Delik Deşik Edilen Hayatımızdır - Hikmet Çetinkaya

Delik Deşik Edilen Hayatımızdır
Bu coğrafyada yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız...
Ölümlerle çoğalan bir boş vermişlik ve yıkılan hayatlar.
Daha yetmedi...
Tam 30 yıldır sürüyor, adına ister “örtülü” ister “örtüsüz” deyin, bu savaş.
Binlerce yıllık bir tarihin, kültürün boy verdiği bu topraklar artık kanla sulanıyor...
İçimde bir fırtına esiyor!
Bir karamsarlık!
Oysa bu topraklar bir uygarlığın, yaşamın, insan olmanın onurudur.
Sevgidir, paylaşımdır...
Kinin, nefretin içindeyiz... Olan çocuklarımıza oluyor.
Türk ve Kürt çocuklarına...
Terörün bir insanlık suçu olduğunu ne zaman öğreneceğiz?
İnsanca yaşamayı, aşkı, sevgiyi, barışı, kardeşliği nasıl çoğaltacağız?
Dört koldan karakollara baskın, Şemdinli’nin kuşatılması...
Yetmedi mi, 30 bin gencin ölümü yetmedi mi?
***
Böylesine acılar içinde kıvranmayı, yaşamın delik deşik edilmesini, bombardımanları bırakıp, o köylerde ve mezralarda yaşayan insanların varlığını ne zaman anımsayacağız.
Ölenler, yaralananlar Türk olsun Kürt olsun, bizim çocuklarımız.
Emperyalizmin ağababalarının çizdiği yol haritası...
Pusular!
Bir gece yarısı uyuyamadım ve bilgisayarımın başına geçtim yine...
Bir şeyler yazmalıydım ve olan gücümle haykırmalıydım:
“Yeter artık bitsin bu kirli savaş...
Sümbül Dağı’nda açan çiçekler, Kaz Dağları’nda zeytinler, Dicle’de ve Fırat’ta bir umut tomurcuklansın. Bilelim bu coğrafya hepimize yeter de artar bile...
Hakkâri’de çiçeklensin sevdalarımız, Kaz Dağları’nda zeytin dalları barışın habercisi olsun...”
***
Foça’da Siren Kayalıkları’na doğru yol alırken Edip Cansever’in dizelerini hep birlikte okuyalım:
“Yani bizim hiç korkmadığımız şeyler
Belki en çok korktuğumuz şeylerdir gerçekte
Ki bütün işkenceler, ezinler ve kırımlar
Damlayan bir musluktur yerine göre
Yoksa bir enkaz altında bir ölüm
Ya da puslu bir havada, bir cinayette
Bir ölüm
Ölümün anlamı ne?”
Gerçekten ölümün anlamı ne!..
Ölüyorlar gencecik yaşlarda...
Kimi 91 doğumlu, kimi 92...
Bir pusuda... Tuzaklı mayında... Çatışmada... Dağların yamaçlarına kurulu karakollarda...
***
Terörün üzerine aynı kararlılıkla gideceklerini söyleyen siyasilere sesleniyorum:
“Tam 30 yıl oldu... Bir avuç eşkıya deniliyordu, olmadıkları anlaşıldı... Artık bitmeli bu kirli savaş...”
Terörün panzehiri demokrasi ve özgürlüklerdir...
Bölgede yaşayan insanlarımıza baskı ve zulüm değildir.
Kürtlerle bu coğrafyada yüzyıllardır yaşayan bizleriz.
Ölümler bitsin!
Ölümlerle yaşamayalım, yalvarıyorum...
Çocuklar büyüyor...
1990’larda doğan çocuklarımız 20’sinde şehit düşüyor.
Onlar ki erguvan çiçekleridir, lavantalardır, menekşelerdir, kasımpatılar, laleler, papatyalar...
Yaşamın anahtarlarıdır güzelliğe açılan, maviyle buluşan bir yağmurlu akşamın sabahında.
***
O çocuklar doğmadan sürüyordu bu kirli savaş...
Emperyalizmin bir oyunuydu, destekçileri belliydi.
Devlet çok yanlışlıklar yaptı; 90’larda Hizbullah adlı o köktendinci terör örgütünü kurdu.
Eğer kurmasaydı, o faili meçhul cinayetler işlenmeseydi; Vedat Aydın, Musa Anter, Savaş Buldan, Medet Serhat “faili derin güçler”, “Hizbullah” ve “itirafçılar” tarafından öldürülmeseydi, yanlış politikalar izlenmeseydi, bu sorunu demokrasi ve özgürlükleri geliştirerek çözebilirdik.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget