SEVGİLİ okuyucularım, ülkemizde neler olduğunu ve neler yaşandığını hep birlikte izliyoruz....
e izlerken yüzümüz kızarıyor.
Kendi adıma söyleyeyim, ben bugüne kadar gelmiş geçmiş her iktidarı eleştirmiş bir gazeteciyim.
Hiçbir iktidara yalakalık yapmadım, övgüler düzmedim, asla yandaş olmadım.
Bundan onur duyuyorum çünkü gazetecinin görevi eleştirmektir.
Övmek, yandaşlık yapmak kolay iştir.
Size “Ödülünüzü (!)” şu veya bu biçimde mutlaka verirler. Bakanlara telefon açarsınız, karşınıza çıkarlar.
Bir ricanız vardır, bir yakınınızın sorunu vardır, mutlaka çözerler.
Rica ettiğiniz yakınınızı işe alırlar.
Özellikle dış gezilerde sizi “Sayın büyüğümüzün” uçağına davet ederler.
Gidersiniz, konuşursunuz, kendisiyle baş başa fotoğraf çektirme
“Onuruna (!)” erişirsiniz!
Yandaşlık, yağcılık, yalakalık kolay iştir ama bir tutam onuru olan bir gazeteci bunu yapmaz.
***
Evet, bugüne kadar her iktidarı eleştirdim çünkü hiçbiri bu ülkede adam gibi icraat yapmadı.
Hepsi bir ölçüde kendi siyasal ve parasal çıkarlarının peşinde oldu.
Şimdi geçmişe şöyle bir bakıyorum, eleştirdiklerim arasında kimler var:
Demirel, Ecevit, Erbakan, Çiller, Yılmaz, Özal, askeri yönetimler ve ötekiler...
Bazen düşünüyorum:
“Acaba bugünküleri gördükten sonra ötekilerden özür dilemem mi gerekir!”
Size çok basit bir örnek vereyim. Semra Özal’ı haklı olarak eleştirir, yaptıklarını yazarım.
Hatta onlar için bir kitap yazmıştım ki, Türkiye’de fırtına kopardı: “Turgut Nereden Koşuyor.”
Ama şimdi geriye, biraz geçmiş yıllara bakınca kendi kendime bazen düşünmek zorunda kalıyorum:
“Semranım başbakan ve cumhurbaşkanı karısı idi.
İçkisini içer, ağzında purosuyla dolanırdı.
Aile boyu yaptıkları yanlışlar bir yana, en azından uygar bir kadındı.
Şimdikilerin örtülü ve sıkmabaşlı karılarını karşımızda görünce içimiz sıkılıyor, ülkemizin bunların eline nasıl düştüğünü anlamaya çalışıyorum.”
Dedim ya, sadece çok basit bir örnek.
Geçmişte bir Nazmiye Hanım, Rahşan Hanım, Berna Hanım vardı.
Saygın insanlardı.
Ya bugünkülerin İran, Suudi Arabistan benzeri örtülü karıları?!
Atatürk’ün Cumhuriyeti böyle mi olacaktı?!
***
Türkiye’de yolsuzluk, hortumculuk, vurgun her dönemde az veya çok oldu.
Ulaşabildiklerimin hepsini sürekli yazdım, belgeledim...
Çünkü o zaman özellikle Hürriyet, Sabah, Milliyet gibi gazeteler özgürdü.
Patronları iktidarların, başbakanların kucağına düşmemişti.
İktidarlar medya patronlarını tehdit etmez, devlet şantaj yapmazdı.
Bir de bugünkü zavallı, satılık, korkak, yandaş medyanın ve devletten iş-ihale alan para babası medya patronlarının içler acısı durumuna bakın ve farkı iyice görün!..
Ve bir şeyi lütfen çok iyi bilin:
Türkiye’de yolsuzluğun, hortumculuğun, vurgunun en büyükleri bu iktidar döneminde yapılıyor ama gündeme gelmiyor.
Yolsuzluk belgeleri genelde bürokrasiden gelir. Bunlar bütün bürokrasiyi ele geçirdi. Kalanlar ya tehditle, ya da yargıyı kullanarak korkutuldu. Dolayısıyla artık yolsuzluk belgesi gelmiyor.
Sadece bürokrasi değil, herkes korkutuldu.
Siyasetçilerin, işadamlarının, gazetecilerin, hatta bazı hakim ve savcıların telefonları gizli kulaklar tarafından dinleniyor.
İnsanlar konuşmaya korkuyor. Adına özel yaşam denilen şey kalmadı.
Bu iktidar ülkenin bütün kurumlarını ele geçirdi.
Türk ordusunda tasfiye yapıldı, gidenlerin yerine yandaşlar getirildi.
Yargıya siyaset sokuldu ve büyük ölçüde ele geçirildi ki, en vahim olan budur.
Yasama, yargı ve yürütme artık bir tek adamın elinde:
Tayyip!
Böyle bir rezalete biz geçmişte eleştirdiğimiz hiçbir iktidar ve hükümet döneminde tanık olmamıştık.
***
Ülkemizin ulusal çıkarları paraya tahvil edildi... Çünkü bunların dini imanı para.
İşte o yüzden, örneğin Barzani denilen alçağa bir tek söz söylemeleri mümkün olmuyor.
Din ticareti ve din sömürüsü her zaman vardı ama bunların döneminde arşa yükseldi...
Fakir fukara Müslümanların sırtından oy avcılığı yapılıyor, başta Atatürk olmak üzere tüm ulusal kavramlar unutturulmak isteniyor.
Muhalefet partileri derseniz, çoğunlukla Allahlık Ali Bey görünümünde. Yeterli örgütlenme yok, tepki yok, millete yol gösterme yok. İyi niyetli girişimler ve demeçler yetmiyor.
Bunlar Tayyip’in ekmeğine yağ sürüyor.
***
Dış politika derseniz, o alanda da ülkemizi rezil ettiler.
Ortadoğu bir ateş çemberi ve tarihte her zaman da böyleydi.
Osmanlı’yı çok uğraştırmış, en sonunda başını yakmıştır.
Bu ateş çemberinde şimdi başımıza gelenleri görüyorsunuz.
Bir iktidar düşünün ki, ülkedeki terörle baş edemiyor. Şemdinli bölgesinde resmen savaş var, üç haftadır açıklama yapılamıyor.
Suriye’yi durup dururken “Düşman” ilan ettiler. Bunun sonucu olarak uçağımız düşürüldü, ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz.
Ankara’dan yine tık yok! İran “Düşman” oldu, artık Türkiye’yi azarlıyor. “Sıra Türkiye’ye gelecek” diyebiliyor! Tayyip’in verdiği yanıt yine vıcık vıcık:
“İran önce kendini hesaba çeksin!”
Kendisini eleştiren Kılıçdaroğlu’na verdiği yanıt ise daha da vıcık vıcık ve düzeysiz:
“Sen hiç aynaya baktın mı?
Gramının, çapının ölçüsünü ver de görelim.”
Adına Barzani denilen o iki paralık herif açıklama yapıp “Türkiye ve PKK karşılıklı ateşkes ilan etsin” diyebiliyor.
***
Şu yaşadığımız rezilliklere, kepazeliklere bakar mısınız! Yazmakla bitmez. Her gün yazıyorum, bir sürü konuyu da ne yazık ki atlamak zorunda kalıyorum.
Sınır boylarında her gün fakir fukara ana baba kuzuları şehit düşerken, adam gibi karakol yapamıyorlar.
Şeriatçı bir Türk avukat Suriye’de Esad ordusuna karşı savaşırken
öldürüldü. O avukatı ve arkadaşlarını oralara kim gönderdi?
Son karakol baskınında yaralanan askerimiz, İnegöl’e otobüsle gönderildi. Sırtından yaralıydı, babası isyan etti.
Ne yazayım, hangisini yazayım. Şimdi bütün amaçları Avrupa ve ABD’ye hoşgörünmek için Ruhban okulunu yeniden açmak... Ve açacaklar.
Yazdıkça ben utanıyorum.
Bütün bu pislikleri unutturmak için İçişleri Bakanı eleştiren gazetecileri kastederek- demeç verdi:
“Ankara’dan yazdıkları yazılar PKK’nın havan toplarından daha tehlikeli!..”
Çünkü Habur’u açıp bunları buyur eden, ayaklarına seyyar mahkeme gönderip hepsini serbest bıraktıran, sonra
Oslo’da PKK’nın ayağına gidip Tayyip adına pazarlık yapan bizdik!
***
Sevgili okuyucularım, Türkiye bunlar gibisini hiç görmedi.
Bütün gücünü kaderin cilvesiyle devleti ele geçirmiş olmaktan alan sorumsuz, laçka bir iktidar...
Toplumu ve medyayı korkutarak susturmuş ve sindirmiş, hiç utanması kalmayan yandaş medyanın gazıyla iş yapan bir hükümet.
Ben acaba ne yapsam!
Bunların marifetlerini ve ülkemizi nerelere sürüklediklerini gördükten sonra, hep eleştirdiğim o gelmiş geçmiş bütün iktidarlardan, cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan ve tüm hükümetlerden acaba özür mü dilesem???!
Yorum Gönder