Bir yıl içinde ya yapılır ya da yeni bir anayasanın rafa kaldırılacağını içeren sözlerin siyasal kulislerde konuşulduğu bugünlerde; ne AKP ne de MHP’den
yeni anayasanın temel ilkelerini duyuran açıklamalar gelmiyor.
Tek istisna CHP. Genel Başkan Kılıçdaroğlu. Partinin yeni anayasayla ilgili -kırmızı çizgi diye adlandırılan- çekincelerini her fırsatta açıklıyor.
Madem ki yeni bir anayasa gereksindiğimize itiraz eden yok.
Madem ki özgürlükler, insan hakları, sosyal devlet, toplumsal barış anlayışıyla ilgili 82 Anayasası’ndan kaynaklanan sakıncalar biliniyor.
CHP dışındaki partilerin bu konularda ilkesel görüşlerini açıklamakta ağızlarına neden kilit vurduklarını anlamakta insan güçlük çekiyor.
CHP, örneğin 82 Anayasası’ndaki devletin kimliğini açıklayan ilk üç maddenin yeni anayasada da yer almasını zorunlu görüyor.
Önceki aylarda aynı görüşü yetkili ağızlardan açıklayan AKP, bu koşula katıldığını neden yinelemiyor?
Kılıçdaroğlu, CHP’den anayasa ve demokratik açılım konularında destek aradığını beklediğini söyleyen RTE’den; önce nasıl yeni bir anayasa düşündüklerini açıklamasını istedi. Yanıt yok!
CHP Genel Başkanı; koşullara bir yenisini ekledi.
Hükümet, İmralı’daki terörist başı ile sürekli görüşüyor. İmralı’daki de devletle (hükümetle) pazarlık ettiği konuları, koşulları açıklıyor.
Kılıçdaroğlu, RTE kapısını çalarsa; örneğin hükümetin başta İmralı, kimlerle görüştüğünü açıklamasını isteyeceğini söylüyor.
RTE işine gelmeyen koşullar veya istekleri geri çevirmek için daha önceleri kullandığı yönteme yine başvurabilir; ortada fol yok yumurta yokken CHP’nin yeni anayasayı yokuşa sürdüğünü öne sürebilir.
Ama bu; balkonda verdiği sözün içinin ne kadar kof olduğunu kanıtlar.
***
Son günlerde bir başka konu, CHP Genel Başkanı’nı uğraştırıyor.
Seçim sonuçlarını gözden geçiren MYK’de AKP’nin aldığı yüzde 50 oyun bir Stockholm sendromu olduğunu söylediği önce Akşam’da manşet oldu. Sonra medyayı sardı.
Bir banka çalışanlarında ölüm korkusu yerini, söyleştikleri soygunculara hayranlığa, hatta onlara sahip çıkmaya bırakır. Rehineler önce kurtarılmaya direnir, sonra da mahkemede soyguncular aleyhine ifade vermeyi reddederler...
Habere göre Kılıçdaroğlu, toplantıda halkın AKP’yi yeğlemesini “rehinelerin rehin alana duygusal bağımlılığı” olarak tanımlanan “Stockholm sendromu” ile açıklar.
***
Yorumlara, haberlere önceki gün Kılıçdaroğlu, açıklık getirdi.
“MYK’de tartışılan konunun dışarı sızmasından” rahatsız olduğunu söylüyor.
MYK üyelerinin nereye varacağını kestiremedikleri gevezeliğine, demokrasi geldiğinden beri kapalı toplantılardaki konuşmaların basına sızdırılmasına artık alışması gerekiyor.
Haberin saptırılarak yorumlandığını söylemek istemiyor ama; medyada şu veya bu nedenle bir haberi başka yönlere kaydırmaya yönelik, hatta kimi zaman yalakalık içeren saptamaların neredeyse mesleksel bir kurala dönüştüğüne de alışması gerekiyor...
Zira saptırma bol, yalakalık da çeşitlendi. İktidardan nemalanmak isteyen yalakalar da var; başka çevrelere, örneğin -kim bilir hangi nedenle -işadamlarına yalakalığa özenen de...
Örneğin tanık önünde seçimle ilgili bahsi önerenin söylediğini yazıda belirtirsiniz. Üstelik; bahsi öneren de sözünün arkasında durduğunu yazılı açıklar. Günlerden sonra bir de bakarsınız; aaa! yazılan “doğrular”, üstelik böyyük bir gazetede, dün “iddia” diye manşetlerde.
***
Dünkü Güncel’de; “Helalleşme öylesine dal budak sardı ki; AKP iktidarı ile şu veya bu nedenle ters düşen kurumların, derneklerin, hatta iş dünyasından kimi ünlülerin, yüzde 50 oyla yeniden iktidara gelen RTE ile helalleşmenin peşine düştüklerini, onlar için helalleşmenin tek anlamı; affedilmek bağışlanmak” diye yazdım.
Bu satırları yazarken manşetten duyurulan son helalleşme örneğinden haberim yoktu.
Kimi kurumlar, insanlar için görünen köy kılavuz istemiyor.
Yorum Gönder