Sevgili okurlar; geçen haftaya damgasını vuran gelişmelerden biri Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever’in açıklamalarıydı. Sever, Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile ilgili yasaya ve bazı AKP’lilerin söylemlerine üzüldüğünü söyleyip 2014’te adaylığını koyabileceğini ima etti. Sonra da kıyamet koptu.
AKP cephesi Gül’ün bu duygular içinde olduğunun açıkça belirtilmesi üzerine garip bir paniğe kapıldı. Dört bir koldan “Gül ile Erdoğan arasında hiçbir sorun olmadığı ve olamayacağı” anlatılmaya başlandı. Daha da ileri gidenler bunun AKP’ye nifak sokma çabaları olduğunu ama kimsenin bir sonuç alamayacağını yazıp söylediler.
Sever’in kimliği
Ahmet Sever’i tanımam. Yıllar önce bir gece Cezayir Sokağı’nda karşılaşmıştık. Medeni bir görünümü vardı. O sırada Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün danışmanıydı. AKP politikalarını değil ama Gül’ü büyük bir hararetle savunuyordu. Sonraki yıllarda iktidar gücünü kullanmaktan hoşlandığını gözledim.
Şimdi ne olduğunu hatırlamıyorum, 5 yıl kadar önce Ahmet Sever’le ilgili bir yazı yazmıştım. O dönem Genel Yayın Müdürü olan arkadaşımızı arayıp “Bunlar yazılmasın” demişti. Kısa süreli bir sıkıntı yaşamıştım. Sever “arkadaş”tı bu nedenle “bulaşılmayacak”tı. Dönem gereği dert etmedim, bir daha da Sever’den hiç söz etmedim.
Sever’in konumu
Sever’in görevi kendi fikir ve görüşlerini değil, Cumhurbaşkanlığı makamının söylenmesini istediklerini medyaya iletmek. Son açıklamaları Çankaya’nın açıklamaları değil, ama Sever, konumu gereği Gül’den izin ve onay almadan asla bunları söyleyemez.
Yalanlama yok
Kimi AKP sözcüleri ve yandaşlar panik hâlinde “Gül - Erdoğan sorunu yok; Gül, Erdoğan aday olursa asla adaylığı düşünmez. Kimse bundan ekmek çıkartmaya kalkmasın, bu nifak sokmaktır” diye konuşup yazdılar hafta boyunca ama Köşk’ten ne yalanlama, ne düzeltme ne de “Bunlar Sever’in kişisel fikirleridir” açıklaması geldi.
Şimdi Sever’in açıklamalarını bırakalım; 23 Şubat’a gidelim. O gün Çankaya bir anayasa değişikliğini onayladı. Buna göre Gül’ün görev süresi 7 yıl olarak belirlenmişti. Ancak maddenin ikinci bölümü Gül’e bir daha aday olma yolunu tamamen kapatıyordu.
Nifaksa bu ne?
AKP’liler ve yandaşlar Gül’ün yeniden aday olabileceği söylemini “nifak” olarak niteliyor. Oysa aynı AKP şubat ayında “her ihtimale karşı” Gül’ün adaylığını önlemekte hiçbir sakınca görmemişti. Gül zaten Erdoğan’a karşı aday olmayacağına göre bu önlem neden alınmıştı? 90 yaşındaki Demirel ya da Sezer aday olmasın diye mi?
Gül’den CHP’ye rica
Daha kabul edildiği an Gül’ün yasayı “buruk” karşıladığı biliniyordu. Ancak tamamen kendisine yönelik bu operasyona karşı açık tavır almadı. Buna karşı Ankara kulislerinde Gül’ün “yasayı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürmesi için CHP’den ricacı olduğu” söylentileri yayıldı. CHP bir süre nazlandı ama mahkemeye başvurdu.
Gül’ün hâkimiyeti
12 Eylül 2010’daki Anayasa referandumunda tüm yargı iktidarın kontrolüne girmişti. AYM üyelerinin belirlenmesinde ise hâkimiyet Cumhurbaşkanı’ndaydı. Gül AYM’nin yeni üyelerini titizlikle seçti. Bu yeni üyeler kritik bir durumda Gül’ün sözünden çıkmayacak nitelikte isimlerdi.
Anayasa’ya aykırı
Aslında Meclis’te AKP’nin dayatmasıyla çıkan yasa Anayasa’ya aykırıydı. CHP’nin başvurusunda beklenti, yasanın tümden iptaliydi. Ancak belli ki devreye Cumhurbaşkanı girdi ve “kısmi” iptal istedi. Mahkeme buna uydu, 7 yıl hükmü korundu ama Gül’e aday olma yolu açıldı.
