Prof. Celal Şengör, büyük çoğunluğun tam aksine Ahmet Hakan’a yazdığı mektupta “Evren ve Şahinkaya lehine davada müdahil olmak istediğini” belirtmiş. Buna gerekçe olarak da “12 Eylül öncesinde İstanbul’da neredeyse günde 20 kişinin öldürüldüğünü, okulların kapısında jandarmanın nöbet tuttuğunu ve hatta enflasyonu, cenazelerde bile birbirine sırtını dönen liderleri” göstermiş. 12 Eylül günü herkesin büyük rahatlama yaşadığını anlatmış.
Tabii müdahil olmak istiyorsa bunu sessizce de yapabilirdi ama en büyük gazetenin, çok okunan bir yazarına açıklayarak düşüncesini milyonların duymasını istiyor belli ki.. Oysa söylediklerinde çok farklı bir şey yok, bugüne kadar “12 Eylül darbesine arka çıkan, hatta övgüler dizen” Nazlı Ilıcak ve onun gibi düşünenlerin öne sürdüğü “bir darbeye mazeret”ten başka bir şey değil.
DARBE TEMİZE ÇIKARILAMAZ!
Bir yanda “olmamış”, “hazırlandığı ihtimali” bile yıllardır “kesin kanıtlarla” ortaya konamayan bir darbe soruşturmasında tutuklanan yüzlerce insanı, gazetecileri “darbecidirler, teröristtirler” diye TV’lerde, gazetelerde etiketlemekten çekinilmeyen, o uzun ve ağır tutukluluk süresi içinde yaşamını kaybeden veya eşi-annesi gibi en yakınları ölürken yanında bulunmalarına bile izin verilmeyen bir acı tablo yaşanıyor. Ve öte yanda bu tabloya destek verenler “12 Eylül gibi tarihin yüz karası, 27 Mayıs’la birlikte en önemli darbe”sini temize çıkarmaya çalışıyor.. Bu darbeyi hiç kimse temize çıkaramaz..
Prof Şengör’ün kişisel “Evren’e destek mazeret”ine dönecek olursak, onu yukarıda söz ettiğim gruptan ayrı tutarak, o gruba yıllardır verdiğim cevabı tekrarlayacağım; Bir darbe yapılmasına veya “şiddet yoluyla sonuç almaya” karar verilmişse (ki dünyadaki dikta rejimlerine baktığımızda bu darbe her zaman ordu darbesi de olmayabiliyor) o darbeyi “kabul edilir” kılacak şartları olgunlaştırmak, hele de işin içinde ülkeleri istediği kıvama getirmek için hiçbir şeyden “Irak’taki gibi kitle ölümlerinden bile” çekinmeyen ABD varsa hiç de zor değildir.
ŞARTLARIN OLGUNLAŞMASI
Üniversiteleri karıştırır, rakip grupların arasına profesyonel provokatörler sokar, kanlı çatışmalar yaratır, olayları toplumun dayanma sınırının üstüne çıkarır ve istediğinizi yaparsınız.. Böylece “normal ölçülerini çektiği olaylar sonucu kaybetmiş” toplum da size normal tepkisini veremez. İşte darbeci Kenan Evren’in daha sonraki yıllarda söylediği ve sorgusunda açıklaması istenen “şartların olgunlaşması için bir yıl bekledik” sözü (kendisi ne kadar inkar ederse etsin) bu şartları anlatmaktadır ve o süreçte kim bilir kaç yüz genç hayatını kaybetmiş ve Celal Şengör’ün bugün “milletime ikiyüzlülüğü yakıştıramıyorum” dediği millet 12 Eylül’de “gerçek olduğuna inandırıldıkları bir hile tablosuyla” ve birçoğunun evlatlarının canını kaybetmesi pahasına aldatılmıştır.
Dün yazdım, Abdi İpekçi’nin ailesi 12 Eylül’den bir buçuk yıl önce gerçekleşen bu cinayetin de “toplumu darbeye razı etmek için işlendiğini” söyleyerek davaya müdahil oldu. Bırakın darbeye niyetlendikten sonra “her tür kaosun, her adımın göze alınacağını” ve bu cinayetlerin de işletilebileceğini, darbenin arkasından gencecik insanlara yapılan idamlar, işkenceler, cezaevi skandalları, milyonlarca vatandaşın-ailenin mağduriyeti bile 12 Eylül’ü lanetlemek için yeterlidir.
HALKIN YÜZDE 92’Sİ YARGILANMIŞ OLACAK MI?
“12 Eylül Anayasası’na referandumda halk yüzde 92 oy vermişti, o zaman Evren ve Şahinkaya’nın yaptıklarını oylarıyla onaylayan milletin yüzde 92’si de yargılanmış olmayacak mı” sorusuna gelince.. Darbe öncesinde yaratılan anarşide evlatlarını kaybeden, geriye kalanların da bu ortamda kendilerinin ve ailelerinin hayatından endişe ettiği, sonunda darbe ile “kurtulduğu” duygusuna kapılmış bir toplumun yapılan anayasa referandumunda verdiği karara “sağlıklı bir sonuç” olarak bakılamaz.. Bakılamayacağı için o anayasa daha sonra defalarca değiştirilerek “demokratik hale getirilmeye” çalışılmıştır, bakılamayacağı için değişmiş olmasına rağmen yıllarca ve bugün hala “kötü anayasa” olarak görülmekte ve “sivilleşmesi” istenmektedir.
Şimdi bir referandumla oy istense aynı anayasaya destek çıkmayacaktır. O halde “o günün koşullarına göre” verilen oylara bakarak “yüzde hesabı” yapmak, o yüzdeyi de “değişmez değer” olarak empoze etmek kökten yanlış bir yaklaşımdır. Aynı şekilde “26 alakasız maddenin birlikte sunulduğu” 2010 referandumunun sonucuna bakarak “halkın kusursuz bir değerlendirme yaptığını” söylemenin yanlış olacağı gibi.. Ki o referandumda yapılan hata bugün “yargı bağımsızlığına olan etkisi ve tartışmaları” ile ortadadır zaten..
Kısacası, 12 Eylül darbesinin başka darbelerden farkı da, desteklenecek tarafı da olamaz!
HÜSNÜ MÜBAREK ÖRNEĞİ!
Bu arada.. Mısır’da 2005 yılında “demokratik şartlarını ABD’nin de övdüğü” başkanlık seçiminde yüzde 88.6 oy alan Hüsnü Mübarek’in, 5 yıl sonra “diktatör” suçlamasıyla mahkeme karşısına kafes içinde çıkarıldığını hatırlamak lazım. Şartların ve halkın görüşünün kısa sürede değişebildiğine, seçim ve referandumlardaki oyların “sonsuza kadar kabul görmeyeceğine” güzel örneklerden biridir!
*****
Geçen referandumda “HAYIR” diyenler...
Bana da elektronik postalar geliyor; “Bakın referandumda HAYIR diyenler, şimdi 12 Eylül’ün yargılanmasına destek vermek için sıraya giriyor” diye.. Başbakan Erdoğan da unutmadı aynı vurguyu yapmayı ve hatta “HAYIR oyu verenlerin Kenan Evren’in yargılanmasına ne yüzle müdahil olduklarını” söylemeyi..
Pardon ama o referandumda aslında olması gerektiği gibi- sadece “darbe ve darbeciler yargılanacak” diye tek bir soru sorulmuştu da bugün 12 Eylül’ün yargılanmasını isteyen, müdahil olan insanlar ona mı HAYIR demişti? Ayrıca o referandumdan önce hiç kimse 12 Eylül’ün yargılanmasını istemiyordu da referandum sonrasında mı ortaya çıktı? Bir milat mıdır referandum?
Darbenin mağduru olan milyonlarca insan onun yargılanması düşüncesini her zaman taşıdı, sonunda eğer “bir darbe olacağıyla ilgili soruşturmada” ve iddialara dayanarak gazetecisinden bilim adamına, milletvekiline, yüzlerce askerine kadar çok sayıda kişinin yıllarca tutuklanması olmasaydı, “12 Eylül yargılansın” talepleri de ayyuka çıkmasaydı bu noktaya gelinir miydi o da belli değil. Belli değil çünkü o referandumda:
1- Anayasal haklarda yapılan değişiklikler
2- Yargı üyelerinin çoğunlukla iktidar partisi tarafından seçilmesi
3- Darbelerle hesaplaşma vardı ve kim “hangisine EVET veya HAYIR demek için oy verdiğini” bilemedi.
Ve ayrıca, orada söz verilen; grev hakkı, ekonomik-sosyal konsey, AYM’ye bireysel başvuru, kadınlara eşitlik maddesi ve daha birçok şey de 2 yıldır gerçekleşmedi. Öte yanda “HAYIR” diyenlerin bir numaralı nedeni HSYK ve AYM üyelerinin büyük çoğunluğunu siyasi iktidarın seçecek olması, yani yargının “kesinlikle siyasallaşacak” olmasıydı.. Haksız çıkmadıklarına bakarsak ve 26 maddenin tek referandumda sunulmaması gerektiğini düşünürsek “HAYIR” diyenlere “12 Eylül çıkışması” yapacak durum olmadığını açıkça görürüz!
Yorum Gönder