Bir CHP analizi: Neden başarısızlar - Oray Eğin

Önceki gün uluslararası bir yatırım bankacısıyla konuşuyorum. O da 'Türkiye uçuyor, ekonomi çok iyi, dünyanın yükselen ülkesi' diyenlerden. Söylüyorum ya, artık bu imaj oturdu. İmaj oturunca algı yayılıyor.
Sık sık Türkiye'ye geliyor, siyasi nabzı tutuyor ve Ankara'da pek çok kişiyle görüşüyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi ekibine gittiklerinde onları önceden hazırlanmış, konusuna hakim bir ekip bekliyor her seferinde. Powerpoint sunumları, rakamlar, dosyalarla karşılarına çıkıp sordukları her soruya yanıt veriyorlar. Ekonominin gidişatı, GSMH, işsizlik oranı, cari açık, faizler... Hepsine olması gerektiği gibi en ince ayrıntısına kadar rakamlarla açıklama yapıyorlar.
Cumhuriyet Halk Partisi'ne gittiklerinde ise bir tek Faruk Loğoğlu ve Hurşit Güneş'i buluyorlar karşılarında. İkisi de kıymetli kuşkusuz ama ikisi de dünyada parayı yönetenlerle görüşecek isimler değil. Belli ki partide fazla yabancı dil bilen olmadığı için Loğoğlu'na bu görev verildi. Hurşit Güneş ise ünlü bir iktisat profesörü olduğundan.
Ama bakın ne diyor bankacı arkadaşım: 'Şaka gibi CHP'liler... Bir kere hiç hazırlıklı değiller, tamamen geyik muhabbetiyle, 'Biz bunları biliriz' diye üstten bakmalarla işi götüreceklerini zannediyorlar. Gayriciddi tavırlar, herhangi bir rapor olmadan konuşmalar... Öyle komik duruma düşüyorlar ki farkında değiller...'
Hurşit Güneş'in 'Ben Batılıları çok iyi tanırım, onların dilinden konuşmasını bilirim, bana bırakın' diye fazla rahat konuşunca karşı tarafta inandırıcı olamadığının altını çiziyor.
 'Siz ekonomi kötü gidiyor diyorsunuz ama bakın rakamlar böyle diyor' diye itiraz edenlerse CHP'lilerin 'Siz o rakamlara inanmayın' diye yanıt verdiğini anlatıyor.
Bu CHP'nin Batı'yla ekonomi teması.
Bir de Batı medyasıyla CHP'nin ilişkilerine bakın.
Ne zaman ki Batı'da AKP aleyhinde yazılar çıkmaya başladı, müthiş bir PR kampanyasıyla bunun önüne geçildi. New York Times'dan Monocle'a pek çok yerde özelikle dış politikayı öven yazılar çıktı. Tabii eleştiriler de. Ama ağırlıklı yazılar hep olumluydu.
Mesela Abdullah Gül bir süre önce New York Times'a makale yazdı, Egemen Bağış ise German Marshall Fund'a...
Önceki gün BDP'li Sebahat Tuncel bile Times'a makale yazdı.
'Kemal Kılıçdaroğlu adıyla NYT'ye bir op-ed yollayalım' önerileri sekreterlere, koridordaki çaycılara takılıyor CHP'de ne yazık ki; durum bu kadar vahim. Vizyonları Batı basınının etkisini görmeyecek kadar dar. CHP'nin zaten dış politikası diye bir gündemi yok.
Yakından tanıyanların bile 'CHP bu adamı nerden buldu, o hiçbir şey beceremez' diye arkasından konuştuğu Erdoğan Toprak diye birine basın ve propaganda işleri veriliyor. CHP tarihinin en kötü basın siciline sahip.
Ne yazık ki CHP amatör bir parti. Binanın girişinden kurultayına, uçaklardan otobüslere kadar her yerde bir amatörlük göze çarpıyor. Müthiş bir kaos, organizasyon eksikliği...
Öte yandan bu parti yüzde 26'lık bir oy alıyor.
Bu oyu Kemal Kılıçdaroğlu tek başına aldı, bu tartışmasız. İkinci adamı dahil hiç kimse Kemal Kılıçdaroğlu'nun başarısına ortak olmasın. Hatta bazı adamları onu resmen geri çekti, korkuttu.
12 Haziran'dan sonra basında CHP eleştirileri arttı, farkındasınız. Çünkü yaratılan beklentiye karşı alınan oy CHP'nin ciddi eksiklikleri olduğunun kanıtıydı.
Basında CHP'ye vurmanın bir yaptırımı da yok. Ama kendi adıma konuşayım, 'Başka hiçbir şeye dokunamıyoruz, bari CHP'ye vuralım' diye yazı yazacak değilim.
Ama bu partinin artık kış uykusundan uyandırılması gerekiyor.
Türkiye'de ana muhalefet doğal bir kontrol mekanizması, sistemi dengeleme unsurudur. Ne yazık ki CHP bu fonksiyonunu güçsüzleştikçe yitiriyor, pek bir şeyden de ders almıyorlar. CHP'nin en büyük düşmanı CHP'lilerdir.
Diyelim ki kötü gazeteci
Dünkü Taraf'ta Ankara Temsilcisi Lale Kemal hapisteki meslektaşımız Ahmet Şık'ı karalamak, itibarına gölge düşürmek için bir yazı yazmış.
Zamanında Nokta dergisi için Ahmet Şık onunla söyleşi yapmış, sonra söyleşi metnini göstermemiş, hanımefendinin ağzından çıkan kelimeleri 'olduğu gibi' yazmış...
Evet 'olduğu gibi' yazdığı için rahatsızlık duyuyor... Çünkü 'konuşma dili'nde kullandığı kelimeler yazıya dökülünce hakkında dava açılmış.
Gerçi davadan beraat etmiş ve Ahmet Şık da söylediklerini çarpıtmamış...
Ama olsun... Ahmet Şık'ın gazetecilik kalitesini gösteriyormuş bu...
Her şeyden önce biraz vicdan lütfen!
Önce bir sor bakalım... Kim bilir Ahmet Şık neden söyleşi metnini gösteremedi; belki yetiştiremedi, belki başka bir nedeni vardı...
Hadi diyelim kasten yaptı... Farz edelim ki Ahmet Şık kötü bir gazeteci...
Ama arkadaşımız hapiste, bunu düşün... Hesaplaşacaksan hiç değilse onun serbest kalmasını bekle, o zaman ne söyleyeceğin varsa yüzüne karşı söyle. Bu da artık senin insanlık onurun olsun.
Bu sözüm sadece Lale Kemal'e değil, hapisteki meslektaşlarımızın tutukluluklarını fırsat bilip kişisel hesaplaşmaya girişen bütün başka gazetecilere... Sözleriniz Silivri'ye ulaşıyor mu bilmiyorum, canlarını yakıp yakmadığınızı da...
Ama en büyük zararı kendinize veriyorsunuz: Çünkü bu bir karakter meselesi.
Bazı değişmez gerçekler
- Sertab Erener ne kadar sopranoysa Serdar Erener o kadar entelektüeldir.
- Eskiden düşük şöhretler Bursa'daki Köşk Gazinosu'nda çıkardı, şimdi Taraf'ın arka sayfasında sahne alıyorlar.
- Bir kere homofobik, hep homofobik: Ali Eyüboğlu, nam-ı diğer Alice, ne yaparsa yapsın 'hormonlu domates' ödülüne aday gösterilmekten yırtamaz.
- Gülse Birsel'in en komik skeci Murat Birsel'le evlenmesidir.
- İzzet Çapa'nın gazetecilik girişimi bir cücenin basketbol oynamasından farksızdır. (Yiğit Karaahmet'ten.)
- Reha Muhtar sonuna kadar haklı: Abdullah Oğuz'la bu piyasada iş yapılmaz.
- Bir geziden birden fazla köşe yazarı bahsediyorsa tartışmasız hanuttur.
- Çok kısa sürede twitter'ı olmayan gazeteci kalmayacak.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget