Laik Cumhuriyeti, ATATÜRK ilke ve devrimlerini içselleştirmeyen siyasiler, tarikatlar, dernekler ve kişiler, her fırsatta Atatürk dönemini kötülemek, baskıcı ve antidemokratik göstermek için 1930’lu yıllar diye başlarlar ve dağarcıklarından ne varsa ortaya döküyorlar.
19 Mayıs 1919 da başlayan ve 09 Eylül 1922 de biten kurtuluş savaşı sonrasında, emperyalistler tarafında parçalanmak istenen Osmanlı İmparatorluğunun külleri üzerinde kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti, karşıdevrimcilerin tüm çabalarına karşı yıkılmadan bu günlere gelebilmişse, 1930’lu yıllarda atılan sağlam temel, gerçekleştirilen devrimler ve büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN halkına layık gördüğü demokrasi ve özgürlük için atılan adımlar sayesindedir.
Kurtuluş savaşı ve takip eden kuruluş aşaması bir devrimdir.
Her devrimin kendine özgü yasaları vardır. Devrimler sağlam temel üzerine oturtulana kadar bu yasalar geçerlidir.
Laik Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra demokrasiye neden geçilmediğini, özgür bir ortam neden sağlanmadığını savlayanlar, eğer kötü niyetli değillerse mutla akıllarını ekmek peynirle yemişlerdir.
O günün koşullarında;
-Padişahlığı ve hilafeti kaldıralım mı?
-Kılık kıyafetinizi çağdaş uygarlığa uyduralım mı?
-Arap harflerini bırakıp Latin harflerini kullanalım mı?
-Tarikatları, tekkeleri, zaviyeleri kapatalım mı?
-Fes yerine şapka giyelim mi?
-Çıkarılan kanuna göre soyadı kullanalım mı?
Ricalarıyla devrim yapılamaz ve başarıya ulaşılamazdı.
Çünkü bu devrimlerin tümü, 600 yıllık bir dönemde, ulus yerine ümmet, yurttaş yerine tebaa olan ve cumhuriyet yerine hilafet ile yönetilen halka tamamen yabacı şeylerdir.
Yurttaşlara yabancı olan bu devrimlerin, lütfenlerle, ricalarla, demokrasinin gerçekleştiği ülkelerdeki özgürlük ortamında gerçekleştirileceğini ve halka benimsetilmesini düşünmek abesle iştigal etmektir. (boş ve anlamsız şeylerle zaman geçirmek)
Lider kadro, yapılan uygulamaların yurttaşlara nasıl anlatılması gerektiğinin ve sonunun özgürlük, çağdaşlık ve demokrasi olduğunun benimsetilmesinin bilincinde olarak sağlam adımlar atarak bunu gerçekleştirdi.
1930’lu yıllarda yapılan budur ve başarılmıştır.
Onun için her olayı zamanının koşullarda tartışmak us (akıl) gereğidir.
O günün koşullarını görmezden gelerek, bu günün koşullarında eleştirmek, karalamak büyük bir haksızlıktır.
O devrimler sayesinde, ülkemiz bu günkü demokratik ve hukuk düzenine geldiği (uygulamalarda ki aksaklığa karşın) gerçeğini kabul etmemek karşıdevrimciliktir.
Laik Cumhuriyetin getirdiği bu özgürlük olmasaydı, görsel medyanın kadrolu konuşmacıları her gece konuğumuz olarak, 1930’lu yılları bu kadar acımasız ve haksız eleştirebilirler miydi?
Merak ediyorum.
Peki, bu acımasız saldılar ve karalamalar neden?
Çünkü laik cumhuriyet düzenini, hala yurttaşların büyük çoğunluğu coşku ile yaşamak ve yaşatmak istemektedir.
Karşıdevrimciler, en büyük devrim olan laik cumhuriyeti ve diğer devrimler yok etmeden istedikleri düzeni kuramayacaklarının bilincindedirler.
Tüm saldırılar bundan kaynaklanmaktadır.
Bu zihniyete, 1930’lu yıllarda gerçekleştirilen devrimler uymaz.
01.12.2013
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder