Osmanlı’dan bu yana “dokunulmayan Çamlıca Tepesi”ne Başbakan’ın isteğiyle “15 bin m2”ye oturan “30 bin kişilik” cami yapılması için açılan “Mimari Proje Yarışması” tartışılıyor.
Bu yazı için son katılma tarihi olan 3 Ağustos’un geçmesini bekledim; yarışmak isteyen mimarların “heves”lerini kırmak istemedim.
Gerçi, asıl heves kırıcı olan, yarışma şartnamesinin kendisi…
Yarışmacılara bu boyut ve önemdeki bir proje için sadece “1 ay” süre tanınması iki anlama geliyor; Ya düzenleyenler “mimari tasarım” hakkında çok cahiller ya da zaten hazır birkaç proje var!
Seçici kurula ‘soru sorulması’nın 1 Ağustos’ta bitmesi de “garip ötesi...” Böylece, 2 veya 3 Ağustos’ta şartname alanlar soru sorma haklarını yitirdiler!
Ya şartnamede, “Teslim tarihine kadar danışmanlar, seçici kurul üyeleri ve raportörler değişebilir” denmesi ne anlama geliyor; beklenen “eğilim”de çıkmazlarsa görevden mi alınacaklar? Seçici kurul bu “rencide” edici koşulu nasıl kabul edebiliyor?
Kaldı ki seçici kurulu “meçhul” bir yarışmaya hiçbir sanat dalında “masum” gözüyle bakılamaz! Sadece bu koşul bile, yarışmanın bir eser elde edilmesi kaygısıyla değil, “siyaseten” yapıldığını açıkça gösteriyor.
Şartnamenin hukuka aykırı diğer “şart”ları ise üyelerine “katılmayın” çağrısı yapan Mimarlar Odası’ndan öğrenilebilir...
‘Jüri’ ne diyor?
Çamlıca Tepesi’ne “tanımlanan” büyüklükte bir cami yapma kararının, şehircilik ilkelerine, “sit” gerekçelerine, kentin o noktadaki siluet ve peyzaj değerlerine uygun olup olmadığını öncelikle “seçici kurul” irdelemeliydi. Bu yapılmadığına göre, ilan edilen ya da “yeni atanabilecek üyeler”in de caminin konumuna ve öngörülen büyüklüğüne “razı” oldukları anlaşılıyor.
Acaba gerçekten öyle midir? Şartnamedeki, “silueti bozmayacak tasarım” bu koşullarda gerçekleşebilir mi?
Soruya, aralarında “hayır” diyeceklerine inandığımız mimarların da bulunduğu seçici kurul üyelerinin baştan açıklık getirmeleri gerekirdi.
Büyükşehir Belediye Meclisi’nde “kabul edilmeksizin” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yapılıp onaylanan(!) imar planında, Çamlıca Tepesi, “yeşil alan-dini tesis alanı ve ticaret alanı” olarak parçalanmış. Yani tepe, caminin dışında “AVM”lerle de betonlaşacak!
Yarışmacılara “veri” olacak bu plan, imar ve koruma hukukumuza aykırı olduğu gibi, caminin “en uygun yer” ve “büyüklük”te tasarlanması olanağını da baştan yok ediliyor.
Şartnamede “gelenekten geleceğe çağdaş tasarım” istenirken, afişinde “klasik Osmanlı minaresi” bulunması ise “beklenti”yi dışavurmakla kalmıyor, günümüzde “minaresiz cami” olabileceği düşüncesini de baştan geçersiz kılıyor.
Oysa geçen yıl Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile Mimarlar Odası şubesinin “Çağdaş Cami Fikir Yarışması”na gelen 250’ye yakın tasarımdan çoğu minaresiz ya da simgesel minareli önerilerdi.
Her cami “cemaat”iyle yaşar. Çamlıca’da ise 30 bin bir yana, 3 bin kişilik cami bile dolmaz! Eğer amaç gösterişli bir “cuma camisi” yapmaksa, “yer seçimi” konusunda Doğan Kuban’ın Cumhuriyet Teknoloji’deki makalesinin okunması gerekir.
“İslam mimarisinde uluslararası uzman”ımız diyor ki: “Camiyi ne kadar büyük yapsanız doğal tepenin (Çamlıca) Boğaziçi’ne egemen boyutlarıyla boy ölçüşemez. Cami kent içinde güzel ve anlamlıdır.” (27 Temmuz)
Bakalım Oda’nın çağrısına uymayacak mimarlardan Çamlıca’da silueti bozmayan 15 bin m2’lik ve 30 bin kişilik bir cami için hangi “mucizevi” tasarımlar çıkacak?
Yorum Gönder