Metin Üstündağ, “Yaşadığımız çıkmazın tüm sorumluluğunu halka, yani vatandaşa yüklemek hiç de doğru ve insaflı bir yaklaşım değildir. Sorun vatandaştan öte toplumun önde gidenlerinin, yetersiz, beceriksiz ve kalitesiz oluşundadır. Fedakârlık öncelikle topluma yön verenlerden başlar, başlamalıdır. İş adamı korkak ve çıkarı peşinde, elit makam mevki derdinde, politikacı basit hesaplar güderken vatandaştan hangi özveriyi bekliyoruz?” diyor.
Ben de diyorum ki bir çıkmazda isek bunda herkesin sorumluluğu vardır. Önde gidenler veya politikacılar da bu toplumun içinden çıkmıştır. Halkın sevgisini, saygısını kazananlara bakınız.. Halk, kendisi gibi olanı, kendisine benzeyeni seçiyor..
Hani “Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz” hadisinde olduğu gibi..
Yani kimse cahillik veya bilgisizlikten dolayı masum değildir. Hukukta, kanunu bilmemek mazeret sayılmadığı gibi seçimlerde de hiçbir vatandaş, olayları yeterince değerlendirememekten dolayı sorumluluktan kurtulamaz..
Ayrıca Yunus suresi 100’üncü ayette bildirildiği gibi, “Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.”
***
Halkın sorumluluğunun altını çizerken sadece iktidar partisine oy verenleri eleştirmiyorum.. Bu sütunda muhalefetin eleştirisi de sık sık yapılmıştır.. Zaten iktidar partisine oy verenler için geçerli olan sorumluluklar, muhalefet partilerine oy verenler için de geçerlidir.
Fakat Gaziantep Şehitkamil’den Soner Özer, muhalefetin farklı bir sorumluluğuna dikkat çekiyor:
“İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da yani gerçek demokrasilerde, siz, BBC veya Deutsche Wele gibi devlet radyo-televizyonlarının, TRT gibi kadrolaşmayla, iktidar partisinin 24 saatlik borazanı haline getirildiğini, The Sun’ın, Daily Telegraphe’ın, Le Monde’ın, Frankfurter Algemain Zeitung’un, iktidarca beğenilmeyen yazarlarının, iktidar partisince kovdurulduğunu, eleştiren diğer yazar, çizer ve araştırmacıların uydurma suçlamalarla tutuklandığını, basılmamış kitaplarının imha ettirildiğini, maliye müfettişleri baskısıyla, yandaş olmayan medyanın da zoraki yandaş haline getirildiğini, devlet kesesinden oy rüşveti dağıtıldığını, kamu görevlilerinin, parti militanı gibi seçim çalışmasına sokulduğunu düşünebiliyor musunuz? Böyle bir durumda, toplumun tüm kesimleri ayağa kalkmaz mı?
***
Türkiye’de bunlar, gözlerimizin içine baka baka her seçimde oldu. Ayrıca seçmen kütükleri, yargı denetimi dışına çıkarıldı, parmak boyası kaldırıldı, ABD’den ithal bilgisayar sisteminden, tüm siyasi partilere link verilmesi, YSK tarafından önce kabul edildi, sonra vazgeçildi. Saydığımız, gerçek demokrasiyle yönetilen hangi ülkede, muhalefet partileri, senaryoda figüranlığı kabul ederek seçime girerdi?
Tüm partiler, adaletin zerresi bulunmayan, böyle bir siyasi rekabeti ve bu şartlarda yapılacak seçimi boykot edeceklerine, hiç itiraz etmeden seçime katılıp demokrasi ile hiçbir ilgisi bulunmayan bu durumu onayladı.
Kokoreçe bile burnunu sokan AB’den de bu rezalete itiraz gelmiyor. Gelmez, çünkü kendi standartlarını, Doğu’ya asla layık görmezler; ‘le bonne est pour L’orient’ yani ‘Doğu için iyidir’ ahlâksız düsturları, tüm dünya aydınlarınca iyi bilinir.
Muhalefet partilerine kurulan kaset tuzaklarını kendi ülkelerinde akıllarından geçirebilirler mi? Seçim kampanyasında mezhep ayrımını ağızlarına alabilirler mi?
Görüşüm odur ki Türkiye üzerine oynanan büyük oyunda, ya CHP ve MHP’ye muhalefet rolü verilmiştir; ya da bu partiler, Meclis’te bir miktar koltuğu yeterli bulup, gerisini fazla önemsememektedir. Açıktır ki gerçek demokrasi, erdemli, ilkeli, yürekli siyaset ve devlet adamları gerektiriyor..”
Yorum Gönder