Mustafa Kemal Paşanın, Sinei Millete Dönüş Olayı

Bazı siyasetçilerimizin, seçim sonuçları iyi gitmediği veya mecliste arzu ettikleri demokratik ortam, ya da işbirliğinin kurulamaması halinde, zaman zaman gündeme getirdikleri “sinei millete dönme” olayı, büyük Atatürk’ten miras kalan, uygulaması da öyle şov yapmaya gelemeyecek çapta, muhteşem bir olaydır. Günümüzdeki bazı olaylar sırasında, bazı Bakan, Milletvekili komutan ve devlet görevlilerinin koltuklarına yapışıp kalacakları yerde, bu konuyu hatırlamalarını ve örnek almalarını yıllarca bekledik durduk. Özellikle son rüşvet olayı sırasında gerek itham edilenlerin ve gerekse resmi organların tutum ve davranışlarını anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bir suistimali ortaya çıkaran savcı ve polisler bütün dünyada saygı görür ve ödüllendirilirler. Bizdeki duruma bakınız. Devlet suçluları savunmak için örgüt ve düşman yaratma peşinde, ard arda çıkarılan kanunlarla mevcut düzeni alt üst ediyor, yüzlerce insanı hallaç pamuğu gibi savuruyorlar. Suç unsurları cami, mescit yaptırma gibi o alıştığımız dinsel bahanelerle aklanmak isteniyor. Söz konusu Bakan ve görevlilerin bir saat dahi o görevde kalmaları doğru olmazken hala yerinde tutuyor ve suçu polis ve yargıda arıyorlar. Suçsuz olduğunu iddia edenlerin tıpkı Mustafa Kemal Paşanın yaptığı şekilde istifa edip sinei millete dönmek gibi asil bir davranış göstermeleri gerekirdi. Yöneticilerimizin Atatürk düşmanlığı yapacakları yerde onun görüş ve davranışlarını öğrenmeleri ve bundan yararlanmaları kendileri için daha doğru olurdu. Onları seçen Halkın temsilcilerinden onurlu davranışlar beklediği asla unutulmamalıdır.
Mustafa Kemal İstanbul’dan ayrılmadan önce hükümet ve ülkenin sivil aydınlarının çözüm olarak ortaya attıkları bütün önerileri ortaya koyduktan sonra kendi görüşlerini şu sözlerle belirtmişti:
 “Ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü bu kararların dayandığı bütün kanıtlar ve mantıklar çürüktü, temelsizdi…, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak”.(1)
İşte Anadolu’ya geçtikten sonra onu yönlendiren hep bu temel görüş olmuştur. 22 Haziran gecesi arkadaşları ile birlikte ünlü Amasya Bildirisini hazırlayıp yayınladıktan hemen sonra, kendisini davet eden Erzurumluların yapacağı kongreye katılmak için harekete geçti.
Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey Sivas Kongresinden önce Erzurum’da yapılması planlanan bölgesel kongreye katılmak için Amasya’dan ayrılırken (25 Haziran 1919) İstanbul hükümeti 23 Haziran tarihli kabine toplantısında, İngilizlerin talep ve ısrarına karşı koyamayarak onu görevinden almayı kararlaştıracaktır. Bunun için ilk olarak İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey harekete geçirildi. Ali Kemal hiç vakit kaybetmeden aynı gün valilere gönderdiği şifreli bir emirle “Büyük bir asker olan Mustafa Kemal Paşa’nın görevinde başarısız olduğunu bildirdi. Onun 26 Haziranda yayınladığı beyannamede “Milli ordu teşkil etmenin ve Müdafaai Milliye hazırlamak gibi faaliyetlerin bir felaket olduğunu” ilan ederek Mustafa Kemal Paşa’nın mümkünse tevkif edilip İstanbul’a gönderilmesini istedi. Mustafa Kemal paşayı yakalama görevi de Elazığ valisi Ali Galip Beye verildi. (Ali Galip, Kayserili Feyzioğlu ailesindendir. 1911’de Kurmay Yarbay iken ittihatçı düşmanlığı nedeni ile istifa etmiş, bir yıl sonra Meclise mebus olarak girmiş, 3 Mayısta Elazığ valiliğine atanmıştı) (2)
Çok iyi bilinen bu olayda Mustafa Kemal’in hareketlerini izliyoruz:
 “Ayın yirmi beşinci günü, Sivas’ta bana karşı bir takım uygunsuz olaylar gelişmeye başlatıldığını öğrendim. 25/26 Haziran gecesi yaverim Cevat Abbas Bey’i çağırdım ve ‘Yarın sabah karanlıkta Amasya’dan güneye gideceğiz’ dedim. Bu gidişimizin gizli tutularak hazırlık yapılması için emir verdim.”
