Tribündekiler de hâlâ, habire alkışlıyor!
Suriye Devlet Başkanı; “ulusal diyalog” çağrısı yaptığı konuşmasında; “Suriyelilerden her yerde sevgi tezahüratları gördüğünü” söylüyor.
Şak şak şak, tribünlerden alkış sesleri yükseliyor.
“Anayasa değişikliği önerileri, evvela ulusal diyalog toplantılarında konuşulacak, ele alınacak” diyor…
Şakşak gene alkış tutuluyor.
“Cumhurbaşkanı ailesi hakkında duyduğunuz her dedikoduya inanmayın, yalandır...” diyor.
Şakşakçılar Beşşar Esad’ın konuştuğu “gösteri salonunu” alkışlarla yıkıyor…
Hiç böyle “Padişahım çok yaşa! Senden büyük yok!” kıvamında “açılım konuşması” olur mu?
Esad, ya gelişmelerin ve hametinin farkında değil, ya kardeşi ve etrafındakiler tarafından eli kolu tümüyle bağlı tutsak alınmış durumda ya da ne olursa olsun hâlâ feda edilemez olduğunu düşünüyor.
Günlerdir beklenen Esad’ın bu “açılım konuşmasını” dinlerken; Fas kralı 6. Muhammed’in henüz daha çok yeni, cuma akşamı yaptığı “meşrutiyet ilanını” da düşündüm.
Fas Kralı-Esad farkı
21. yüzyılın 2. on yılına girerken; Fas halkına nihayet -“Arap Baharı” sağ olsun!- “mutlak monarşiden”, “anayasal monarşiye” geçiş vaat ediliyor ve bir yol haritasıyla bu geçiş ayrıntılandırılıyordu…
Muhammed, devlet TV’sindeki konuşmasında, hükümet ve meclisin güçlendirileceğini duyuruyor, kişisel yetkilerinde kısıtlamaya gittiğini bildiriyordu.
Çoğunluğu alan parti, bundan böyle yürütme gücünü kazanacaktı. Bugüne değin kralın tespit ettiği başbakanların yerini, seçim kazanan partiden çıkan başbakanlar alacak; kabineyi o oluşturacak ve hükümeti de feshetme hakkına o sahip olacaktı..
Göreceli olsa da Fas ilk kez “güçler ayrılığı” ilkesiyle tanışacak; yeni anayasa, Arapça ile beraber Berberi dilini Fas’ın “resmi dili” ilan edecekti. Karşı kıyıdaki İspanya’nın demokratik özerkliklerinden esinlendiği anlaşılan Fas’ın anayasal reformları, önümüzdeki 1 Temmuz’da halkoyuna sunulacaktı.
Güz başında Fas halkı genel seçim için sandığa gidecekti. Seçimlere -“krallık yerine cumhuriyet istediği için!”- yasadışı sayılan partiler de katılabilecekti...
“Arap Baharı” dalgasıyla.. artık çok daha fazlasını bekleyen halk gerçi tam tatmin olmadı.
Muhalefet, reformların “tepeden inme” yöntemlerini eleştirdi ve yeni anayasanın yapımında daha fazla söz sahibi olmak istediğini belirtti. Ama Fas’taki proje gene de nerede başlayıp nerede bittiği belli olan bir reform süreci koydu ortaya.
“Reform” lafını ağzında dolandıran Esad’ın “tıraşı” denli “retorik” kalmadı, Fas Kralı’nın vaatleri…
6. Muhammed, Esad’dan çok daha fazla demokratik olduğu için mi somut reformları yapmaya yatkın görünüyor?
Hayır.
“Arap Baharı” etkisindeki iki ülke farkını; ilk planda coğrafya belirliyor.
Avrupa demokrasilerine çok daha yakın bir coğrafyayı paylaşan Fas; bir yandan “öykündüğü İspanya modelinin”; bir yandan da “nüfuzunu hissetiği” Fransa’nın etkisinde…
İspanya… önünde varmak istediği “nihai modeli” oluşturuyor.
Fransa da; 6. Muhammed’e açık baskı koyarak, “beklenen reformları derhal harekete geçirmesi” için devreye giriyor.
“El Pais”, Fas kralının apar topar hızlandırdığı reform hamlesinin ardında etkin olan gücün Sarkozy olduğunu belirtiyor.
Fas Kralı’nın Fransa Cumhurbaşkanı ile değişik vesilelerle bir araya geldiğini yazan gazete; Tunus’ta “Yasemin devrimine” “Fransız kalan”(!); bu nedenle eski sömürgeleri Magrib’de prestij kaybına uğrayan Fransa’nın, bu defa Fas’ta reform adına ön alarak, bu prestij kaybını telafi etmeye koyulduğunu söylüyor.
Sarkozy-Erdoğan etkisinin farkı
Diyeceğim o ki…
Beşşar Esad’a Erdoğan nasıl “baskı” koyuyorsa…
Sarkozy de Fas Kralı’na aynen öyle baskı koyuyormuş. 6. Muhammed’e “Reform yaparken sakın ola elini korkak alıştırma, cesur ol!” diyormuş…
Fas’ta ufak çaplı devrim anlamına gelen bu “anayasal monarşi/meşrutiyet” ilanı planı böyle şekilllenmiş.
Bir de şimdi Suriye’ye bakın!
“Demokrasi” ve “demokratikleşme” konusunda kılavuz Erdoğan olunca, ortaya çıkan “model” de işte bu kadar oluyor…
Türkiye ne kadar demokratik ki, Suriye’ye demokrasi telkin edecek?
Türkiye’den Suriye’ye yapılacak bir “güçler ayrılığı projesi” telkini düşünebiliyor musunuz mesela?
Ben yazıya otururken Esad alkışlar arasında hâlâ konuşuyor; “anayasada ‘gerekli değişiklikleri’ tartışmak amacıyla kurulacak bir ‘ulusal diyalog komitesi’nden” dem vuruyordu.
“Yolsuzlukla mücadele yasası” için kurulacak ayrıca başka başka “komitelerden” söz ediyor, “vatandaşların gözü-kulağı olacak medyanın eğitilmesi için de kurulacak bir dizi komite, komisyonlar” sıralıyordu…
Dağ fare doğurdu.
Erdoğan-Davutoğlu etkisi, Esad’ın “komisyon projeleri” ile sınırlı kaldı.
Yorum Gönder