Benim de gazeteci olarak son üç yılına yetiştiğim Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminin siyaset dilimize kazandırdığı iki tanım vardı.
Birincisi “Devri sabık yaratmak”, ikincisi de “Bahar havası”.
Devri sabık yaratmak, önceki iktidardan hesap sormak anlamına kullanılıyordu. Siyaset dünyamıza verilen söz de “Devri sabık yaratmayacağız” oluyordu.
“Bahar havası” ise Demokrat Parti iktidarı ile Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti arasındaki sert tartışmaların ve gerginliğin mayna edildiği dönemi tanımlıyordu.
Doğrusu pek sık yaşanmazdı.
Doruk noktası ise Londra’daki uçak kazasından kurtulan Başbakan Adnan Menderes’in tedavi sonrasında Türkiye’ye dönüşünde, İsmet İnönü’nün havaalanında kendisini karşılamasıydı.
***
Türkiye’de devri sabık iki kez yaşandı. İkisini de askerler yarattılar. 27 Mayıs 1960 sonrasında Demokrat Parti’den, 12 Eylül 1980 sonrasında da “tencereyi pisledikleri” gerekçesiyle tüm partilerden hesap soruldu.
Evren ve Şahinkaya için açılan dava, sivil iktidar döneminde yaratılan ilk devri sabık oluyor. Açılan davaya hukuken aklım yatmasa da, sivil yönetim dönemindeki bu uygulamayı devri sabık yaratmama geleneğinin kırılması olarak görüyor ve hayırlara vesile olması olasılığının başlangıcı sayıyorum.
***
Devri sabık yaratılmasından korkan ilk siyasetçinin Adnan Menderes olduğunu, anılarını “Politika Galerisi” adlı kitapta yayımlayan Cihad Baban’dan öğreniyoruz.
Baban, alınganlaştığı, sinirlileştiği dönemde Menderes’e “kendi hayatını yaşaması için istifa etmesi” önerisine, Menderes’in verdiği cevabı şöyle aktarıyor:
“İstifa edemem. Çünkü ben bu memleketi hızlı kalkındırmak için yüreğimdeki bu ateşle her işe birden saldırdım. Her işi de 2490 sayılı kanuna (eski Devlet İhale Kanunu) uygun yapmadım. Kötü niyetliler, fena düşünenler beni birçok işlerden sorumlu tutabilirler.
Bugün istifa etsem o sağır, o İsmet Paşa yok mu, beni kulağımdan tuttuğu gibi Divan-ı Âli (Yüce Divan) karşısına çıkarır.”
***
Evren ve Şahinkaya hakkında açılan dava konusunda haber ve yorumlar okuyor ya da dinliyoruz.
Anlama kolaylığı sağlar diye düşünerek bazı bilgiler aktarmak istedim.
12 Eylül sonrasında “Milli Güvenlik Konseyi” adıyla karşımıza çıkan askeri yönetimdekilerin nasıl ve ne zaman bir araya geldiğini bilmekte yarar olabilir diye atanma tarihlerine göz attım. Şunları saptadım:
Genelkurmay Başkanı Kenan Evren: 7 Mart 1978
Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin: 9 Mart 1978
Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya: 21 Ağustos 1978
Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer: 10 Ağustos 1980
Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun: 25 Ağustos 1978
Ve bir ek bilgi:
Darbeyi hazırlamayı kolaylaştırdığı ya da yolunu açmak için yapıldığı iddianamede belirtilen olaylar, 1 Mayıs 1977’deki olaylarla başlıyor.
***
12 Eylül öncesi ve sonrasında ülkede önce bazı illeri, sonra da tüm illeri kapsayan sıkıyönetim vardı.
Milli Güvenlik Konseyi’nin değiştirdiği Sıkıyönetim Yasası şimdi uygulanmıyor ama yürürlükte.
Kimi maddeleri de şöyle:
Madde 5 - (14.11.1980) Çeşitli bölgelerde veya bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmesi halinde, sıkıyönetim komutanlıkları arasında işbirliği ve koordinasyon Genelkurmay Başkanlığı’nca sağlanır.
Madde 6 - (14.11.1980) Sıkıyönetim Komutanı bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkilerden dolayı Genelkurmay Başkanı’na karşı sorumludur. (...)
Ek Madde 3 - (14.11.1980) Bu kanunla Sıkıyönetim komutanlarına tanınan yetkilerin kullanılmasına ilişkin idari işlemler nedeniyle iptal davası açılamaz. Şahsi kusurları nedeniyle hukuki sorumlulukları ileri sürülemez.
Ek Geçici Madde 3 - (08.06.1981) Milli Güvenlik Konseyi’nin bildiri ve kararlarına uymayanlar hakkında, fiil başka bir suç oluştursa bile ayrıca bu kanunun 16’ncı maddesine göre yasal işlem yapılır.
Bu maddeyi daha önce de “6 Eylül 2010” tarihinde anımsatmaya çalışmıştım ama nedense kimse ciddiye almamıştı...
Yorum Gönder