AKP’liler kızdı
Şimdi “nifak” tartışmaları arasında pek hatırlanmıyor ama AYM’nin kararı AKP’de öfkeye neden olmuş, AYM’nin yanlış karar aldığı ileri sürülmüştü. Belli ki Gül’ün adaylık ihtimali bile AKP’lilere kâbus gibi geliyordu. Sonra tartışmalar kesiliverdi.
En başa dönelim
AKP’liler ve yandaşları Gül’le Erdoğan arasında bir çatışma olamayacağını söylerken 2007 yılını örnek gösterip “O zaman Erdoğan jest yaparak Çankaya’ya Gül’ü göndermişti. Gül bu jestin altında kalamaz, Erdoğan’ın aday olması halinde (ki bu kesin) Gül’ün aday olmasını kimse beklemesin” diyorlar. Acaba gerçekten öyle mi?
Erdoğan zorunluydu
2007 ile bugün çok farklı. O tarihlerde iktidar hâlâ muktedir olmadığını düşünüyor, bir askeri müdahaleden de şiddetle korkuyordu. Bu koşullarda Erdoğan Çankaya’ya çıkmayı içinden geçirse bile buna cesaret edemiyordu. Erdoğan’ın niyeti eşinin başı türbanlı olmayan bir AKP’liyi Çankaya’ya göndermekti. Dayatan ise Gül ve Arınç’tı.
367 engeli
Sonuçta Gül AKP adayı olarak açıklandı, ancak 367 engeli nedeniyle seçilemedi, Anayasa gereği seçime gidildi. AKP yüzde 47 ile yine tek başına iktidara geldi. Yeni Meclis’in ilk işi Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini öngören Anayasa değişikliği referandumu henüz yapılmadığı için Cumhurbaşkanı’nın seçmek oldu.
Tayyip Erdoğan seçim zaferi kazanarak önemli bir virajı dönmüştü ama sistemi tam ele geçirmeden Çankaya’ya eşi türbanlı birini çıkarmayı pek istemiyordu. O nedenle Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ü aday göstermek istedi. Bunun için dönemin askerlerinin de onayını aldı. Ancak son anda Gül-Arınç ikilisi adeta kazan kaldırdı.
Gül aday oluyor
Çaresiz kalan Erdoğan Abdullah Gül’ü aday ilan etti. Yine bir 367 krizi yaşanabilirdi ama MHP Meclis’e girerek Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini sağladı. Yani iddia edildiği gibi Gül’ün Cumhurbaşkanı olması Erdoğan’ın jesti değil, çaresizliğidir. Nitekim bu tarihten sonra ikili arasına -doğrulanmasa da- bir soğukluğun girdiği çok konuşuldu.
İki yıllık süre
Şimdi önümüzde iki yıl var. Bugünden bakınca Gül’ün Erdoğan’a rağmen aday olacağını ben de pek sanmıyorum. Ancak iki yılın neler göstereceğini de bilmiyoruz. Türkiye’nin başı pek çok konuda dertte. Bu sorunların Erdoğan’ı ve iktidarı ne kadar yıpratacağı şimdilik belirsiz. Gün gelir, Gül de Erdoğan da aday bile olamazlar.
Şemdinli olayları
Sevgili okurlar, kamuoyu Suriye’ye dikkat kesilmişken geçen hafta Şemdinli ve çevresi doğru ve tam tatmin edici bilgi alamadığımız çatışmalara sahne oldu. 10 gün boyunca bölgeye kimse sokulmadı. Gazeteciler Halep’e girdi, Şemdinli’ye giremedi. İddia, PKK’nın Şemdinli’yi Halep’e benzetmeye çalışmasıydı. Sorun hâlâ bitmedi.
PKK’nın oyunu
PKK’nın Güneydoğu’da bir yerleşim merkezini işgal ederek korkunç bir plan hazırlığında olduğu bir süredir söyleniyordu. Suriye olayları tozu dumana katarken bu planın devreye sokulmak istendiği anlaşılıyor. Bir kentin teröristler tarafından işgal edilmesi Türkiye’nin başını, önünü alamayacağı kadar büyük bir sıkıntıya sokar.
Evlerden ateş
PKK’nın korkunç planı şu: Bir kent işgal edilecek, teröristler evlere dağılacak, güvenlik güçlerine bu evlerden ateş açılacak. Güvenlik kuvvetleri de doğal olarak çatışmaya girecek. O evlere operasyonlar düzenlenecek ve bu sırada sivil halk hatta çocuklar ve yaşlılar bile ölecek. Böylece “Türkiye, kendi halkını öldürüyor” durumuna düşecek. Güvenlik güçleri umarız bu planı bozacaktır.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
Yorum Gönder