27 Nisan olmuyor generallerle idare edin - Can Ataklı Köşe Yazısı


Seçim sonuçları çok sürprizli olacak. “Nedir bu sürpriz?” derseniz cevaplayamam. Ama AKP’nin açık ara kazanacağı şeklindeki “genel beklenti” çıkmayacak gibi geliyor bana.
Bunu bir iki noktadan tahmin edebiliyorum.

Birincisi; hayli zamandır sokaklardayım. Halkta örtülü bir öfke var. Bunun sandığa yansıması kaçınılmaz.

İkincisi, AKP ve yandaşlarındaki telaş ve endişe artık gözle görülür hale geldi.

Başbakan Erdoğan bile artık nerede ne konuşacağını pek kestiremiyor. 15 milyonluk kentte karşısındaki yüz binlere Kayseri Belediye Başkanı’nı anlattı. Dakikalarca övdü. İstanbul Belediye Başkanı’ndan ise pek söz etmedi.
Ayrıca esiyor gürlüyor, tek başına aldığı kararları açıklıyor, anayasa bayramından söz edip sonra dönüp Kürtlere ağır sözler söylüyor, geçmişi karıştırıyor, Menderes’in cadde açmak için yıktığı camilerden hiç söz etmeyip, İkinci Dünya Savaşı’nda sadece iki caminin zorunlu olarak silah ve erzak deposu olarak kullanılmasını camilerin ahıra çevrildiği biçiminde anlatıyor, halkına eşkıya diyor, genç kızlara “bilmem ne” diyemediği için “kız mıdır kadın mıdır?” sıfatıyla hitap ediyor, ölen öğretmen hakkında “Onlardan biri işte, üzerinde durmaya gerek yok” diye konuşuyor vs...

Bunların hepsi telaşın yarattığı öfke kabarmaları gibi geliyor bana.

Seçimlere çok az kala belli ki iktidarın umudu askerler. Yine bir 27 Nisan benzeri bildiri bekliyorlar. Önce bir orgeneral tutuklandı. Ardından bir general daha, sonra da albaylar. Hava Kuvvetleri de tıpkı Deniz Kuvvetleri gibi sadece kuvvet komutanına bırakılmış durumda.

Heves ordunun bu tutuklamalara tepki vermesiydi, olmadı.
Bunun üzerine yenisi sahneye konuldu. İki yıl önce söylenip yalanlanan bir iddia ile ilgili bu kez eski Genelkurmay Başkanı gündeme getiriliyor. Aynı anda 12 Eylül’ü yapan generallerle ilgili nihayet savcılık harekete geçiyor.

Hepsi mi tesadüf?

Suç varsa elbette izlenecek ve hesap sorulacak.
Ama yukarıda saydığım askerle ilgili bütün iddialar zaten vardı, sadece zamanlama yapıldı. Seçimlerden bir iki gün önce halkın kafasına “darbe paranoyası” tekrar sokulduğu gibi buna karşı gösterilecek tepkilerin de oya tahvili düşünülüyor açıkça.

Ne tuhaftır ki, “tarafsız” Cumhurbaşkanı da tam bu aşamada devreye girerek, cumhurbaşkanı “seçilemediği” dönemini tekrar dile getiriyor.

AKP ve yandaşları bu iklimden yararlanarak uğradıkları erozyonu telafi etmeye çalışıyorlar. Ancak şunu da söylemeliyim. Türkiye’deki hava 2007’deki gibi değil. Halk artık kafasına zorla sokulan propagandalardan o kadar etkilenmiyor. Sormaya, sorgulamaya ve hatta eleştirmeye başladı.

O halde sürprize hazır olun.



*****

Müyesser Yıldız’ın suçu ne?

Müyesser Yıldız, iki ay önce Oda TV’de çalıştığı sırada gözaltına alınıp tutuklandı. Silivri Cezaevi’nde iki ayı aşkın süredir yatıyor.

Yıldız, Ergenekon davası başladığı sırada “bir suç içermeyen” telefon konuşmasının iddianamede yer alması üzerine, savcı Zekeriya Öz hakkında tazminat davası açmıştı. Davanın intikamı iki yıl sonra geldi. Savcı Öz, hakkında dava açan Müyesser Yıldız’ı, Ergenekon’a üye olmakla suçlayıp tutuklattı.

Yıldız’ın iddianamesi bile yazılmadı ve ne zaman yargılanacak, neyle suçlanacak belli değil. Belli olan, Müyesser Yıldız’ın parmaklıklar arkasında “hukuksuz, yargısız” cezasını çektiği, küçük oğlu, hasta annesi ve eşinden, işinden ayrı düştüğüdür.

Müyesser Yıldız hapisten çok sevdiği bir öğretmenine mektup yazmış. Bu mektubun özel bölümlerini çıkartıp biraz da özetleyerek sizlerle paylaşmak istiyorum;
“(...) Suçumun ilki özel savcı Zekeriya Öz hakkında görevini kötüye kullanmaktan dolayı dava açmamdı. Davamız sonuçlanmadan ve yetkileri alınmadan beni içeri attı.
Suçumun ikincisi Zekeriya Öz’ün kanunsuz şekilde dinlediği telefonumun tapelerini 1. Ergenekon iddianamesine koyması, bunların da Zaman ve Sabah gazetelerinin internet sitelerinde yayınlanması üzerine, söz konusu gazeteye açtığım tazminat davasını kazanmamdır. Tutuklanmamdan sadece 10 gün önce bu davalar sonuçlanmıştı.

Suçumun üçüncüsü -savcının sorduğu sorulardan hareketle- şehit haberleri yapmam, bir de kamuda türban tartışmalarının ilk yansımasının “türbanlı milletvekili” meselesinin tartışılmasını getireceğini yazmamdır.(...)
Suçum var idiyse beni çağırıp ifademi alma ve gerekiyorsa tutuksuz yargılama yoluna neden gitmediler? Kaçma ihtimalim ve delilleri karartabileceğim gerekçesiyle diyorlar. Ben oğlumu, Alzheimer hastalığından dolayı artık bir bebek gibi baktığım annemi bırakıp da nereye kaçacaktım Allah Aşkına? Bu ülkeye kaçmak için değil, oğlum başı dik yaşasın diye sahip çıkmaya çalışırken, nereye gidecektim? Bu topraklardan başka gidecek yerim de yok benim. Başbakan kovsa da! (...)

Bağımsızlığın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kıymetini bilen, bunu öğrenen son kuşağız. Benim o haberleri yapmam için kimseden talimat almama gerek olmaz. Benim bir tane liderim vardır; Mustafa Kemal Atatürk’tür, ondan talimat aldım, alırım. Onun talimatı da Lozan’dır, Nutuk’tur. İşte bunlar benim bilgisayarımda olan, kendi ellerimle koyduğum talimatnamelerdir!.. (...)

Silivri’de 60. günüm. Benim buradaki 1 saniyemin bedelini kim, nasıl ödeyecek? Ben cevabını bulamadım, bu komploları düzenleyenler bulabilir mi?”

Müyesser Yıldız. Silivri Cezaevi Kampüsü, L-8 Cezaevi C-1 Blok Silivri İstanbul.



*****

Nereden biliyorsunuz?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Polonya gezisi sırasında Türkiye’de tutuklu gazetecilerin sorulması üzerine “Hiçbiri yazdıklarından dolayı hapse girmedi, darbe planı ile ilgili sivil bağlantıları olduğu için örgütsel nedenlerle tutuklular” dedi.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu bilgileri nereden edindiğini anlamak güç.

Çünkü halen tutuklu olan hiçbir gazeteci için “somut bir suçlama” yok. Tutuklu gazeteciler yıllardır ısrarla her duruşmada “suçlarının ne olduğunu” soruyorlar ama “Siz bilirsiniz” ya da “Göreceksiniz”den başka bir cevap alamıyorlar. İddianamelere bakıyorsunuz, kesin kanıt yok, telefon konuşmaları ve arkadaş sohbetlerinde kaydedilmiş sözler var.

Ama Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı “Onlar yazdıkları için içerde değil” diyebiliyor.

Gerçek bir gün bütün açıklığı ile ortaya çıktığında acaba Sayın Cumhurbaşkanı, makamını seçimlere birkaç gün kala bir iktidarın bekası yolunda kullandığı için vicdanı bir rahatsızlık duyacak mıdır?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget