partinin 3’er temsilcisinden oluşturulan partiler arası uzlaşma komisyonunun iki yılı aşkın bir süre devam eden çalışmasından beklenen sonuç çıkmamıştır. 1995 ve 2001 yıllarında yapılan kapsamlı anayasa değişikliklerinde başarıyla uygulanan eşit katılımlı partiler arası uzlaşma komisyonu yöntemi, bu kez ancak 60 madde ile sınırlı bir mutabakat metni ortaya koyabilmiştir.
Mutabakat sağlanan, fakat kesintisiz bir sırayla numaralandırılmayan, aralarında boşluklar bulunan 60 madde, ağırlıklı olarak yürürlükteki anayasanın temel hak ve özgürlüklere, yasama ve yargıya, doğal servetler ve kaynaklar ile ormanlara ilişkin hükümlerinin bir bölümünü bazı ekleme ve çıkarmalarla, henüz eksik ve yetersiz, sistematik bakımdan genelde tutarsız bir biçimde yineleyen, bu arada “insan onur ve haysiyeti”, “barış içinde ve silahsızlanmış bir toplumda yaşama hakkı”, “bilgiye erişim hakkı ve bilişim özgürlüğü”, “makul ve insanca hayat (yaşam) sürdürme hakkı”, “TBMM Siyasi Etik Komisyonu”, “Yükseköğretim Düzenleme Kurulu” gibi konularda yeni hükümler getiren düzenlemeler niteliğindedir. Bazı maddeler üzerindeki mutabakat, “yeniden gözden geçirilecektir” kaydıyla geçerlidir; bazı maddelerde partilerin çekinceleri vardır; bazı konuların madde gerekçesinde belirtilmesi ya da ileride düzenlenecek başka bir maddede değerlendirilmesi kabul edilmiştir.

Niçin çıkmaza girildi?
Anayasalar, bir devletin dayandığı temel ilkeler ile temel hak ve özgürlükleri belirten, devlet erklerinin işleyişini düzenleyen toplumsal sözleşmeler niteliğindedir. O nedenle bu sözleşmelerin yapılması ve değiştirilmesi, toplumsal mutabakatla gerçekleşir. Yürürlükteki 1982 Anayasası’nda şimdiye değin 18 kez değişiklik yapılmış ve bu değişiklikler sonucunda anayasanın 87 maddesi değişmiştir. Bu değişikliklerle, özellikle 1995, 2001 ve kısmen 2010 değişiklikleriyle anayasa, büyük ölçüde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokolleri doğrultusunda bir anayasa durumuna getirilmiştir. (1) Fakat son anayasa değişikliği girişimi, yeni bir anayasa ya da kapsamlı bir anayasa değişikliği yapılması konusunda gerekli toplumsal mutabakatın Meclis’e yansıdığı ölçüde henüz oluşmadığını göstermektedir. Bunun nedenlerinden birkaçı üzerinde durmakta yarar var:

1. Yukarıda belirtilen özellikleri kazanmış bir anayasa yerine tümüyle yeni bir anayasa yapma düşüncesi, partiler arası görüş farkları, özellikle iktidar partisinin bazı konularda bilinen görüşleri ve bir muhalefet partisinin temelde etnik kimlikle bağlantılı istemleri ön plana çıkaran tutumu nedeniyle bu kazanımların bir bölümünün kaybı veya nitelik değiştirmesi riski taşıdığından yeterli toplumsal destekten yoksundur.

2. Anayasanın ilk üç maddesindeki değişmez hükümlerin bir bölümünün yeni bir anayasa yapmak gerekçesiyle değiştirilmek, özellikle laiklik ilkesi ve Türkiye Devleti’nin bölünmez bütünlüğü ile ilgili hükümlerin en azından esnekleştirilmek, bu arada “özerk coğrafi bölgeler” yaratılmak istenmesi, toplumsal destek kadar hukuki dayanaktan da yoksundur. Çünkü 1. maddeden başlanarak yeni bir anayasa yapılsa bile bu, anayasanın değiştirilmesi ile ilgili hükümlere, yani değişiklik usulünü gösteren 175. madde ile değiştirilemeyecek hükümleri belirten 4. maddeye uygun olarak yapılmak zorundadır.

3. Partiler arası uzlaşma komisyonunda “Türk vatandaşlığı” tanımı kapsamında “Türk” sözcüğü üzerinde bile görüş birliğine varılamamıştır. Oysa önceki anayasalarımızda olduğu gibi yürürlükteki anayasamızda da “Türk” sözcüğü, bir etnik kimliği değil, bir vatandaşlık kimliğini ifade etmektedir. Yeni anayasada da farklı bir anlam taşıması düşünülemez. Aynı biçimde bölücü ve ayrılıkçıları memnun etmek için kullanılmak istenmeyen “Türk Milleti” terimi de, hiçbir etnik ayrım gözetmeksizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünün ortak adıdır. (2)
4. Bu konunun bir uzantısı olarak, eğitim ve öğretimin resmi dil Türkçe yerine anadilinde yapılması da tartışma konusudur. Seçimlik ders olarak anadilinin öğrenilmesinin ötesinde tüm derslerin anadilinde yapılması, eğer buna olanak bulunabilirse ilköğretimden yükseköğretimin sonuna kadar eğitim ve öğretimin anadilinde yapılmasını gerektirecek bir durumdur. Bu, aynı ülkenin çocuklarını ve gençlerini farklı dilleri konuşan, aynı meslekte bile ortak bir dilde anlaşamayan insanlar olarak yetiştirmek demektir.

5. Türkiye’nin 1876’dan bu yana uygulamaya çalıştığı parlamenter sistem yerine dünyada yalnız Amerika Birleşik Devletleri’nin federal yapısı ve kurumlar arası anayasal dengeleri içinde başarıyla işleyen, ama orada bile zaman zaman tıkanmalara yol açan başkanlık sisteminden esinlenen, ancak onunla sadece isim benzerliği olan; yürütme yetkisini başkana vermekle kalmayıp, “başkanlık kararnameleri” adı altında yasama yetkisini de başkanda toplamaya açık, böylece demokratik hukuk devletinin kurumsal temeli olan erkler ayrılığını ortadan kaldırmaya elverişli bir Türk tipi başkanlık sistemi, diktadan başka bir şey getirmez.(3) Türk halkı, iktidar partisinin önerdiği böyle bir rejim değişikliğini kabule hazır değildir.

Çıkış yolu
Bazı yönleriyle toplumdaki bölünmüşlüğü de yansıtan anayasa çıkmazı nasıl aşılabilir? Yapılması gereken, tümüyle yeni bir anayasa değil, öncelikli konularla sınırlı bir anayasa değişikliğidir. Bu değişiklik, önceki kazanımları koruyarak, temel hak ve özgürlükleri genişletecek; demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, parlamenter rejimi güçlendirecek, bu arada cumhurbaşkanı seçimini parlamenter rejime uygun duruma getirecek; yargının bağımsızlık ve tarafsızlığını sağlayacak düzenlemeleri içermelidir. Meclis’te ve halkoylamasında toplumsal mutabakat bu çerçeve içinde gerçekleşebilir.


(1) Bu konuda daha ayrıntılı olarak bk. Hikmet Sami Türk, “İstatistiklerle Anayasa Değişiklikleri”, Parlamento, Aralık 2011, s. 280, s. 18-20.
(2) Bu konuda son olarak bk. Hikmet Sami Türk, “Milletin Adı Yok mu?”, Cumhuriyet, 25.11.2013, s. 2.
(3) Bu konuda daha ayrıntılı olarak bk. Hikmet Sami Türk, “Başkanlık Sistemi Türkiye’de Uygulanabilir mi?”, Parlamento, Şubat 2011, s. 270, s. 22-24; Hikmet Sami Türk, “Başkan mı, Seçilmiş Padişah mı?”, Bafra Haber, Ocak 2013, s. 89, s. 1, 7.

Prof. Dr. HİKMET SAMİ TÜRK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget