SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye’de aslında gerçek anlamda bir komedi oynanıyor. Bunu görenler, bilenler var ama görmek ve bilmek istemeyenler de var. Türk milletinin beyni her gün korkunç bir medya bombardımanı altında yıkanıyor.
Ne kadar yalan, yanlış haber varsa millete pompalanıyor ve yiyen yiyor!...
Çünkü medyanın tamamı –birkaç gazete ve televizyon dışında- iktidarın elinde.
Şeriatçı, Kürtçü, entel, liboş, ileri demokrat (!) vesaire, tamamı AKP’ye çalışıyor. Bunca yıldır bu ülkede yaşarım, böyle bir kepazeliğin binde birine bile tanık olmadım.
Meğer Türkiye’de ne çok dönek, satılık, yağcı, yalaka, omurgasız varmış da, haberimiz yokmuş.
Açın bakın bunların gazetelerini, her birinde aynı manşetler!..İzleyin televizyonlarını, her birinde aynı masallar…
***
Bu yazıyı dün akşam saatlerinde yazıyorum. Fransız Senatosu tarafından Ermeni soykırımı (!) konusunda alınan karar henüz belli değil.
Ama gelin görün ki, bizimkiler Fransa’ya kendi çaplarında posta koymaya, masal okumaya çoktan başlamıştı.
Ankara’da eğitim veren ve Fransız devletinin bir kurumu olarak çalışan Fransız lisesine vergi denetçileri gönderdiler! Fransa’nın Ankara büyükelçisi bile bunu kınadı, böyle bir uygulama olamayacağını söyledi. Büyükelçiler, bulundukları ülkenin bu gibi uygulamaları konusunda pek konuşmazlar. Ama Fransız büyükelçisi artık dayanamamış olmalı.
Utku Çakırözer’e “Burası Fransa devletinin bir okulu. Kazanç elde etmek için faaliyet göstermiyor. Nasıl olur da buraya vergi denetçileri gönderilir. Kendi ayağınıza kurşun sıkıyorsunuz” dedi.
Anladığım kadarıyla Tayyipgiller, bu okulu da bizim medya patronlarının yayın kuruluşları gibi gördüler, onlar gibi diz çöktürmek için vergicileri gönderdiler!
Dünyaya karşı rezil oluyoruz.
***
Tayyip dün taksi durağı ziyaretinde konuştu. Arada böyle gösteriler yapar:
“Bu tasarı Fransız Senatosu tarafından kabul edilirse, ben bir daha Fransa’ya gitmem!”
Yaaa kardeşim, çocuk oyunu mu oynuyorsun burada! Ne demek bir daha gitmem! Gitmezsen Fransa matem mi tutacak! Onların böyle saçma bir uygulamasına koskoca Türkiye Cumhuriyeti böyle komik, uçuk sözlerle mi karşı çıkar? Hani mahallede mızıkçı çocuklar vardır, topunu vermez. Aldığınız takdirde “Oynamıyorum işte” diye topunu alıp kaçar ya, aynen öyle!
İlk tasarı Fransız parlamentosunda oylanmadan hemen önceydi. Hariciye Nazırı Ahmet’in yönettiği koroda yine masal okumaya başlamışlardı:
“Tasarı kabul edildiği takdirde Paris büyükelçimizi geri çekeriz! Fransız mallarını boykot ederiz, ticari ilişkilerimizi keseriz!..”
Tasarıkabuledildi.
Ankara’ya çağrılan Paris büyükelçimiz birkaç gün sonra görev yerine tıpış tıpış gönderildi!
Fransız mallarına boykot moykot başlatılmadı.
Ticari ilişkilerimiz askıya alınmadı.
Türk milletine okudukları masallar yine fos çıkmıştı. Çıkmıştı da, hesap soran olmadı.
***
Söz masallardan açılmışken, birinden daha söz etmek istiyorum. Biliyorsunuz, bu iktidar Cumhuriyet bayramı törenlerini geçen yıl iptal etti.
23 Nisan haftasına denk getirecek biçimde, o araya Peygamberin doğum gününü sıkıştırdı. Dini günler miladi takvimde her yıl farklı ve kaydırılmış tarihlerde uygulanırken, ne hikmetse Peygamberin doğum günü hep 23 Nisan’a denk getirildi ve adını da kutlu doğum haftası koydular. Böylece 23 Nisan kutlamaları da güme gitmiş oldu.
Son olarak 19 Mayıs törenlerini iptal ettiler. Gerekçesini bizzat Tayyip açıkladı:
“Bu kararı biz almadık, bizden önceki yönetimler almıştı.”
Dikkat edin, isim veremiyor.
Peki hangi yönetim almış?
12 Eylül darbe yönetimi 1981 yılında almış.
Tarihi kendisi veriyor, doğru olup olmadığını bilemem.
İyi de kardeşim, sen her gün darbelere veryansın ederken, nasıl oluyor da bir bayramın iptali konusunda 12 Eylül darbe yönetiminin çıkarmış olduğu bir yönetmeliğe sığınıyorsun!
Medya bunların elinde. Medyanın tamamına yakını, bu iktidarın emir kulu olmuş, beyin yıkama makinesi olarak görev yapıyor…Ve dolayısıyla bu gibi konuların üzerine giden yok.
İşlerine geleni yazıyorlar, gelmeyeni gündeme taşımıyorlar.
Omurgasızlık, onursuzluk ve bu sayede prim yapmak bu devirde çok kolay zenaat!
KEMİK VE CESET MASALLARI
AKP döneminin ilginç bir özelliği daha var. Bu “İleri demokrasi (!)” ortamında geçmişi karalarken askeri yıpratmak. Genelkurmay nasıl olsa kuzuların sessizliğine büründü, bunların yörüngesine girdi, o halde vur abalıya!
Yıllardır izliyoruz, özellikle Güneydoğu’nun her yerinden kemikler ve cesetler fışkırıyor! Bunun tantanasını yıllarca yaptılar. Bir ara başka gerekçeleri vardı:
“Silopi yakınlarında Botaş’ın asit kuyuları var. Askerler tarafından öldürülenlerin cesetleri bu kuyulara atılıyor, cesetler orada eriyip yok oluyordu.”
Bu yapmacık feryatlar aylar boyu sürdü. En sonunda Botaş açıklama yapmak zorunda kaldı:
“Bizim Türkiye’nin hiçbir yerinde asit kuyumuz yoktur.”
Bu sahtekarlık böylece sona ermek zorunda kaldı ama bitmedi. Bu kez önlerine gelen yeri kazmaya başladılar. İhbarcılar çıktı, sokaklarda, çöplüklerde ve askeri birliklerin arazilerinde bile ceset arandı…
Ve bazı kemikler bulundu. Kamuoyuna büyük törenlerle duyurulan bu kemikler AKP’nin Adli Tıp Kurumu tarafından incelendi ve sonuç açıklandı:
“Bulunanların hayvan kemiği olduğu anlaşılmıştır.”
***
Şimdi aynı tantana yeniden diriltiliyor. Yapılan ihbarlar (!) üzerine Diyarbakır’da bir sokak arası, ayrıca bir askeri birlik kazılıyor ve cesetler, kemikler çıkıyor!
Asker öldürdü, buralara gömdü masalı yeniden hortlatılmak isteniyor.
Bakınız, size bir şey arz edeyim. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun neresini kazsanız, buna dağbaşları da dahildir, oradan kemikler fışkırır…Çünkü geçmişte oraları savaş bölgesi olmuştur. Birinci Dünya Savaşında o yörelerde yüzbinlerce Türk askeri şehit düşmüş, aynı miktarda düşman askeri ve belki çok daha fazla sayıda sivil halk açlık ve hastalık gibi nedenlerle ölmüştür.
Cenazeler o savaş koşullarında araziye rastgele gömülmüş, bazılarını gömmek mümkün olmadığı için cesetlerini hayvanlar yemiştir.
Diyarbakır dahil pek çok yerde, kaybolmuş mezarlıklar vardır.
Sadece o kadar değil. Bugün İstanbul’un Dolmabahçe üzerindeki Gümüşsuyu semti, Ankara’nın Ulus meydanı ve çevresi eski mezarlıktır. Ama oraları artık büyük kentlerin bir parçası olmuştur. İki metre derine vurun kazmayı, kemikler elinize gelecektir. Aynen Birinci Dünya Savaşı dönemindeki dağlar, kentler gibi.
Ben bu kemik masallarına da inanmıyorum. Bunlar toplumu uyutmak ve kandırmak için ortaya çıkarılan palavralar. Tamamının amacı siyasi propaganda yapıp önceki iktidarları kötülemek, AKP’nin çıkarları doğrultusunda geçmişin polisini ve askerini zan altında bırakmaktır .
Bugünkü yazımı AKP’nin masallarına ayırdım. Masal öylesine çok ki, dinlemekle bitmiyor, her gün karşımıza yenileri sürülüyor. Ben sadece iki üç tanesine değinebildim!.
Emin Çölaşan/SÖZCÜ
Yorum Gönder