Kaos coğrafyasının sıradan ölümleri!.. - Mehmet Faraç

Terörün 1980’in sonlarındaki hareket tarzımı hepimiz anımsarız; basılan köyler, öldürülen siviller, öfkemize kazınmış katledilmiş bebek fotoğrafları...
25 yıl önce neredeyse her gün onlarca sivil yurttaşın cansız bedeni gazetelere manşet oluyordu!..
PKK’lılar o yıllarda, eylem yaptıktan sonra ya kırsaldaki sığınaklara ya da sınır dışına kaçardı...
O dönemde Abdullah Öcalan’a atfedilen şu sözler ise Güneydoğu’da herkesin dilindeydi:
“Kürdistan için gerekirse 1 milyon insan ölür!..”
BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın seçim bölgesinde yaptığı bir konuşma da, Öcalan’ın fısıltı gazetesinin manşetinden hiç indirilmeyen o dehşet verici sözlerini anımsattı bana!..
Bakınız Ata, Batman’da, PKK’lılarla güvenlik güçleri arasındaki çatışmanın ortasında kalarak yaşamını yitiren 8 aylık hamile Mizgin Doru’nun kayınpederi Enver Doru’ya ne demiş:
“Savaş halinde herkes zarar görebilir, maddi manevi zararlarımız olacaktır. Siyasi otorite bunların tek sorumlusudur.”
Öcalan’dan sonra bir BDP milletvekilinin; üstelik bir kadının da terör ve şiddeti legal bir savaşın sıradan sonucu gibi göstermesi çok düşündürücü?..
Anlaşılıyor ki, Kürt siyaseti Mizgin Doru ve 6 yaşındaki kızından sonra sezeryanla alınan ve ancak bir gün yaşayabilen bebeğin ölümünü de, kan ve kaosun alışılagelmiş bir sonucu olarak görüyor!..
Hamile bir anne, küçücük bir kız ve ancak bir gün yaşayabilen bir bebek!.. Güneydoğu’da sıradanlaşmış ölümlerin yeni tirajik hikayeleri?..
Peki bu ölümler kime ne kazandıracak?.. Geçmiş 25 yıla bakarsanız kocaman bir hiç?..

‘Müslüman’ ve ‘direniş!..’

Başbakan Erdoğan da, partisinin önceki gün yapılan il başkanları toplantısında Batman’da yaşanan vahşete dikkat çekmişti. Ancak üzerinde duracağımız asıl mesele, AKP liderinin daha sonra yaptığı şu çağrıydı:
“Bu örgütün bir insani değere inandığını hangi vicdan sahibi söyleyebilir? Benim Müslüman din kardeşim olan Kürt kökenli kardeşlerime sesleniyorum; mabetlerinizi roketatarlarla bombalayan bu örgüte nasıl destek veriyorsunuz? Bunlara karşı sizler de kalkıp bir direniş ortaya koyacaksınız.”
Ben Başbakanın bu konuşmasını dinledikten sonra gazetelerin bir gün sonra ne yazacağını düşünmeye başladım.
Dün sabah iki gazetenin manşetini görünce kaygılarımda ne kadar haklı olduğumu anladım! Çünkü yalnızca o iki gazete Erdoğan’ın konuşmasını dini vurgularla öne çıkarmışlardı!..
Hükümete yakın olan Yeni Şafak, “Müslüman din kardeşim direnecek” diye yazmıştı.
Erdoğan’ın konuşmasının toplumda yol açacağı tehlikeli algı ise muhalif Birgün gazetesinin manşetiydi... O gazete, Erdoğan’ın kaygı verici konuşmasını “Hizbullah göreve” şeklinde çok ürkütücü bir yaklaşımla manşete taşımıştı!..

Hizbullahi algı!..

Siyaset zor iş, mikrofon her zaman günün anlam ve önemi üzerine yapılan konuşmaları kitlelere yansıtmıyor...
Bazen bilinçli ya da bilinçsiz kullanılan cümleler ülkenin geçmişindeki karanlık noktalara öylesine kötü vurgular yapar ki, sonra bir bakmışsınız endişe verici bir algı toplumdaki öfkeyi ateşlemiş gitmiş!..
Ben Erdoğan’ın “Müslüman din kardeşim” derken Kürt Hizbullah’ına özellikle vurgu yaptığını düşünmek istemiyorum!..
Sanırım Erdoğan, muhafazakar kesimlerin de teröre karşı seslerini yükseltmesi gerektiğini söylemeye çalışmıştı!..
Ancak bu söylemin, “Hizbullahi” bir algı yarattığı da bal gibi ortada!..
Hele Güneydoğu’da, PKK ile savaşayım derken kontrolden çıkan Kürt Hizbullahı’nın yarattığı dehşeti anımsayınca, keşke başbakan toplumdan duyarlılık beklerken böylesi bir dil kullanmasaydı dedim!..
Erdoğan’ın, geçmişte PKK ile mücadeleyi Hizbullah’a havale eden mantığı anımsaması gerekiyor...
Evet; teröre karşı sivil tepki de etkili olabilir ama, bunu özellikle dini vurgular yaparak bir kesime havale etmeye kalkışmak yalnıza Hizbullah deneyiminde olduğu gibi kaos yaratmaz, devletin iradesini de zayıflatır!..

PKK ovaya nasıl indi?..

Hem yukarıdaki yazılar hem de üsteki başlıktan sonra hepimizin olduğu gibi Başbakanın da aklını kurcalayan çok önemli ve de şaşırtıcı sorulara gelelim:
PKK nasıl oluyor da kentlerde bu kadar rahatlıkla eylem yapabiliyor?..
Denilebilir ki, geçit vermeyen dağlara sığınmış teröristler kolaylıkla bulunamıyor!..
Sınır dışında, Kandil Dağı ve çevresinde barınan militanlara ulaşılamıyor!..
Peki; Van, Tunceli, Batman, Osmaniye, Ankara, Diyarbakır, Siirt ve Bitlis kent merkezlerinde son günlerde onlarca eylem yapan militanlar nasıl oluyor da bu kadar rahatlıkla ve pervasızca dolaşabiliyor?..
Örgüt üyeleri hangi yollarla, nasıl ve ne zaman kent merkezlerine kadar sızabildiler?..
Kimler, nerede nasıl barındırdı ya da saklayabildi bu kadar teröristi?..
Hava operasyonları nedeniyle kırsalda iyice sıkışan PKK, kent merkezlerine inerek adeta devlete meydan okuyor!..
Güvenlik güçleri örgütün çatı birimi olarak adlandırılan KCK’nın kent bağlantılarına yönelik operasyonu sıklaştırdıkça, PKK’lılar “işte buradayız” demek için her yolu deniyor...
İşte bu ihmal ve pervasızlık ikileminde yanan ateş son günlerde, bizzat o bölgedeki masum insanları vuruyor!..
Terörün yarattığı şiddet yükselirken, kalaşnikoflu militanların kent merkezlerinde bu kadar rahat dolaşabilmesinin acilen sorgulanması gerekiyor!
PKK mı müthiş bir donanım içinde yoksa, ihmal mi?.. Eminim ikisinin yanıtı da birbirinden vahimdir!..

Mehmet Faraç/AYDINLIK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget