İki ihbarcıya da ölüm tehdidi - Saygı Öztürk

Saygı Öztürk Geçen Pazartesi günü gazetemizin manşetinde, seçime kadar Başbakan’dan habersiz operasyon yapılmayacağı haberi yer alıyordu. Bu bilgileri üst düzey bir emniyet yetkilisinden almıştım. Haberin üzerinden iki gün geçmeden olay patladı. Adli görevinde Cumhuriyet Savcısı’nın emrinde olması gereken polisi, müdürleri operasyona göndermedi. Bir hukuk devletinde, “Niçin gitmiyor?” diye sormak bile mümkün değil. İşte, ülkenin getirildiği durum böyle… 12 Eylül 1980 öncesinde, o dönem adı Toplum Polisi olan, bugünün Çevik Kuvvet polisi de göreve çıkmadı. Toplum Polisi merkezini, asker tanklarla sardı. Eyleme son vermeleri sağlandı. Eyleme öncülük yapanların silahları, evlerine gittiklerinde asker tarafından alındı. Sabah göreve gelenler de kapda bekleyen görevlilere silahlarını teslim etmek zorunda kaldılar. Bunun acısı poliste yıllarca dinmedi.

12 Eylül’ü beklerken…
Bu olaydan kısa bir süre sonra, emniyet müdürü, yardımcıları, şube müdürleri Mamak Garnizonu’na davet edildi. Emniyet mensuplarının onuruna Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Ergun tarafından yemek veriliyordu. Bir ara komutan, izin isteyip dışarıya çıktı.

Dışarıda tanklar yavaş yavaş hareket ediyordu. Ne olduğunu bazı polis müdürleri tahmin ediyordu. Nitekim Recep Paşa, karargaha döndüğünde, kürsüye çıktı, “Arkadaşlar, şu saatten itibaren ordu yönetime el koymuştur. Emniyet mensubu arkadaşlardan bizimle çalışmak istemeyen varsa söyleyebilir” dedi. Emniyet mensupları, komutanı alkışlarken “Ordumuz çok yaşasın” diye bağırdılar ve sabaha karşı herkes görev yerine döndü.

12 Eylül öncesi yaşanan bazı talihsiz olaylar, bugün de yaşanmaya başlandı. Cumhuriyet Savcısı yasaların açık hükmüne rağmen, polisi göreve gönderemiyor. Suçüstü halleri ve hakkında gözaltı, yakalama kararı verilen kişiyi polis yakalayıp teslim etmek durumundadır. Ancak, şimdi Emniyet’in, yargıya karşı bir direnişi söz konusu. Bunun sıkıntılarını, sancılarını Türkiye çok çekecektir.

Başbakan, “Devletin polisi” için sıkça “Benim polisim” diyor. Bu sözleri aslında Emniyet’te büyük rahatsızlık da yaratıyor. Cumhuriyet Savcısı’nın emrine rağmen, polis gözaltına alınmasını istediği kişileri Başbakanın talimatı nedeniyle getirmiyorsa vay ülkemize… Kendilerine böyle bir emir verilse bile polisin kanunsuz emri yerine getirmemesi gerekiyor. Aksi halde bu durum kendileri hakkında yasal işlem yapılmasını ortadan kaldıramaz. Bugünün yarınının da olduğunu, devlet memuru unutmamalı.

‘İntihar süsü verilecek’
Orhan İnce, daha önce İstanbul’da Fatih Emniyet Müdür Yardımcılığı görevinde bulunuyordu. Bazı üst düzey yöneticilere rüşvet vermesiyle gündeme gelen Reza Zarrab’ı Mali Suçları Araştırma Kurulu’na (MASAK) ihbar etmişti. Görev yerinin de rüşvet karşılığı değiştirildiğini düşünüyor, İstanbul’dan alınıp Zonguldak’a tayin edilmesinin arkasında Zarrab olduğunu öne sürüyor. Bu değişiklik için başka iddialar olduğunu da hatırlatalım. İnce, bir dönem derslerine giren öğretim üyesini önceki gece televizyonda görünce telefon numarasına çok önemli bir mesaj gönderdi. O mesajda şunlar yazılıydı:

“Değişik kaynaklardan gelen bilgilere göre bir plan-proje çerçevesinde kim olduğunu bilmediğim sistemler ve yapılar tarafından öldürüleceğim, bunun da ‘intihar’ şeklinde servis edileceği bilgileri geliyor. Acil olarak kendimin ve ailemin korunmasına ihtiyaç var.”

Bunu, emniyet müdürü rütbesinde olan kişi yazıyor. Bu ülkede bazı olayların üzerine gittiği için bir emniyet müdürü öldürüleceğinden endişe ediyor, üstelik de öldürülmesi halinde buna intihar süsü verileceğini söylüyor. Emniyet müdürü kendisinin ve ailesinin can güvenliğinden endişe ediyor, acil koruma altına alınmasını talep ediyor… İnanıyorum ki ne kendisi, ne de ailesi şu an bile korunmuyordur… Yazıklar olsun…

Evini-barkını terk etti
Şeref Dereci, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hemşehrisi. Yani Rizeli. Zarrab hakkında ilk ihbarı o yapıyor. Ancak, bu ihbardan bir sonuç çıkmıyor. Olayın peşini bırakmıyor. Yeni bilgiler, belgeler buluyor. 16 Ocak 2013’te bir klasör içinde, çok büyük banka hesap hareketlerinin yer aldığı 405 sayfalık yeni belgeleri, Bomonti’de bulunan Boğaziçi Küçük ve Orta Ölçekli Denetim Grup Başkanlığı’na veriyor ve işin peşini de hiç bırakmıyor.

O, ölüm korkusu yüzünden uzun süredir evini barkını terk etmiş. İzini kaybettirmiş. Sık sık yer değiştiriyor. Kendisine ulaştığımda şunları anlattı:

‘Kurbanlık koyun gibiyim’
“İhbar ettiğim kişiler, ihbardan haberdar oldukları için can güvenliğim tehlikeye girmişti. Uzun süredir onlardan kaçıyordum. Ancak, asıl korkuya 17 Aralık operasyonundan sonra kapıldım. Şu ana kadar hayattaysam belki de bunu önce Allah’a, sonra sık yer değiştirmeye borçluyum. Bir gram bile can güvenliğim yok. Kurbanlık koyun gibi birisi gelip beni öldürecek diye bekliyorum. Elimdeki belgelerin bitmediğini, bu işin peşinde olanlar da biliyor. O yüzden can güvenliğim çok ama çok tehlikede. Herkes bunu bilsin.”

Yolsuzluğu, rüşvet iddialarını ortaya çıkartmak isteyenler açıkçası korunmak istiyor. “Ergenekon” davasının gizli tanıklarını koruyan devlet, büyük vurgun iddialarını ortaya çıkartanlara sahip çıkmayacak mı?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget