Ö nce Altan Tan’la kendini yönetmen diye satan ideoloji tüccarı Sırrı Süreyya Önder!
Akabinde Ahmet Türk!
Derken Şerafettin Elçi aynı fotoğrafları veriyorlar.
Cezaevindekiler olmadan Meclis’e gitmeyiz diyorlar.
Dahası, yemin ederiz ama, metnin içeriğine uymaz, isyan ederiz noktasındalar.
Kimsiniz siz; Ali kıran baş kesen mi?
Kimi tehdit ediyorsunuz?
Bu ne şımarıklık, bu ne kendini bilmezliktir?
Dahası, kime meydan okuyorsunuz?
Yemin metnine isyan ya da başkaldırı ne demek?
Türkiye kabile devleti midir ki, oralarda bile böyle şeyleri söyleyemezsiniz!
Peki nasıl oluyor da Türkiye’de bunlar söylenebiliyor!
Bu ülkede hukuk ya da kanun yok mu?
Varsa niçin uygulanmıyor?
Yoksa, bu ülkenin belli coğrafyasından olanlar ayrı bir hukuka mı tabi?
Değilse, bu son yapılanlara ve benzeri densizliklere savcılarımız gereğini niye yapmıyor?
Askerlerin soluk alışlarını dava konusu yapan yargımız BDP-PKK güruhuna niçin ısrarla şefkatle yaklaşıyor?
Dava açmak için yürütme, yani hükümetin ağzına bakan yargı sistemi adaleti nasıl tezahür ettirebilir?
Hükümet ya da AKP bu rezilliğe neden tepki vermiyor?
İŞİN DOĞRUSU
Dersimli Kemal değil, Türkiyeli Kılıçdaroğlu!
Aleviler bu ülkenin en temel gerçeğidir.
Dahası ülke bütünlüğünün de çimentosudur.
Ancak Alevilikten geçinen kimileri Aleviliği birkaç on yıldır istismar edip başka başka amaçlar için kullandı.
Öyle olunca da etki-tepki realitesinden hareketle karşısında bir zümre türedi.
Aleviliği istismar edenlerin en çok kullandığı şey Dersim hadisesidir.
Tamam, Dersim’de istenmeyen bazı şeyler belki olmuştur, lakin her hadiseyi kendi şartlarında değerlendirmek gerekiyor.
Dersim’de devlete meydan okumaların ve hatta kalkışmaların olduğu vakıadır. Dolayısı ile devlet orada mecbur kalarak, ama aşırıya da kaçarak güç kullanmıştır.
Bugün yapılması gereken Dersim diye kinlenmek değil, tersine o gibi olayları günün koşullarının ürünü deyip unutmaktır.
Bunu yapması gerekenlerin başında da Sayın Kılıçdaroğlu geliyor, çünkü Kemal Bey Ana Muhalefet lideri ve de müstakbel Başbakan adayıdır.
Eğer hadise gerçekten Dersim’lilere soykırım olsaydı Kılıçdaroğlu üstelik soykırım yaptığı iddia edilen CHP’nin başına geçemez ya da geçirilmezdi.
Bir başka boyut Dersim hadisesi geniş kitleler nazarında hoş sedası olmayan bir olaydır. Dolayısı ile Kemal Bey bu hadisenin tamamen dışında kalmalı ve Dersimli Kemal diye değil, Türkiye’nin Kemal Kılıçdaroğlu’su diye anılmalıdır.
BAKİ KALAN
Behiç Kılıç’ın ardından
Sevgili Behiç’le 1990’da beraber gittiğimiz Uzak Asya seyahatinde tanıştık.
O gün bugün çok anı paylaştık.
Son olarak geçen hafta sonu telefonla konuştuk.
Sağlık sorunlarını bildiğim için arayıp durumunu sordum.
Hastaneden çıktım, iyiydim ama iki saat önce sırtımda dayanılmaz bir ağrı çıktı, telefon ettim, iğneye gelecekler dedi.
Derken, önceki gün öğle sonrası yine bir yakınımın cenazesine katılmak için Rize’ye yola çıkmamın birkaç saat sonrası Abdullah Yerebakan aradı:
-Ağabey Behiç Kılıç Bey’i kaybettik.
Beynimden vurulmuşa döndüm.
Nur içinde yat Behiç Bey, mekanın cennet olsun!
Behiç Kılıç bu gök kubbede hoş sedalar bırakan adam gibi adamdı.
Allah rahmet eylesin!
DAHA NELER...
Nerden çıktı bu af hikâyesi!
Devlete karşı işlenen suçlar affedilebilirmiş!
Kim söylüyor bunu?
Kabineden bir isim, yani Sanayi Bakanı Nihat Ergün!
Nihat Bey önemli bir isim, zira Başbakan’ın yakın çevresinden!
Dolayısı ile yapılan tahmin, bu ifadenin Başbakan’ın zemin yoklama ya da alıştırma adına özellikle Bakan’a söylettirdiğidir.
Kesin öyle mi, değil mi bilmiyorum ama böyle bir ifade tehlikelidir; çünkü af sözü bir kere edildi mi geri adım atmak zordur; zira mahkûmlara umut verip geri adım atmak cinayet gibi bir şeydir.
Bazı AKP’lilerin yalanladığı bu haber Nihat Ergün’ün dil sürçmesi olamaz, kesin bir plan var. Bakın buraya not düşüyorum, af olayı türlü şekillerde yeni dönemde hep gündemde olacak.
Yorum Gönder