“Bir yandan da Beşinci Tümen Komutanı ve kurmaylarımla, gizli olarak, şu önlemi kararlaştırdık; Beşinci Tümen Komutanı, tümeninden seçme subay ve erlerle olabildiğince güçlü bir atlı piyade birliğini hemen o geceden başlayarak çabucak kuracaktı (Çünkü birlik yoktu, dağıtılmıştı). Ben, 26 Haziran sabahı karanlıkta arkadaşlarımla birlikte otomobil ile Tokat’a gitmek üzere yola çıkacaktım. Birlik, kurulur kurulmaz, Tokat üzerinden Sivas’a doğru gönderilecek ve benimle bağlantı kurulacaktı. Gidişimiz hiçbir yere telle bildirilmeyecek ve elden geldiğince Amasya’da da açığa vurulmayacaktı.”(3)
  Mustafa Kemal böylece Sivas’a girer ve Sivas Valisi ve yanındaki Elazığ Valisi Ali Galip Beyi kendisini tevkif etmek yerine karşılamak ve ağırlamak mecburiyetinde bırakır. Burada fazla kalmaz, şehri kongre hazırlıklarıyla baş başa bırakarak Erzurum’a geçer.
İşte Erzurum’a geldikten birkaç gün sonra İstanbul hükümeti ile ilişkiler sertleşecek ve nihayet 8/9 Temmuz gecesi “Sine-i Millete dönme”(4) olayı gerçekleşecektir.
O gece Mustafa Kemal Paşanın telsiz aletinin diğer ucunda Padişahın Yaveri vardır ve yanında olan Halife Sultanın onun İstanbul’a dönmesini istediğini bildirir. Mustafa Kemal bölgenin tehlike altında olduğunu ve işlerini henüz bitmediğini beyan ederek dönemeyeceğini belirtir. Karşılıklı görüşme bu temel görüşler üzerinde uzun süre devam eder. Sonunda Sultan “ öyleyse sizi görevden alıyorum” diyerek onu Ordu Müfettişliği görevinden azleder. Mustafa Kemal hemen gönderdiği bir telle “Görevden alınmam yeterli değil; ben bu güne kadar mensubu olmakla gurur duyduğum Askerlik mesleğimden de istifa ediyorum” diyerek sadece Komutanlıktan değil, askerlik mesleğinden de ayrılmak istediğini beyan etmiştir. İsteğinin Padişah tarafından kabul edilmesi üzerine o artık işsiz, maaşsız ve yetkisiz bir sivil vatandaş olmuştur.
Mustafa Kemal ve daha önceleri Ordudan ayrılmış olan Rauf Beyler artık ordu mensubu değildirler. Kendilerine teklif edilen her türlü nimeti vatan ve millet sevgisi nedeniyle reddettiklerinden, emekli bile değil, ancak Müstafi (istifa etmiş) subay statüsündedirler. Hiçbir resmi görev ve sorumlulukları kalmamıştır. Erzurumlu bile değildirler. İki lider artık milletin sinesine dönmüşlerdir.
Millet cevabını çabuk verir. Kongreye Erzurum delegesi olarak seçilmiş olan Emekli Binbaşı Kazım ve Cevat Dursunoğlu Beylerin istifaları ile onların yerine katılmaları sağlanacaktır. Mustafa Kemal’in bu kongrede Başkan seçilmesi,(5) onu bundan sonra hükümetin değil ama “halk iradesinin temsilcisi” yapacaktır. Böylece 9 Temmuz gününe kadar Devlet’in temsilcisi olan Mustafa Kemal, 15 günlük bir aradan sonra 23 Temmuz’dan itibaren halkın bir bölümünün temsilcisi olarak siyasi hayata girecek ve uzun ve çetin Milli Mücadele yürüyüşüne devam edecektir.
Aynı pozisyonda askeri komutanlarla da ilişkisini kesmemiş, Anadolu’da yeni bir otoriteyi ortaya çıkarırken, bir boşluğun olmasına izin vermemiştir.
Erzurum Kongresi öncesinde hiçbir yetkisi kalmamış Mustafa Kemal, Rauf bey ve arkadaşlarının yollarına devam etme azim ve kararlılığını göstermeleri, başta Kolordu Komutanı Kazım (Karabekir) Paşa olmak üzere Ordu mensuplarının bir iki münferit olay dışında tam kadro yanlarında yer alması(6) ile mümkün olabilmiştir. Bu dönemde Doğu Anadolu’nun kurtarıcısı Kazım Karabekir Paşanın tutum ve davranışlarının Milli Mücadele tarihimizde önemli ve saygın bir yeri vardır. İstanbul Hükümetinin talebine karşı çıkan bu davranış, tıpkı 1908 olaylarında olduğu gibi, Ordunun bundan sonra da iç politikanın en önemli unsuru olmaya devam edeceğinin bir işaretidir.

DİPNOTLAR:
(1)   Atatürk, Söylev-I, s.9; M. Tayyip Gökbilgin, s.149
(2)   M. Kemal Öke, İngiliz Ajanı Binbaşı W.C. Noel’in Kürdistan Misyonu s.88); Belge için bknz. Atatürk Özel Arşivinden Seçmeler, s.74-81 (Ankara-1981)
(3)   Söylev-I, s.29
(4)  Mazhar Müfit Kansu, ezurum’dan Ölümüne Kadar, Atatürk’le Beraber-I, s.37-40 (Türk Tarih Kurumu, Ankara-1988)
(5) Cevat Dursunoğlu,Milli Mücadelede Erzurum, s.100-112 (Ankara-1946)
(6) Muzaffer Erendil, İlginç Olaylar ve Anektotlarla Atatürk, s.20, Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, s.65 (istanbul-1953), İstiklal Harbimiz s.98 (istiklal-1960); A.F. Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, s.98-100

Dr. M. Galip Baysan

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget