Hiç de Öyle Değil! - Ali Sirmen

“Davacının şaşkını derdini mübaşire anlatırmış” derken atalarımız, neyin çözümünün nerede olduğunu bilmenin önemini vurgularlar.
Hoş, eğer yargının adilini sağlayacak koşullar yaratılmamışsa, derdini kime anlatırsan anlat derman bulamazsın ya! O da ayrı mesele.
Ama sanırım, çözüme ulaşmanın gereklerinden biri, çözüm merciinin neresi olduğunu bilmek kadar sorunun nedenlerinin de bilinmesini gerektiriyor.
Basının yol gösterici bir işlevi varsa eğer, o da işte bu hususların doğru saptanması için gerekli verilerin aktarılmasıdır.
Her zaman böyle olmuyor.
Örneğin dünkü gazetelerimizden birinde, tümüyle yanlış yönlendirmenin en çarpıcı örneklerinden biri yer alıyordu:
Gazete, “Hâkimden Yasaya Veto” manşetiyle verdiği haberde 3. yargı paketiyle, getirilen düzenlemelere rağmen Balyoz ve Ergenekon davalarında yine beklenen tahliye kararlarının gelmemesinin Meclis’in tepkisine neden olduğunu belirtiyordu.
Meclis’te tepki göstererek kararları eleştirenler arasında AKP milletvekillerinin de bulunduğu görülüyor. Nitekim bunlardan biri şöyle diyor:
- Yasa gerekçelerini mahkeme herhalde iyi okumadı.
Yine iktidar partisine mensup olan bir başkası da benzer yorumda bulunuyor:
- Yasa hâkimlere “biraz daha dikkatli olun” demişti.
***
Doğrusunu isterseniz, iktidar partisinin tümü değilse bile, hiç değilse bu yorumlarda bulunanlar gibi, “Hâkimden Yasaya Veto” başlığını atan gazete de ne çözümün çaresini bulmuş, ne de sorunu iyi anlamış.
Sabah bunları okuduktan sonra, bilgisayarımı açtım ve iki dönem TBMM’de görev yapmış olan Onur Öymen’in iletisini gördüm.
Değerli diplomat, politikacı ve yazar dostum Onur Öymen en doğru teşhisi koymuş.
Ona göre: “Bu durumun nedeni Meclis’ten çıkarılan yasaların mahkemelere geniş takdir hakkı tanımasıdır. Başbakan’ın görevlendirdiği istihbarat mensuplarının yargılanmasını izne bağlayan yasa değişikliğinde, yargıya takdir hakkı bırakılmış mıydı? Bu gibi durumlar eğer Meclis iradesi varsa çözülebilir...”
Şimdi diyeceksiniz ki “uzun ve kamuoyu vicdanını yaralayan bu tutukluluklar sürdüğüne, sona ermediğine göre, nedeni ha şu olmuş, ha bu, ne değişiyor ki?”
Pek öyle değil. Eğer sorunun gerçekten çözümünü istiyorsak, nerede düğümlendiğini bilmek zorundayız.
Ve bu örnekte de görüldüğü gibi, Meclis’in bugünkü milletvekilleri meseleyi Onur Öymen gibi doğru koysalardı, sorun şimdi bir ölçüde çözülmüş olurdu.
***
AKP’lilerin yaklaşımındaki tehlike, tahliye olsaydı bile değişmeyecekti.
Yani eğer mahkeme, “Meclis’in biraz daha dikkatli olun çağrısına uyup ‘tahliye kararı verseydi de sonuç arızalı olacaktı. Çünkü yasama yargıya’ bu davada biraz daha dikkatli ol” diye talimat veremez.
Yok eğer verirse ve de mahkeme o talimatı dinleyerek tahliye ederse, o zamanda kamu vicdanı rencide olur, adil yargının yolu açılmaz.
Demokrasilerde, yasama yargıya talimat vermez. Demokrasilerde, kanunlar usulün ve cezanın sınırlarını iyi belirlemez, belirsizliği egemen kılarsa yargıda karmaşa egemen olur ki bunun sakıncaları da talimatla giderilmez.
Yasamanın görevi adil yargının var olması için zorunlu olan bağımsızlığın koşullarını hazırlamak, suçların tanımını kesin yapmak, usul hükümlerinin sınırlarını iyi belirleyerek düzenlemektir.
Eğer öyle yapılmış olsaydı sonuç bugünkü gibi olmazdı. Ama Meclis’in sınırları belirlenmiş düzenlemesi değil de talimatıyla aranan çözüm, sonuç tahliye de olsaydı, adil yargının yolunu açmış olmayacaktı.
Bununla birlikte, bir yanlış anlamaya meydan vermemek için belirtelim ki sonuç, yasamanın da üstündeki iradenin istediği yönde olmuştur. Olayda bir yanlış yoktur.
Sakın şimdi, “yasamanın da üstündeki iradeyle ne kastediyorsun” diye sormayın!
Bu sorunun kendisi ayıptır, yanıtı ise daha da ayıptır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget