Yargıtay, tüzüğünde “Alevilerin ibadethanesi cemevidir” maddesi bulunan derneği “Devrim kanunlarına göre ibadet yeri camidir” diye mahkum etmiş. Yargıtay bu, eder, eder!
Cumhuriyet’in karşı tarafındaki Taraf gazetesi manşet atmış: “Sünni, Kemalist ve günahkar” (26.07.2012). Fethullahçı Radikal ondan geri mi kalacak, o da atmış manşeti: “Yargıtay’dan Kemalist içtihat!” (26.07.2012)
Bre arsızlar, bre utanmazlar! Ne zamandan bu yana Devrim Yasaları’na sahip çıkar oldunuz?
30.11.1925 tarihli, 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle ilgili yasayı hayatınızda bir kez okuyun, bakalım orada ibadet yerinin cami olduğu yazıyor mu?
Yargıtay’ın kararında elbette bir aşırı yorum var. Aynı titizlikliği, “4+4+4” ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ilgili kararlarda da bekleniz. Eleştirecekseniz Yargıtay’ı ve sıkıysa, Cemevleri konusunda Alevilerin talebi doğrultusunda yasa yapmayan Sünni partisi AKP’nin hükümetini eleştirin. Ve insan haysiyetiniz varsa aynı Devrim Yasaları’ndan olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na sahip çıkın. Türkiye’ye sahip çıkmak demektir!
Böyle bir şey yapabilmek için önce utanmaz adam olmamak gerekir .
Unutmayın ki Kemalizm kendi düşmanlarını da yetiştirmiştir!
Gelelim yazımızın konusuna
Kurulmuş makine gramofon gibidirler! Madrabaz, münafık ve mürai İslamcılar CHP’nin tek parti döneminde çok zulüm gördüklerini ileri sürerler. Vallahi de Billahi de haklıdır zavallı adamlar. Çünkü o dönemde, bütün dalavere ve baskı olanakları ellerinden alınmış, para kaynakları kurutulmuş. Elbette zulüm gördüklerini ileri sürecekler. Alevileri artık baskı altında tutamıyorlar: Aleviler devlet memuru, subay, vali, kaymakam, yargıç ve avukat, öğretmen, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyesi olabiliyorlar… Tam olmasa bil Alevi vatandaşlar Sunni vatandaşlara eşit gibi olmuşlar… Çekilebilir bir zulüm müdür bu Allah aşkına?
Evet Sünni madrabaz, münafık ve murai yobaz, 1923-1950 arasında, Osmanlı döneminde olduğu gibi, Alevileri şöyle evire-çevire ezemediği, havanda dövemediği için mutsuzdur; ayrıca Sünnileri soyamamakta, sürü gibi güdememektedir ve bundan dolayı da kendini zulme uğramış hissetmektedir! Vallahi de, Billahi de haklıdırlar!
677 sayılı yasa diyor ki:
“Alelumum tarikatlarda şeyhlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimadiyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur (…hizmet yapmak ve kıyafet taşımak yasaktır.”
Bu yasa 30 Kasım 1925 günü çıktı. Yasanın çıktığı tarihte, tekke ve zaviyelerin tamamı birer iş yeri ve ticarethane gibi çalışmaktaydı. Zaten Osmanlı döneminde dinsel niteliklerini yitirmiş, fitne ve fücur yuvası haline gelmişti. Tekke ve zaviyelerde çalışan (bilerek “çalışan” diyorum) kimselerin çoğunluğunun dinle imanla ilişkileri kalmamıştı. Ve bunların çoğunluğu, Kurtuluş Savaşı döneminde Padişah’ın buyruğunda düşmanla işbirliği yapmıştı. Kendi sapkın dinsel anlayışları ve kirli geçmişleri dolayısıyla Cumhuriyet ve Devrim karşıtı idiler. İşte bu nedenle tekke ve zaviyeler kapatıldı. İşletmecilerin (!) unvan ve sıfat kullanmaları yasaklandı.
Söyleyin Allah aşkına bu Kemalist zulüm değil mi?
Araştırın, her durumda zulalarından Kemalizm kartını çıkartanların aile büyüklerinin, fertlerinin geçmişlerini araştırın, Cumhuriyet’in ve Devrim Yasaları’ndan birinin laik tokatını yemişlerdir.
Bu nasıl özgürlük?
Kahramanmaraş (1978), Çorum (1980), Sivas-Madımak (1993), ve Gazi Mahallesi (1995) olay ve katliamları Sünni din tacirlerinin artık Osmanlı dönemindeki özgürlüklerine kavuştuklarını gösteriyor. Artık 1950′den bu yana arkalarında hükümetler var.
Son bir özgürlük denemesine Malatya’nın Sürgü beldesinde tanık olundu. Ramazan davulcusuna “Oruç tutmuyoruz, davul çalma” diyen Alevi ailenin evi tekbir getiren kalabalık tarafından taşlanmış, ahırı yakılmış.
Tam anlamıyla bir linç girişimi: Saldırganlar, “Kürtlere ölüm, Alevilere ölüm, sizi burada barındırmayız, buradan gidin, gitmezseniz sizi öldüreceğiz!” diye bağırıyorlarmış. Dediklerini yaparlar! Davulun kışkırtmak amacıyla çalındığını hissediyorum. Sahura doğru açılan telefon tufanlarını kendi hayatımdan biliyorum. Bu yıl, be dakikada bir telefon ederek Ülker’i canından bezdirdiler. Güya Elmalılı Hamdi Yazır’ın 41 Yasin‘ini güya istiyorlarmış.
Elektrik kesintilerinde ezan okumak için minareye çıkmayan müezzinlerin sabah ezanında hoparlörü sonuna kadar açarak insanlardan nasıl intikam aldıklarına tanığım.
sıkıysa Müftülüğe şikayet edin. Sizi “Siz ne biçim Müslümansınız!” diye suçlayacaklardır.
Artık Sünni din bezirganları CHP’nin tek parti dönemindeki gibi, zulüm edemedikleri için kendilerini güya zulüm görmüş hissetmiyorlar. Artık arkalarına belediyeleri ve hükumeti alarak bütün Türkiye’ye zulüm ediyorlar.
NOTA BENE: Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan 40 general ve amiralin tasfiyesinden sonra Sevres Antlaşması’nın V.Bölüm’ünü okumak zorunluluk olmuştur.
Yorum Gönder