Yaşar Nuri Öztürk: 'Dershaneler Kavgası' Üstüne (1)

Yaşar Nuri Öztürk: 'Dershaneler Kavgası' Üstüne (1) Gezi Direnişi nasıl bir tarihsel terim haline gelip ulusal ve evrensel gündemi damgaladıysa ‘dershaneler kavgası’ da aynen öyle tarihsel bir terim haline gelip ulusal ve evrensel gündemi damgaladı. Bu iki tarihsel damganın omurgalarındaki temel kavram, zulümdür. Birincisi zulme direnişin yarattığı bir damgaydı, ikincisi ise zulmün kendisini deşifre edişinin yarattığı bir damga oldu. Belli ki, artık Türkiye’de bundan sonra gündeme oturan birçok şey zulümler ve zalimlerle ilintili olacak.

Bu kavganın temel koordinatını, ana şifresini ben Kur’an’da tespit etmiştim. Sonucunu bekliyordum, tecelli etti. Tecellinin iki ayağı veya iki aşaması var. Bu olup biten birinci ayak, birinci aşamadır. İkincisi daha ibretli, daha azametli olacağa benziyor. Sabredelim!

Koordinatı veren Kur’ansal beyyine, En’am suresinin 129. ayetidir:

“İşte böyle! Biz, zalimlerin bir kısmını bir kısmına, kazanır oldukları şeyler yüzünden dost/yardımcı/yönetici/önder yaparız.”

Kur’an’ın terminolojisi, semantiği ve tefsir ilmi açısından baktığımızda bize hitap eden anlam şudur: Biz, zalimlerin bir kısmını bir kısmına önce destekçi, yönetici, önder yapar, sonra da ikisini birbirine musallat ederiz.

Dershaneler kavgasında olan aynen budur; bu ayetin bir tecellisidir. Tecellinin devamı gelecek midir? Eğer iki başlı zulmün kahrına maruz kalan kitlenin günahı dolmuşsa tecellinin devamı gelir, aksi halde hiç kimse göbek filan atmasın, bir sabah bakarsınız her şey sükûnete ermiş, sular durulmuş, iki taraf, işbirliklerine kaldıkları yerden devam kararı almışlardır.

Çok çetrefil mi konuştuk? Açıklayalım:

Önce bir şifre okuyalım: Başbakan RTE ne dedi: “Cemaat bugüne kadar ne istedi de vermedik!” RTE fikriyatının sacayaklarından biri olan Bülent Arınç, basına sızdırılan 15 Ağustos 2004 tarihli MGK kararıyla ilgili olarak ne dedi: “MGK’da cemaat aleyhine karar alınmış olabilir ama önemli olan o değildir; önemli olan hükûmetin onu uygulamamasıdır.”

Elbette, karar alınır, çünkü ileride lazım olabilir; ama uygulanmaz, çünkü ortak saldırı hedefi henüz yok edilmemiştir, tehlike ve korku devam etmektedir, işbirliğine ihtiyaç vardır. Böyle olduğu içindir ki, MGK kararını bugün deşifre eden ‘cemaat elemanları’ yahut yandaşları, o gün böyle bir şey yapmamışlardır. Yapsalardı bu, sadece ‘ortak düşman’ın işine yarardı ve Allah korusun, ‘dava’ya büyük darbe vururdu. Beklemek lazımdı. Beklediler, meydan düşmandan boşaltılıp kılıçlar birbirlerine karşı çekilince yani En’am suresi 129 tecellisi uç gösterince ‘belgeler’ ortaya dökülmeye başlandı.

Kavganın mahiyetini ve iki tarafın ortaklaşa yürüttükleri zulüm ve kahrın dehşetini bundan daha güzel anlatan tanıklıklar bulunamaz. Önem açısından ikinci sıraya koyabileceğimiz tanıklık ise öteki ekibin başı tarafından telaffuz edilen şu sözdür: “Komutanları hapishanelere doldurup suçu bizim üstümüze atmaya kalktılar. Benim elimde olsa o insanların hepsini serbest bırakırım.”

Şu pişkinliğe bakın! Sanki, o içeri tıkılanları büyük bir şehvetle oralara gönderen anlı şanlı savcılar başka bir cemaatin adamlarıydı.

Tarihin diyalektiği, böylesine erken çok az konuşmuştur. Demek ki, bugünün kavgacılarının kitleye reva gördükleri zulüm, tarihin tahammül sınırlarını zorlamıştır. İtiraflarına bakıp da dehşete düşmemek mümkün mü?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget