Odatv davasında “gazetecilik”ten yargılanan Müyesser Yıldız’ın Silivri Cezaevi’nde yazdığı son yazılardan biriydi:
“4 Ay Önce İsmin “Suç Delili” Oldu “Terörist” Babam!..”
Başlığın yeni bir “garabet”in habercisi olduğunu sanmıştım; değilmiş... Meğer “ihanet”in tesciline bile yeter belge niteliğindeymiş!
Yıldız’ın aşağıdaki satırlarını “Kim, nereden çıkarıyor bu Denktaş Ergenekon’dan tutuklanacaktı safsatasını” minvalli yazılar döşenen, özel yetkili savcıları “bu iddiayı ortaya atan gazetecilerle ilgili olarak harekete geçmeye” davet eden yandaş, haliyle de yağdaş kalemlere ithaf etmeli: “2010’un ilk aylarında Kıbrıs yine hareketlenmişti. AvazTürk’te yazıyordum. Bir şeyler sormak istedim. Telefonunu bulmak için çok uğraştım. O, olmazsa Serdar Denktaş’a ulaşayım istedim. Sonunda bir-iki telefon numarası buldum, aradım. Özel kalemine görüşme talebimi ilettim. Sorularımı yazılı yöneltmemi isteyip elektronik posta adresini verdiler. Hemen yazdım... Denktaş’a bu ulaşma çabalarım, bulabildiğim telefon numaraları nerede karşıma çıktı biliyor musunuz? Oda TV iddianamesinin ek klasörlerinde! Ajandamda: “Rauf Denktaş: Serdar 542 8560060, 0 392 2231301 ev, 0-392-2283795...” yazıyormuş... Yani Rauf Denktaş’ın adı da, telefon numaraları da “suç delili” idi. Bunu utanmadan yazmış, yazabilmişti “aranmış, seçilmiş, görevlendirilmiş iyi çocuklar”!.. “Terörist” demeye getiriyorlardı bu dava adamı için.”
Bir gazetecinin ajandasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu Rauf Denktaş’ın ve yine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan oğlu Serdar Denktaş’ın telefon numaralarını bulundurmasını “suç” sayan zihniyet Denktaş adını otomatikman “mahkum” etmiş olmuyor mu zaten! “Özel” bir yetkiye sahip olanları bilmem ama her “Cumhuriyet” savcısı, böyle bir manzara karşısında “Denktaş da hedefti” demek için “derin bağlantılar”a ihtiyaç olmadığının farkındadır herhalde!
Bakmak yeter; ama göz bağı olmadan!
BASINDAN SEÇMELER
Yakın dönemin “heyecan veren yeni operasyon dalgası” yolda:Son kullanma tarihi dolanlar tasfiye edilecek
Mehmet Altan ve onun gibi bazı isimlerin AKP iktidarıyla ve hele hele zihniyetiyle hiçbir ilgileri yok. Hatta AKP zihniyetinin aslında hiç tahammül edemeyeceği görüşlere sahipler.
Ancak, Türkiye’yi dönüştürme planında iktidarın bazı müttefiklere ihtiyacı vardı. Karşılıklı bir alışverişti bu ve doğal olarak güçlü olan da iktidardı.
İktidarın zihninde bir “son kullanma tarihi” vardı.
Bugüne kadar “son kullanma tarihleri dolan” bazı aydınların nasıl harcanıverdiğini gördük.
Şimdi bu süreç hızlanabilir, çünkü iktidar da hedefine çok yaklaştığına inanıyor.
Yakın dönemin “heyecan veren yeni operasyon dalgası” işte bu “son kullanma tarihi gelenlerin tasfiyesi” olacaktır.
Elbette bugüne kadar cazgırlık yapmayı başaranlar bir süre çırpınış içinde olacaklar, “AKP ayağına kurşun sıkıyor” diye kabadayılık da yapacaktır. Ama kısa sürede seslerinin kesileceğinden de kimsenin şüphesi olmasın.
Can Ataklı / Vatan
AKP kendi çocuklarını yiyor
LİBERALLER, kendine o etiketi uygun görenler, yetmez ama evetçiler, başından beri AKP’yi kayıtsız şartsız destekleyenler dikkat dikkat, size S.O.S. alarmı veriliyor, ayağınızı denk alın, sizin gemi fena halde su alıyor.
Gemiden sizin için indirilen filika filan yok, sizi kurtarmaya gelecek yardım ekibini boşuna beklemeyin. Sizi doğrudan doğruya denize atıyorlar. Sıra sizde. İlk büyük kurban Mehmet Altan...
Kaderin cilvesine bakın ki, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in basın ve ifade özgürlüğünü genişletmeyi amaçlayan yargı paketini açıkladığı gün, Mehmet Altan ifade özgürlüğüne kurban gidiyor.
***
AKP döneminde pek çok gazetecinin, pek çok TV yıldızının işine son veriliyor. Ulusal medyada ve yerel basında sayısız örnekleri var. Dramatik olan, onların yardımına koşacak hiç bir kurum yok. Örneğin, daha iki hafta önce Habertürk’te Ece Temelkuran’ın işine son veriliyor. Kimseden en küçük ses çıkmıyor, çıkamıyor.
Mehmet Altan olayı ise, kendi içinde orijinal bir örnek, AKP kendi çocuklarını yemeye başlıyor. Bir son dakika bilgisi var. Çankaya Köşkünden Altan’ı arıyorlar, üzüntü bildiriyorlar. Ne ifade eder? Düşüncelerine katılmasam bile, Mehmet Altan yarın Star’da yeniden yazacak mı?
Yalçın Doğan / Hürriyet
“Dönüş hızı”na güveniyor olmalı
Hasan Cemal dün Milliyet’teki köşesini Star’dan kovulan Mehmet Altan’a tahsis etti! Böylece de Milliyet Altan’ın kinini kusmasına çanaklık etti!
Bana kalırsa kendini liberal sanan faşistler mahallesi bu “kutsal” görev için özellikle Hasan Cemal’i seçti. Öyle ya aralarında dönüş hızı en yüksek olan zat-ı alileri!
Cemal değil de bir başkası “siz kovuyorsanız ben sahip çıkıyorum” diye posta koymaya kalkışsa iktidarlılara, anında çiziği yer “uçağa kabul” listesindeki adına. Hasan Cemal öyle mi ya!
Bugün “isyan ediyorum” der kapılarını Mehmet Altan’a açar, yarın “gaza gelmiştim” der, “bir anlık heyecan” der, “devrimci duygularım kabarmıştı taştı tutamadım” der, velhasıl son kertede işi “kimse kızmasın ben yine dönüyorum”a bağlar, gemisi de bu fırtına da gram su almadan güvenli bir limana dümen kırar!
Kahramanlık değil yani Cemal’inki; kelebek ömürlü bir gösteri!
Mehmet Altan yazılarına yapılan müdahale yüzünden Star’dan ayrılmak zorunda kalmış. Çok üzüldüm. Mü? Hayır, az üzüldüm. Çünkü bu yolun sonu belliydi. O ve bazı arkadaşlar “yetmez ama EVET” diyerek referanduma sonuna kadar destek çıkmışlardı. O referandumla daha fazla özgürlük geleceği vaadinin ne yazık ki tam tersi çıktı.
Yazgülü Aldoğan / Posta
Yasin Hayal’di gerçek oldu...
İlker Başbuğ, örgüt lideri. Mehmet Haberal, örgüt üyesi. Nedim Şener, örgüt üyesi. Hanefi Avcı, örgüt üyesi. Aziz Yıldırım, örgüt lideri.
Hrant Dink cinayeti? Onda örgüt yokmuş.
Malum davalarda... Zeus şüpheli şahıs. Hitit Kralı telekulağa yakalandı. Temel Reis, Kırmızı Başlıklı Kız, Bugs Bunny
Garfield gözaltına alındı. Cinderella da...
Kabak arabasıyla kaçarken ayakkabısının tekini suç mahalline düşürdüğünü tahmin ediyorum.
Kurtuluş filmi, Ayşe Tüter’in yemek tarifleri, Zeki Müren kasetleri, Suna Kan konser biletleri, Mozart siidileri... Türk marşı bestelemesinden belliydi.
Nutuk’a el konuldu, Nutuk’a!
Peki ya Hrant Dink cinayeti? Onda delil bulunamamış.
Ki, Alaattin’in Sihirli Lambası bile delil olarak enselendi bu memlekette... Örgüt üyesi olmaktan içeri tıkılınca lambayı sıvazlamış Alaattin, hayırsever cin çıkmış, dile benden ne dilersen, üç hakkın var deyince... Alaattin hiç düşünmeden “imam, hatipli, avukat” demiş.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
Komik ve tutarsız
Geçenlerde diyor ki: “Ben hiçbir gazetecinin işsiz kalmasını istemem.” Komik adam gerçekten. Çok değil birkaç ay önce bastığımız bir fotoğraf yüzünden benim kovulmamı istemekle kalmamış, “O gazete kapatılmalı” diyecek kadar ileri gitmiş, sonsuz kin ve nefretini kusmuştu. Gazeteci kovulmasını istemeyen adam, bir gazetenin kapatılmasını ve o gazetede matbaa işçisiyle, yazı işleri kadrosuyla, güvenliğiyle, hizmet elemanlarıyla yaklaşık 900 kişinin işsiz kalmadını talep etmişti. Beni güldürdün Fehmi Koru, Allah da seni güldürsün. Ama içindeki bu kin ve öfkeyle asla gerçekten gülemezsin.
Fatih Altaylı / Habertürk
Mutlu’dan Ilıcak’a: Kuyruğunu anahtarlık yaparım!
Nazlı Ilıcak CNN Türk’te Odatv davasında “tahliyeler” olacağı kehanetinde bulununca Vatan yazarı Mustafa Mutlu davaya bakan 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hâkim Mehmet Ekinci’yle görüşmüş ve onun ağzından şu sözleri nakletmişti:
“Daha ben bile dosyaları doğru dürüst incelememişken, bu hanımefendi kararın içeriğini ve çıkacak tarihi nereden biliyor? Birilerinin, mahkemeler adına karar ihdas etmesi suçtur.”
Mutlu’nun Mahkeme Başkanı ile görüşmesine bozulan Ilıcak ise tepkisini “Mutlu tahliyeleri engellemeye mi çalışıyor” diyerek göstermişti.
Polemiğin son perdesinde Mutlu’dan Ilıcak’a çok sert bir cevap geldi:
“...Benim yaptığım, Nazlı Ilıcak’ın “tarafı olduğu davada karar açıklayarak” zan altında bıraktığı Mahkeme’nin Başkanı’nı konuşturmaktan ibaretti!
Bu da dünyanın her yerinde bir gazetecilik başarısıdır.
Ama bizim Yenge Hanım, bu piyasanın “kurnaz tilkisi” ya; aklınca bu yeni hamlesiyle hem kendisine açılacak olası bir davaya ket vurmuş olacak, hem de bir “muhalif”i boğazlayıp bir kenara atacak!
Yemezler kurnaz tilki...
Senin bu oyunların o kadar ayağa düştü ki; artık yaranmaya çalıştığın çevrelerde bile prim yapmıyor!
Ve nasıl algılamak istersen öyle algıla: Kırk yıldır yaptığın sözde gazetecilik ortadayken, eğer benim namusum gibi titizlendiğim gazeteciliğime bir daha dil uzatırsan; kuyruğunu anahtarlık yaparım!”
Mustafa Mutlu / Vatan
İktidarı devirmek için işlendiyse
iktidar bürokratları niye engellemedi
Cinayet örgütlenmesinin hangi dokunulmaz alanlara uzandığı çok açık görünüyordu... Ne var ki - kimisi de Hrant’ın arkadaşı diye kendini tanıtan - birçokları, iktidarın sorumluluğunu gizlemek için bu gerçekleri görmemeye çalıştı.
Yazdığı kitapta Hrant cinayetini çözen Nedim Şener arkadaşımız, twitter’da okuduğumuza göre, hapiste kendisini ziyarete giden eşine bu yüzden: “Cinayetin arkasındaki gücü görmeyenlerin, mahkeme kararına şaşkınlığı beni şaşırtıyor” demiş. Ermeni Yazar Hayko Bağdat ekranda Ergenekon yaptı iddialarını değerlendirirken “Madem bu cinayet iktidarı devirmeye zemin hazırlama amacıyla işlendi, o zaman iktidar bürokratları,emniyet müdürleri neden engellemediler, aksine göz yumdular?” diye sordu. Avukat Fethiye Çetin’in “Bu Ergenekon’un üzerinde bir güç” tespiti de dikkat çekici...
Melih Aşık / Milliyet
Sizi gidi ikiyüzlü takımı sizi!
Ellerindeki pankartta yazılan şu:
-Hrant’ı devlet katletti.
Güya bunlar rahmetli Hrant Dink’in arkadaşları...
(İçlerinde bilmeden yer alan samimi protestoculardan özür diliyorum)
Bunlar Hrant’ın Arkadaşları değil Hrant’ı bir kez daha öldürmekle görevliler.
Çünkü gerçek katilin adını söylememek için ‘Devlet katletti!’ diyorlar.
İşin kolay yolu bu: At devletin sırtına; ağzına geleni söyle, gerisi önemli değil. Böylece Hrant’ın hakkını savunmuş olacaksın.
Devlete karşı savaşan insan hakları kahramanı gibi gözükeceksin.
Halkı kandıracaksın.
Hrant’ın ailesini de yanıltacaksın...
Sonra ‘Hrant’ın Arkadaşları’ havasını atacaksın.
Hrant’ın ayakkabısının altı delikti.
Sizin hanginiz altı delik ayakkabı giyiyorsunuz. Uluslararası sermaye ile, onların yerli acentaları ile samimiyetinizi başkası bilmese bile ben biliyorum. Hrant’ın Arkadaşları değilsiniz; onu vurduran gücün maşasısınız.
***
Kurban seçildi Hrant Dink...
Rahip Santoro...
Zirve Kitabevindeki masum insanlar...
Eğer bu cinayetler olmasaydı Ergenekon işi başlatılamayacaktı; Ergenekon başlatılmasa Kürt açılımı devreye konulamayacaktı.
İşte Hrant’ın arkadaşları bu işte piyon oldular; olmakta devam ediyorlar. Yuh olsun cinayetin üstünü örtmeye çalışanlara...
Rıza Zelyut / Güneş
Yorum Gönder