Giriş:
Günün birinde; “Haydi Abbas; vakit tamam!” deyiverirler.
Telaştan anlayamazsın içine düştüğün durumu… Kerahat vaktini de
bilmezsin ki, Abbas’a vakti tamam kılan nedir onu bilesin… Bir çanta
hazırlamaya ya vakit vardır ya da yok!...
Yandaş ararsın çevrende…
Ne var ki; Aynı bağın gülünden, aynı dağın yelinden eser kalmamıştır…
Şaşırırsın...
Beraber ıslandıkların da gözükmez olmuşlardır.
Ensenden bastırılıp arabaya sokulduğunda anlarsın ki; şu an artık dün değil!..
Gözün kararır, başın döner…için bulanır. Sesin titrer!...
“Sallanmaz bu kalkışta ne mendil, ne de bir kol!” dizeleri gelir aklına…
Kabusun uykudaki bir bölümü sanırsın olanları. Nefesine uyanırsın…
Burun deliklerine sığmaz nefesin!...Nefesinle boğulacakmış hissine kapılırsın.
Anlarsın ki; g i t t i r i l i y o r s u n!..
Düşünürsün!. O halde varım…dersin. “hayattayım!.. Kabus değil; ayniyle vaki!...”
Ne çabuk dönüp geldi de beni buldu dersin. Bumerangı suçlarsın...”
Keşke’yi bilmez bumerang!... Dönüp vurur… Vurarak
anlatır!...Etme-bulma’nın tam yetkili icracısı o!...Doğanın kanunundan
onun dönüp vuruşu. Keşke’yi çare, bilmez o . Kimler nasıl katlandıysa,
sen de katlanacaksın!..
*
Gelişme:
Yolcusun!...
Her başlangıç bir sondur aynı zamanda!.. Ve her son da yeni bir yolun başlangıcı!..
İşte yol bitti!.. Feleğin sarmalı, birkaç metrene kadar geldi!...
Ha atladı, ha atlayacak…ya da; ha sardı ha saracak; ahtapotun kolları!...
Son fotoğrafın fena ele veriyor seni…Hep korkutmuştun oysa… Şimdi de
sen korkudasın!.. Derinleşmiş yüz çizgilerin…Kara bir perde çekilmiş
suratına...
“Civanım-ne hallerde” diyecek adına gözyaşı dökecek
olan da, şeyin şeyinin şeyinde!.. Bir mağduriyet yaratamaz bu şartlarda
senin için!..
Ustalık sınır tanımaz bildin hep... Çekirge de
sıçramakta ustadır!.. Sıçrayışların, başa bela bir eylem olabileceğini
hiç düşünmez o da.. Ama düşünmeliydi!...Bir…iki okey. Üç son!..
Hele ki; ustalık, kinle, öfkeyle, nefretle, husumetle, ihtirasla ve
bilcümle “ben” ve bencillikle bir arada yoğrulduğunda; felek son
sıçrayışın süresini çekiverir öne…Evliya Çelebinin Erzurumlu kedisi
misali, damdan dama atlarken, havada donup kalıverir… bakarsın.
“Olmaz, olmaz deme; olmaz olamaz!” tam budur işte. Olunca Şaşırırsın! Her sıçrayış kurtuluştan sayılmaz yani…
“Neredeeen nereye!..” nutukları çektiğin günler gelir aklına!..
Alkışların çoook gerilerde kalmışlığına üzülür… kahrolursun!..
Lağım patladı!... Koku ayyukta!... Artık bu kokuyla gidersin!...
İflah olmazsın!... Uzansalar tutacaklar!... Çevreden de terkler hızlanacak…Kargaların da kokuya tahammülü bir yere kadar.
Vefa’dır deyip yandaş mı kalacaklar…; yoksa, gemilerini kurtarıp kaptan mı olacaklar!?.. Birlikte göreceğiz!..
Biraz tarih karıştıranlar, ibreti Chavusesk’da bulurlar örneğin!.. Tunus’lu Zeynel Abidin Bin Ali de olur!...
Henüz “Son” yazısının esamesi bile perdede yokken, sadece 28 gün önce %94’tü, Roman halkından aldığı oy oranı, Chavusesku’nun…
1987’de geldiği görevden, 24 yıl sonra ne oldu da 14 Ocak’ın 2011’inde
bir gece yarısı kaçıp da gidiverdi Z.A.Bin Ali ülkesinden…
Sonuç:
81 ilin 80’i… Mayıs 30- Haziran15.. 10 milyonlar…Birleştir parçaları. İlk alametiydi kıyametin!...
Bir tarafta korkutma temelli tek ses; “ben!” diyordu..
Diğer tarafta; çıldırtıyordu o bencil ben’i; BİZ diye haykıran milyonlar.
Ne “yürüyen”ler anlatabildiler meramlarını, ne de “duran” adamlar” o muhteris, o öfkeli bencil “ben’e”!...
Daha doğrusu; anlatan anlattı da, anlaması gereken anlamadı ne yazık ki!...
Bir şeyi daha anlamadı… Oysa bu “anlamadığı” 2. alametiydi kıyametin!..
29 Ekim 2013…. Elinden alınan bayramını, Aslanlı Yol’da kutladı halk Ata’sıyla yan yana, koyun koyuna, kucak kucağa…
Tam 1 milyon 615 bin 89 kişiyle… İşte buydu 2. Kıyamet alameti!... Ve çook benzer alametler belirdi de a n l m a d ı !. !...
İhtirasından başka her şeye kördü!... Ve kendi sesinden başkasına sağır!...Ve kendi yüreğinden başkasına kapalı!...
“Konuşursam kıyamet kopar!” deyivermişti bir gün!...
İşte koptu kıyamet!...O istedi diye değil; aksine istemediği halde!..
Dal kalmadı tutunacak… Yarın yandaşlarda kalmayacak; sarılıp ağlayacak!... Dert yanacak!...
Bir sıcacık el kalmayacak tutacak, tutunacak!...
Abbas’a yol göründü!...O malum rakımlı tepeye ulaşma hayalleri de buz elup eridi… söndü!..
***
O hayallerin yıkılışı değil işin sonu.
Ve doğanın kanununu; hakkın kanunu gibi işleve sokup o“dönüp vuran”
bumerangın dönüp dönüp vurduğu yerlerin, acıyacak… en çok da yüreğin!...
Senden öncekilerin de acımıştı!..
Demek ki adalet, lazım olunca değil, her zaman gerekliymiş!...
20 Aralık 2013
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ (mehmethalilarik@gmail.com)
Yorum Gönder