Batı’nın değişen Türkiye algısı ya da oryantalist fanteziler - Ergin Yıldızoğlu

2007 seçimlerinde Anglosakson ve Avrupa medyasında, AKP hükümetine yönelik çok olumlu, destekleyici bir yaklaşım vardı. Bu kez, oldukça kaygılı bir hava var.

Garip bir durum...
Bir önceki genel seçimlerde Batı medyası ve yönetimler adeta ağız birliği yapmışçasına AKP’yi desteklediler. Seçimleri AKP’nin kazanması, siyasal İslamın parlamenter yollarla iktidara gelebileceğini ve kalabileceğini kanıtlayarak ılımlı akımları güçlendirecek, radikallerin taraftar kazanmasını önleyecekti: Türkiye örnek ülke olmaya devam etmeliydi.

O seçimleri AKP’den başka bir partinin kazanması adeta “bir askeri darbe” ile eşanlamlı görülüyordu. Abarttığımı düşünenlerin, 2007 seçimleri öncesinde, Wall Street Journal, The Economist, Financial Times, The Guardian, The New York Times gibi yayımların yorumlarına göz atmaları yeter. O zaman nasıl oluyor da birçok konuda aralarında büyük görüş ayrılıkları olan yayınlar bu konuda hemfikir olabiliyorlar; kendini solcu, sosyalist sayan kimilerinin yorumları da bunlarla örtüşebiliyor diye sorarak bu “garip duruma” dikkat çekmeye çalışmıştım.

Bu kez hava değişmiş gibi görünüyor. Dün AKP Arap dünyasına örnek olsun diyenler, şimdi “Arap Baharı” ortamında bunun yanına, ilk bakışta birbiriyle çelişen iki önerme daha eklemiş görünüyorlar. Birinci önerme: Türkiye, “Arap Baharı”nda yol gösterebilir. İkinci önerme: AKP hükümeti kendisini iktidar eden laik-demokratik rejimin iç denetim ve dengeleme kurumlarını yıkıyor, güçler ayrılığını ortadan kaldırarak otoriter, “tek adam” yönetimine dayalı bir rejim kuruyor, Osmanlı İmparatorluğu’nu canlandırmayı amaçlıyor.

Birinci önerme yükselen kitle hareketlerini, toplumsal muhalefeti, liberal demokratik bir deli gömleğine hapsederek devrimci dalgayı boğma çabasının bir parçası. Bu anlamda Batı, “parlamenter demokrasi”den demokratik hak ve özgürlükleri düşerek bir “Bon Pour L’Orient” (Doğu’da geçerlidir) demokrasiyi kabul ediyor. Bu “demokrasi”de genel seçimler olacak, ekonomi Batı’nın kullanımına açık olacak, ama Batı’da vatandaşların sahip olduğu (ve hükümetleri zorlamaya başlayan) haklar ve özgürlükler bir koşul olarak aranmayacak. Ne de olsa buralarda “ikinci sınıf” halklar yaşıyor. Hem zaten Batı da bu haklar ve özgürlükleri kendi topraklarında kısıtlamanın yollarını arıyor.

Bu arada “örnek olma” sorununa gelince, hafta sonunda Al Ahram gazetesinde bu konuyla ilgili bir yazı, Türkiye modeli derken aman IMF’nin şok terapi tuzağına düşmeyelim gibisinden bir uyarıyla, ciddi bir korkuyu dile getiriyordu...

‘Yeniden Osmanlı’
Dün Türkiye örnek olsun diyorlardı. Başbakan “balkon konuşması”nda Müslüman ülkelerin başkentlerini saydı diye bu kez “Osmanlı İmparatorluğunu” canlandırıyor oldu. Bu kaygıyı, medyatik ve muhafazakâr tarihçi Niall Ferguson da Newsweek’te dile getirdi. El Cezire’de Marwan Bishara, seçim sonrasını değerlendiren “İmparatorluk” başlıklı, 45 dakikalık programına bir Osmanlı haritasıyla giriş yapıyordu.

Ferguson, yazısında bir “pop-tarih” sunuşuyla Kanuni devrini anımsatıyor. Sonra uzun (biraz fazla) bir sıçrayışla bugüne gelip “Erdoğan’a dikkat etmek gerekir” dedikten sonra, ünlü “Kubbeler miğferimiz, minareler süngümüzdür” şiirini, “demokrasiyi tramvaya benzeten” anekdotu aktarıyor. Ferguson’a göre Erdoğan, “Atatürk öncesine, Türkiye’nin militan bir biçimde Müslüman ve bölgesel süper güç olduğu döneme” dönmek istiyormuş. Böylece, Ferguson, 300 küsur senelik çöküntüyü, “Hasta Adam” ı, Düyun-u Umumiye’yi, işgali, parçalanma sefaletini unutup bir Cumhuriyet öncesi “asri saadet fantezisi” üreterek “Bu Kanuni’yi hayran bırakacak bir dönüşüm olurdu” diyor.

Başbakan Erdoğan bu kadar saf mıdır bilemem (sanmam); ama “bir tarih profesörü olan Ferguson bu saçmalıkları neden yazıyor” diye sormadan edemiyorum. Aslında bu sorunun cevabı Ferguson’un yazısının giriş bölümünde var.

Ferguson, Cumhuriyetçi partinin başkan adaylarının ABD’nin Büyük Ortadoğu’daki askeri varlığını azaltmak konusunda Obama’yla aynı görüşte olduklarını saptadıktan sonra, peki, “ABD bölgeden çekilince yerine kim gelecek” diye soruyor, andan sonra Yeni Osmanlı senaryosunu anlatmaya başlıyor. Adeta, “Çekilirsek, başımıza yeni bir Osmanlı İmparatorluğu belası”, bir “Müslüman imparatorluk” gelir diyerek uyarıyor.

Bu noktada Başbakan’ın dikkatli olmasında yarar var. Bu fantezi senaryonun cazibesine kapılırsa, yalnızca Türkiye’yi altından kalkamayacağı maceralara sürüklemekle kalmaz, ABD iç politikası, savunma bütçesi kesintileri tartışmalarında kullanılan bir korku nesnesi haline gelebilir... Batı’nın gerek 2007’deki gerekse de bugünkü tavrı, Türkiye gerçeklerinden değil, esas olarak Batı’nın kendi sorunlarından, bunlara ilişkin tartışmalarından kaynaklanıyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget