“İnternet çıktılarını arkadaşlar getiriyor. Bunlar insanı katil yapar. Çünkü oradaki ifadeler hakareti aşıyor!” demişti Başbakan geçen yıl internet medyasıyla yaptığı bir “açılım” toplantısında.
Aylardan hazirandı. 12 Eylül referandumuna giden süreçte başbakan çeşitli kesimlerle gerçekleştirdiği “açılım” toplantılarının sonucusunu “internet medyasıyla” yapmıştı. “İnternet yorumlarına” veryansın ettikten sonra, internet medyası temsilcilerinden çekinmeden “otosansür” talep etmişti.
“Demokratik açılım”(!) adına yapılan bir toplantıda, başbakan internet yorumlarının kendisini çileden çıkardığını itiraf etmiş; söze şöyle devam etmişti:
“Yenilir yutulur, tahammül edilir şeyler değil. Bunun bizim toplumumuzun karakteri ile de yakından uzaktan ilgisi yok. Büyük ihtimalle bunlar belki üniversite gençliği. Siz TC cumhurbaşkanısınız, başbakanısınız, karşınızdaki bunu yapma hakkını nerden buluyor? Böyle bir hak olamaz. Hukukta yataklık etme var ya, bu da yardım ve yataklıktır. Bunu siz (internet medyası yöneticileri!) edite edeceksiniz, koymayacaksınız, yayınlamayacaksınız. Bu millet eğer ayakta duracaksa sağlam aile yapısı ile durur. Aile yapımız sarsılırsa, bu ülke buna tahammül edemez... Bu konudaki gayretinizi ortaya koyun... Daha işin başında sayılırız, o yüzden önlemleri almak zorundayız. Otokontrol ile internetin bir canavar olmasını engellemek zorundayız. İnternetin kendini artık daha sıkı denetlemesi gerekiyor. Esas olan otokontroldür...”
Bu ifadeleri uzun uzadıya alıntılamamın nedeni, başbakanın bir yıl önce ağzından çıkmış olan bu sözlerin üzerimde bıraktığı unutulmaz izler ve de bugün yaşadığımız sonuçlar...
Bu sözleri ilk duyduğumda –artık her şeyi kanıksadığımı düşünmeme rağmen... elimde değil!- “şoke” olmuştum.
“Bunun bizim toplumumuzun karakteri ile yakından uzaktan ilgisi yok. Büyük ihtimalle bunlar üniversite gençliği...” ifadeleri örneğin -elimde değil!- kulaklarımı tırmalamıştı...
“Ya otosansürü adam gibi kendi ellerinizle siz yaparsanız; ya biz önlemini alırız. Unutmayın ki hukukta yardım ve yataklık suçu var!” mesajı baştan sona kulak tırmalayıcıydı.
Ama kimse o zaman çıkıp “Bunlar ne biçim söz? Bu zihin yapısındaki bir başbakan aynı ağızda demokrasiden nasıl söz edebilir? ‘Demokratikleşme’ iddiasını hangi inandırıcılık zemini üzerinden yürütebilir?” demedi.
Demediği gibi, “demokrasi şampiyonluğunu” kimseye bırakmayan liberal(!) aydınlarımız, “yetmez ama evet” kervanında başı çekti, “İnternet çıktıları insanı katil eder” diyen bir başbakanın zaferi için “üzümün çöpü, armudun sapı” demeden canla başla gayret gösterdiler.
‘Facebook çirkin teknoloji!’
Referandum ve referandumdan dokuz ay arayla erişilen yüzde 50 zaferleri böyle temin edildi.
Bugün gelinen durum ortada.
Son seçim kampanyası sırasında da “Facebook filan, yahu bunlar çirkin teknoloji. Bu tür sayfalar çirkin, berbat. Buralardan her türlü ahlaksızlık yapılabilir” diyerek sosyal ağlara verip veriştiren başbakan, bugün yaşananları bize önceden haber vermişti.
“Yetmez ama evetçiler” ve “yüzde 50’ciler” sağ olsun, şimdi o söylenenlerin gereği yerine getiriliyor.
Yüzde 50 zaferi, acil etkisini medyada derhal bir yaprak dökümü şeklinde kendini gösterdi. Merkez medyada-son kalan!- “karın ağrısı” yazarlar da bir bir tasviye oluyor. TV’ lerde hâlâ “gazetecilik” yapmaya teşebbüs -yoksa cüret mi demeli?- eden meslektaşların programları ekranlardan kaldırılıyor.
İnternette İran usulü filtre hazırlıklarının son aşamalarına geliniyor...
“İnternetime dokunma” diyen, fikir özgürlüğüne set çekmek için araç niyetine kullanılan “aile değerleri” adına- “porno severlikle” itham ediliyor!
Yazılı basının tepesinde “Demokles’in kılıcı” gibi sallanan davalar yetmiyormuş gibi, blog yazarlarına mahkeme yolu görünüyor...
Türkiye’ nin en sansürsüz ve popüler sitelerinden olan “Ekşi Sözlük” yazarları -ahlak gerekçesi altında!- “halkın manevi değerleri rencide ediliyor” söylemiyle ifadeye çağrılıyor.
Bir-iki-üç-beş yazar değil... Elli yazar!
Elli yazarın ADSL kayıtları üzerinden kimlik ve adres tespiti yapılıyor. ...
14’erlik gruplar halinde yazarlar, polis ekipleri arasında paylaştırılıyor.
Elektrikçiniz polis olabilir...
Polisten söz açılmışken hafta sonu “Radikal” in birinci sayfasında yer alan bir habere de değinelim.
“Hastane koridorunda beklerken yanınızdan geçen genç doktor ve hemşire, alışveriş merkezinde bebek arabasını süren modern giyimli genç çift, stadyumda hemen yanınızda canla başla takımınıza tezahürat yapan ‘taraftar’ aslında gizli görevli polis olabilir” diyen haber özetle şöyle devam ediyordu: “ ‘Simitçi’, ‘mısırcı’,‘Noel Baba kıyafetli’ sivil polis konsepti genişletildi. Elektrikçi, ayakkabıcı, garson, tezgâhtar, çöpçü kılığında görev yapan ‘güvenlik timleri’... başarılı performanslarından ötürü daha da genişleyecek”
Gerekçe kapkaçla mücadeleymiş!
Kapkaçla mücadele için dev boyutlarda bir “BBG sistemi” kuruluyor anlayacağınız.
Yaşasın “yetmez ama evet” demokrasisi!
Yorum Gönder