Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan Bey, Trakya gezisinde “öğrenci affı“ denilen rezaletin tekrarını isteyen bir Hanımefendi‘ye cevaben, bunun olmayacağını, üniversiteyi altı, bilemedin yedi senede bitiremeyenin üniversiteden tard edileceğini söyledi.
Bu sözlerinde samimî olduğunu ve sözlerinin gereğini yapacağını ümid ederim. Bu şekilde üniversitenin kanayan bir yarasını tedavi etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti eğitim politikasında dev bir olumlu adım atmış olacaktır.
Ancak, Sayın Başbakanım, söylediğiniz çok yerinde, ama yeterli bir tedbir değil. Üniversitede kurulması gereken en önemli sistemlerden biri baraj sistemidir. Bu sistem bir zamanlar, yani İTÜ gerçekten İTÜ iken, vardı ve olumlu etkilerini o zamanın tüm mezunları anlatır durur.
Eski İTÜ‘lülerin aldıkları muhteşem eğitim ve yaşamdaki başarıları da bunu zaten göstermektedir. Gelin, tüm üniversitelerimizde eski İTÜ sistemine dönelim. Tüm üniversitelerimizi zaman içinde birer eski İTÜ yapalım.
Eskiden İTÜ‘ye girdiğinizde bilirdiniz ki, iki yılın sonunda tüm derslerden imtihana gireceksiniz ve bunların tek bir tanesinden bile kalsanız iki seneniz yanacak ve başa döneceksiniz. İkinci denemenizde de, YANİ İKİ SENE SONRA aynı şey başınıza gelirse İTÜ‘yü terk etmek zorundaydınız. Yok efendim dört seneniz yanmış, şimdi ne yapacakmışsınız... Bunlar İTÜ‘yü değil, sizi ilgilendiren sorunlardı ve İTÜ sizi defterden silip unuturdu. Ülkemizde iyi bilinen o muhteşem başarısının sırrı da bu acımasız uygulamasıydı. Bu uygulama kalkınca İTÜ de diğer üniversitelerin kalitesizlik kervanına katıldı.
Şimdi üniversiteler o hale geldi ki, artık atılmak imkânsızdır. Doktoranızı sonsuza kadar uzatır, hatta bu iş için devletten de ömür boyu maaş alabilirsiniz. ODTÜ yıllar önce bu akıldışı uygulamanın önüne bir set çekti, 6 senede doktorasını bitiremeyenin elinden en azından kadrosunu almayı ilke haline getirdi. İTÜ‘nün şimdiki rektörü, sevgili arkadaşım Sayın Prof. Dr. Mehmet Karaca, çok gecikmiş bir karar alarak İTÜ‘ye de aynı sistemi getirdi (bu yüzden de, malum başına gelmeyen kalmadı).
Üniversite giriş imtihanlarından ve dershanelerden kurtulmak mı istiyoruz ? (EVET!!!). Yapılacak iş basittir: Öncelikle üniversite imtihanı kaldırılır ve her lise mezununa üniversitenin kapıları açılır. Ama bir yılın sonunda sıkı bir baraj konur ve o barajda takılan bir daha üniversite hayali göremez. Bu katı ve acımasız bir sistem midir? Evet öyledir, birçok öğrenci ve ebeveyni kızdıracaktır, ama ne yazık ki üniversite işi ciddî bir iştir.
Eskiden İngiltere‘de (en azından doğa bilimlerinde) üç yıllık ve sıfır imtihanla geçen sürenin sonunda tek bir imtihan yapılır ve üç sene içinde bütün okunanlardan öğrenci sorumlu tutulurdu. Geçen geçer, geçemeyen üniversiteden bir daha dönmemek üzere atılırdı. Bu sistemin müthiş başarısı, İngiltere‘nin hemen her daldaki uluslararası başarısında görülür. Bu sistem kaldırıldıktan sonra İngiltere‘de eğitim ve ülkenin başarısı gerilemeye başlamıştır.
Böyle sistemlerin bir faydası da, bu kadar sıkı bir disiplini kaldıramayacağını düşünen öğrencinin daha başından cesaretini kırarak, onu çok ihtiyacımız olan ara mesleklere, meslek okullarına vs. yönlendirmesidir.
Türkiye‘de bugün üniversite denen, ama aslında üniversite olmayan pek çok eğitim kurumunun adından üniversite ibaresi kaldırılarak bunlar yüksek meslek okullarına dönüştürülebilir (tabiî, eğer ülkenin kalitesinin artması hedefleniyorsa, imam mekteplerine değil!). Bu şekilde Türkiye‘deki sözde üniversite sayısı bugünkünün üçte birine (belki daha da azına) düşürülerek bunlar arasından bir-iki tanesinin uluslararası gerçek mükemmeliyet merkezleri olmaları o zaman sağlanabilir. Belki zaman içinde bu üçte bir içinden gerçek üniversiteler çıkabilir.
Yüksek eğitimde bugün en önemli sorun aşırı öğrenci sayısı ve bunların kalitesizliği ise, ikinci sorun da üniversite öğretmeni kalitesizliğidir. Türkiye‘deki profesör ve doçentlerin en az yüzde sekseninin elinden bu unvanlar gönül rahatlığı ile alınabilir (bu anayasaya nasıl uydurulabilir, hukukçuları ilgilendirir; ama günümüzdeki yükseköğretim durumu bunun mutlaka yapılmasını gerektiriyor). Bu kişilerin bir kısmı liselerde öğretmen olarak kullanılabilirler (geri kalanı onu bile yapamazlar).
Bunu, Sayın Başbakanım, başında bulunduğunuz AKP hükumeti yapabilir mi? Hiç sanmam. Ya CHP? O da yapamaz. Ama eğitim adam edilmek isteniyorsa, yapılması gereken budur. Türkiye‘nin geleceği buna bağlıdır.
Yorum Gönder