Demokrasi, özgürlük, hukuk devleti, laik demokratik cumhuriyet, adalette eşitlik, şu bu...
Bunların tümünün bir masal olduğunu yıllardır yazıp çizdim.
89 bin oy almış olan BDP’nin bağımsız adayı Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin Yüksek Seçim Kurulu’nca düşürülmesi insanın vicdanını sızlatıyor.
12 Eylül faşizminin ürünü olan 1982 Anayasası’nın gölgesinde yapılan 12 Haziran seçimleri...
Nedense bir türlü değiştirilmeyen Partiler ve Seçim Yasası.
Yazımı yazdığım saatlerde CHP milletvekilleri Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve MHP milletvekili Engin Alan’ın durumu belli değildi.
Kavurucu İzmir sıcağı, kıyılarda poyraz ve dalgalı bir deniz.
***
Karmakarışık duygular içindeyim. Satılmışlar pazarında kendi çıkarlarını öne çıkaran o kadar çok yozlaşmış kişi var ki...
Bir yandan demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü üzerine ahkâm kesiyorlar, öte yandan Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesine alkış tutuyorlar.
Dicle, yüzde 10 barajı nedeniyle bağımsız olarak katıldı seçimlere. Baraj olmasa, BDP doğrudan seçime katılsa, bir alt sırada olan kişi milletvekili olacak.
Ya şimdi?
AKP adayı Meclis’e girecek...
***
Canım sıkkın...
Bu toplumda bedel ödeyenlerle ödemeyenler var...
Türkiye’de soytarıları adım başı görebilirsiniz...
Onlar için demokrasi, özgürlük, adalette eşitlik hikâye...
Türkiye’de bir Kürt sorunu var mı?
Var!
Türkiye’de 12 Eylül faşizminin getirdiği 1982 Anayasası’nın gölgesinde yıllardır seçimler yapılmıyor mu?
Yapılıyor...
Peki niçin bugüne değin yüzde 10 barajı yüzde 5’lere çekilmedi ya da tümden kaldırılmadı?
1999 seçimlerinde CHP barajın altında kaldı... 2002 seçimlerinde DSP, ANAP, DYP ve MHP...
Bizim siyasetçilerimiz hiçbir zaman umursamadı demokrasi ve özgürlükleri.
12 Eylül Anayasası’nın gölgesinde yaşamayı yeğledi.
12 Haziran’da yüzde 50’yle iktidar olan AKP de...
***
Türkiye’nin öncelikli iki sorunu var, az önce yazdığım gibi:
“Kürt sorunu ve antidemokratik anayasa yerine çağdaş bir anayasa...”
Yeni TBMM bu iki önemli sorunu öncelikle gündeme getirir mi?
İşte tüm sorun bu!
Yeteri kadar kan aktı... Gençlerimiz öldü... Binlerce faili meçhul cinayet işlendi...
Uğur Mumcu’dan Musa Anter’e değin aydınlarımız, yazarlarımız, siyasetçilerimiz, insanlarımız öldürüldü.
Üzerinden 18 yıl geçti Sivas Madımak katliamının... Yedi firari sanığın yargılandığı davada, zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle altı sanık hakkında davanın düşmesi istendi.
***
Ah benim güzel ülkemin insanları...
Kendi kendinize şu soruyu sorun:
“Nerede adalette eşitlik?”
Onlarca aydınımız, yazarımız, ozanımız diri diri yakıldı 18 yıl önce...
Hangi iç ve dış güçler yaptırdı bu eylemi...
Bir mezhep çatışmasının fitili 1978’de Kahramanmaraş’ta ateşlenmemiş miydi?
Bu yüzden canım yanıyor, içim acıyor...
Kenan Evren’in avukatı, savcılıktan, zamanaşımı nedeniyle soruşturmanın takipsizlikle sonuçlandırılmasını istemiş.
Hem Evren hem Tahsin Şahinkaya, “12 Eylül öncesinin koşulları yine olsa ve biz aynı koltukta otursak yine darbe yaparız” dememişler miydi?
Bir tuhaf ülkede yaşıyoruz...
Yaşananlarla pek ilgilenmiyoruz...
***
Bir çay bahçesinde yazımı yazarken çevreme bakıyorum, herkes okey oynuyor...
Ne Hatip Dicle ilgilendiriyor onları, ne faili meçhul cinayetler ne de ÖDP’li yöneticilerin evlerinden toplatılan kitaplar...
Canım yazı da yazmak istemiyor aslında...
Kütahya’da içme suyuna karışan siyanür, yağmalanan ormanlar çokuluslu altın avcıları...
Daldan dala konarken bir bakıyorum masamın ucuna bir serçe konmuş...
Ben ona, o bana bakıyor...
Yorum Gönder