CHP bu konuda doğru bir açıklama yaptı ve “Başbakan 2002’de hüküm giymişken ona yolu açan düzenleme o zaman nasıl yapılmışsa aynısının yapılması gerektiğini, aksi takdirde milli iradenin yok sayılmış olacağını” belirtti. Gerçekten de bu yapılmadığı takdirde yargının “kişilere özel karar” verdiği, istediğinin milletvekilliğine izin verip, istemediğini “düşürdüğü” tablosu ortaya çıkacak. Bu durumda da Güneydoğu’da olayların arkası kesilmeyecek, “Kürt açılımı” derken yeni bir Kürt sorunu yaşanacak. Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı, Hatip Dicle ile “milletvekili seçilen ve KCK davasından tutuklu 5 sanığın” tahliye isteğini de reddettiğine göre olayların artacağını tahmin etmek güç değil.
AÇIKLANAMAZ ÇELİŞKİ!
Hükümet “AKP’ye eklenecek bir milletvekilliği için” bunu ve hatta başvurulacak terör eylemlerini göze alır mı onu henüz bilmiyoruz ama dün Tunceli’de iki polisin şehit olduğu patlama ilk işaret sayılabilir. Ve tabii öte yanda Engin Alan, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay gibi “herhangi bir suçtan hüküm giymediği ve kaçma-delil karartma gibi ihtimaller de olmadığı halde tutuklu bekletilen” milletvekillerinin israrla tahliye edilmemesi de var.
Eğer Başbakan’a 2002’de yapılan düzenleme göz önüne alınacaksa onların çoktan tahliye olması gerekirdi. Çocuk tecavüzcülerine, katillere her türlü kolaylık sağlanır, tutuksuz yargılanmalarına izin verilirken “milli iradenin seçtiği insanları hapiste tutmak” açıklanabilecek bir çelişki değildir.
Kadın katliamı sürüyor!
En sevilen TV dizilerinde kadınlara karşı şiddetin en sık şekilde yer aldığını, onlara devamlı silah doğrultulup eski eşleri veya diğer erkekler tarafından dövüldüğünü gördükçe ‘eyvah’ diyorum, ‘taklit eden manyaklar çıkacak’. Önceki akşam çok izlenen dizide yine aynı sahneler vardı, dün bir adamın ayrı yaşadığı ve henüz 21 yaşındaki eşi Rahime Yıldız Uçar’ı üç yerinden bıçaklayarak öldürdüğünü okuduk.
Elbette bundan dolayı dizileri suçlayamayız ama böyle bir ülkede şiddete-silaha daha az yer vermeleri de iyi olur. Ondan önce tabii “cinayetin cezasız kalması” var ki sırf bu nedenle Türkiye’de kadın cinayetleri asla bitmiyor. Adalet Bakanlığı’nı, Kadın Bakanlığı’nı (ben bu ismi kullanmaya devam edeceğim) hiç mi ilgilendirmiyor bu feci olaylar gerçekten merak ediyorum!
Hükümet istese bu sorun çözülür!
Dün sabah bizim sitenin kapı görevlisi, tam bir “sorun çözücü” olan Alaaddin beni aradı ve bitişiğimizdeki sitede “annelerinin bakmadığı üç tane yeni doğmuş kedi” olduğunu, birileri karınlarını doyurmazsa öleceklerini söyledi. Buyrun, o “birileri” benden başkası değil, çünkü kimse rahatını bozup da üç kedi yavrusunu yaşatmak için zahmet etmez, etmiyor. Adamlarına “atın şunları” diyorlar, konu kapanıyor.
Kahvaltıdan fırlayıp koştum, baktım ki anne zaten kendisi daha bebek sayılır. Kısırlaştırılmadığı için hamile kalmış ve kimbilir hangi nedenle yavrularına bakmıyor. Yavrulardan ikisi yapışık gibi, birinin ayağı morarmış, parmak kadarlar inanın. Onları hemen yakınımızdaki veterinerimize götürdüm, zira hayatları kurtulacaksa ancak onunla kurtulacak.
MEDİPET, HAYAT KURTARIYOR!
Görür görmez teşhis koyabilen iyi bir veteriner doktorun ne kadar hayat kurtarabileceğini ben “sokak hayvanlarıyla yakından ilgilenmeye başladıktan sonra” daha iyi anladım. Dr. Ümit Örs’ün kliniği Medipet’te (Tel; 0212- 268 1074, İstanbul-Ulus, Kelaynak Sokak) çok sayıda bebek kedi ve köpek ölümcül virüslerden, enfeksiyonlardan benim yanımda tedaviyle kurtuldular, sayısız kediyi “estetik dikişle” kısırlaştırarak aynı gün sokağa bıraktı. Bu bebeklerle de doğru oraya gittim tabii... Ümit Bey “annesiz yaşamalarının zor olacağını, henüz gözlerinin bile açılmadığını, enjektörle ve özel bir sütle beslemek gerektiğini” söyledi. Şimdi gündüzleri o ve Dr Murat Bey birlikte bakacaklar, geceleri de ben bakacağım. Bu kadar işin arasında ve hala başlayamadığım “tatilde” bir bu eksikti ama onları ölüme terk edemem, yapacağım.
LÜTFEN KAMPANYA AÇALIM!
Bu konuda halkın ilçe ilçe bilinç-lenerek belediyelerini harekete geçirmesi gerekiyor, belediye başkanlarının da hayvanları korumayı ve kısırlaştırılmasını sağlamayı programlarına dahil etmesi. Zaten bunu zorunlu kılan bir yasa da var! Sokak hayvanlarını kurtarmaya çalışanlar bir araya gelip kampanya açsalar ve Hükümet de Batı ülkelerinde yıllar önce yapıldığı gibi bu konuya önem verip istese bir yıl içinde büyük bir ilerleme kaydedilir.
Bu konuda Şişli ve Beşiktaş belediyelerinin görevini yaptığını kendim yakından izleyebildim. Mustafa Sarıgül’ün yaptırdığı “kedi evi olan bahçeler”i de tesadüfen gördüm (bu kedi evlerini ‘ihtiyacı olan hayvan severler için’ anlatacağım), buradan aldığım minicik bir kedi yavrusuna hemen genç ve iyi kalpli bir sahibe buldum, kızımın arkadaşı Zeynep.. Annesiz bir yavru kediyi evine almıştı, ikinciyi de aldı..
Sarıgül aynı zamanda binlerce kedi için rahat, medeni şartlarda barınaklar yaptırmış, belediyenin parklarında “kedi bahçeleri” açmış, geçen yıl açılan rehabilitasyon merkezinde de kısırlaştırma (sayıyı kat kat arttırmaları mümkün aslında) ve tedaviler yapılıyor.
(Hayvanlarla ilgili yazı
dizisi devam edecek.)
Yorum Gönder