Tanrım, bu gece bitmesin, bu gece bitmesin, bu gece hiç bitmesin...
Konserin sonunda Johann Strauss’un o coşkulu valsi, Aspendos’un binlerce yıllık taşlarını adeta birer kuştüyü yastığa dönüştürdüğünde, bedenim ve ruhum dans ede ede gökyüzüne, yıldızların arasına yükseldiğinde, kendi kendime bunları mırıldanıyordum... İyi ki buradayım... İyi ki yaşıyorum...
Önceki akşam Aspendos Antik Tiyatro’daki konserden söz ediyorum. Yeryüzünün en muhteşem, en usta, en yetkin, en saygın orkestralarından biri: 167 yıllık, Viyana Filarmoni Orkestrası... Zubin Mehta yönetiyor, Daniel Barenboim solist olarak katılıyor... Çağdaş dünyanın en yetkin iki ustası...
Bu iki dev ismi ve bu muhteşem orkestrayı, benim ülkemde, olağanüstü bir atmosferde bir araya getirmek, ilk günden beri doğumuna ve gelişimine tanıklık ettiğim Aspendos 18. Uluslararası Opera ve Bale Festivali’ne nasip oldu! Gerçekleştirenleri kutluyorum. Yalnız biz ölümlü dinleyicilere değil, o iki büyük ustaya da unutulmaz bir armağan verdiler! Her iki Maestro’da Aspendos’un büyüsünden nasıl etkilendiklerini anlata anlata bitiremeyeceklerdi.
Mükemmellik dorukta
Aspendos’un o büyülü havasını okurlarım bilir, çok anlattım! Bu kez o büyüye mükemmellik eklenmişti.
Önce dev orkestra, sonra Zubin Mehta, çok büyük alkış arasında yerini aldı. Baget kalktı. Büyük sessizlik... Ve müzik. Stravinski Üç Bölümlü Senfoni...
Orkestraya ve Mehta’nın ellerine takılmış giderken düşünmeden edemiyorum: Bir süre önce “Türk Beşleri” üzerine ahkâm kesenler “Sıkıysa ıslıkla çalın Adnan Saygun’u” gibi dehşet verici bir “ölçüt” getirmişlerdi hani... İçimden “Sıkıysa Stravinski’yi ıslıkla çalın” demek geliyordu... Ama demedim elbet...
Sonra Beethoven 3. Piyano Konçertosu... Barenboim piyanonun başında... Ve... Olamaz bir mucize bu! Sanki bu eseri ilk kez dinliyor gibiydim. Her nota bilinçaltına yerleşiyor. Barenboim, kendine bir dünya kuruyor ve o dünyanın içine sizi alıyor! Bir girdap gibi! O girdaba bir kez kapıldınız mı, çıkamıyorsunuz, kopamıyorsunuz, uzaklaşamıyorsunuz! O ana, o saniyeye, o notaya, o notanın rengine kenetleniyorsunuz! Sadece çok usta bir icracı değil. Adeta bir düşünür, bir filozof. Kendinizi ona teslim etmek dışında yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Barenboim sizi almış yüceltiyor, yüceltiyor, yüceltiyor...
Bugüne dek her Aspendos festivalinde bir ya da daha çok eser konser, opera, bale izledim. Ama bunca sessizliği, bunca yoğun sessizliği ilk kez duydum. Sanki on bin kişi nefesini tutmuş dinliyordu. Sessizlik öyle yoğundu ki, elle tutulabilir, gözle görülebilirdi.
Ve Richard Strauss’un “Don Kişot”u . Bu eserde de çellosunda Franz Bartolomey, tüm izleyiciyi alıp bulutların üzerine çıkardı...
Dinmeyen alkışlara Johann Strauss’un güzelim valsiyle verilen yanıt ... Ve tutku, büyü, ustalık dolu, rüya gibi bir gece daha sona erdi...
Programa itirazım var
Konser gecesi söylediğimi, şimdi yazının sonunda sizlere de söyleyebilirim. Bu programa itiraz ettim. Hem Stravinski, hem Richard Strauss’un eserleri, zor eserlerdi. Bence 10 bin kişilik açık hava konseri için doğru bir seçim değildi. (Çellist Franz Bartolomey’i dinleyince düşüncemi değiştirir gibi olduysam da...)
Gelin görün ki, Aspendos konserinden bir akşam önce (2-3 değil bir gece önce!) bu orkestra, bu şef, bu solist, Monaco’da konser veriyor. Bu programı sunuyor. (Olağandan çok daha uzun bir program)... Üç saat uyku zar zor uyuyup geliyorlar. Prova falan yok. Doğru sahneye... Yani başka bir program düşünmeye, hazırlamaya, sunmaya zaman yok. Ya bu ya hiç...
Bu, benim öğrendiğim gerekçe... Bir de Rengim Gökmen’in açıklamasını sunayım. Zubin Mehta bu programda ısrar etmiş: Duygusal nedenlerle... Bundan tam 50 yıl önce Viyana Filarmoni Orkestrası’nı ilk yönettiğinde (1961) program buymuş!
Hep politikacılar dayatacak değil ya! Bu da Maestro’nun dayatması! Bu yıl 75’inci yaşını kutlayan Zubin Mehta’nın arzusu karşısında boynumuz kıldan ince!
Konseri naklen yayımlayan Habertürk’e sonsuz teşekkürler.
Yerim bitti... Devamı yarına...
Yorum Gönder