Çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazlarından biri de tüm çalışanların örgütlenme, toplu sözleşme, genel grev, grev ve gösteri haklarına sahip olmasıdır.
Bizim ileri demokrasimizde ise durum farklı:
Genel grev zaten yasak...
Gösteri yapan işçiler ise; “biber gazıyla kendilerinden geçirilme, ıslatılma ve kışın ayazında buz gibi havuzlara atılıp, çıktıktan sonra da polis dayağı yeme hakkı”na sahip...
Çok şükür ki (!) işçilerimizin örgütlenme hakkı var:
Yani yasal olarak bir sendikaya üye olmalarında hiçbir sakınca yok! Tabii; buna cesaret eden mangal yürekliler, işten atılma hakkını (!) da göze alıyorlar!
Ayrıca... Diyelim ki bir işçi sendikalı olmaya karar veriyor; işten atılmayı da göze alıyor! Ama... Üye olacağı sendikayı kendisi değil, onun yerine yüce (!) devletimiz seçiyor! Çünkü sendikaların, bir iş yerinde toplu sözleşme görüşmelerine katılabilmeleri için, iş kolu barajı denilen engeli aşmış olmaları gerekiyor. Bunu da devlet belirliyor!
Bitmedi...
Diyelim ki toplu sözleşme yapma hakkına sahip bir sendikaya üye oldunuz... Grev yapıp, yapamayacağınıza yine devletimiz karar veriyor: Zira birçok iş kolunda “grev yasağı” bulunuyor...
Anlayacağınız; sendikanız işverenle pazarlık yapıyor, anlaşma sağlanamıyor, grev gözcüsü gömleğini giyip halay çekmeye hazırlanıyorsunuz... Çok beklersiniz!
Eğer devlet bir kere, “Senin iş kolunda grev yasak kardeşim” dediyse, tıpış tıpış evinize dönersiniz!
Son sözü de yine “devletin oluşturduğu” Hakem Kurulu söyler!
Elbette bazı iş kollarında grev serbesttir; ama bir bakarsınız Bakanlar Kurulu bir karar alır ve o grevi erteler!
“Erteler” deyince ne anlıyorsunuz?
Grevin ileri bir tarihte yeniden yapılacağını...
Siz öyle sanın!
Bizim ileri demokrasimizde, “erteleme”, iptal anlamına gelir!
Bakanlar Kurulu bugüne kadar “ulusal güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle, onlarca iş kolunda, yüzlerce kez “grev erteleme kararı”na imza attı...
Bunlar arasında; rakı şişesi üreten cam fabrikası bile var!
Böylece ülkemiz, “rakı şişesi üretiminin durması nedeniyle ulusal güvenliği tehdit altına giren tek ülke” olma unvanını da kazandı...
Özetlemek gerekirse; 12 Eylül’den beri Türkiye’de:
İşçiler örgütlenemiyor...
Örgütlenen şanslı kesim, toplu sözleşme masasına oturamıyor...
Oturan şanslı kesim anlaşmazlık durumunda grev kararı alamıyor...
Grev kararı alan şanslı kesim Bakanlar Kurulu tarafından engelleniyor...
Bu kısır döngüyü protesto amacıyla sokaklara dökülen şanslı kesim ise, polis dayağıyla rahatlatılıyor!
Sonuçta, Türkiye’deki “sendikal mücadele”, sadece ve sadece bazı sendika ağalarının; işçilerden kesilen aidatlarla beyler, paşalar gibi hayat sürmesinden başka hiçbir amaca hizmet etmiyor!
***
Gelelim çalışanların ikinci bölümüne; yani memurlara...
Yakın bir geçmişe kadar onların “örgütlenme” hakkı bile bulunmuyordu.
Bu engel aşıldı ve memurlar da sendika kurmaya başladı...
Kurdular ama bu sendikalara “hiçbir yetki” verilmedi...
Kansız damar, yakıtsız motor, mermisiz tabanca ya da susuz bardak gibi!
Yani bina var, başkan var, iş yeri temsilcisi var, davul var, zurna var...
Ama toplu sözleşme ve grev hakkı yok!
Nihayet dün Meclis’ten geçen yasayla memurlar da toplu sözleşme hakkına kavuştu!
“Oh, ne güzel” diyorsunuz değil mi?
Siz öyle sanın...
Evet; memur sendikaları da bundan böyle, işverenle yani “devlet”le toplu sözleşme masasına oturacaklar ama... Hepsi o kadar!
“Anlaşamama, verilenle yetinmeme” gibi bir hakları yok...
Çünkü memurların tamamına grev, hâlâ yasak!
Ekmek yerine unla karın doyurmak gibi bir şey yani...
Memurlar sendikalı olacaklar...
Bunun için her ay maaşlarından ciddi miktarda bir aidat kesilecek...
Kavgalarla, gürültülerle başkanlarını, yöneticilerini seçecekler...
Toplu sözleşme masasına da oturacaklar...
Ama her durumda, devletin verdiği kadarına, “He” demek zorunda kalacaklar...
Demezlerse, anlaşmazlığı yine devletin belirlediği yöneticilerden oluşan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu giderecek...
Tabii onlar da işlerini kaybetmemek için; devletin “Ver” dediği kadarını verecek!
Memur da “Oh, ne güzel, sendikam da var, toplu sözleşme hakkım da” deyip mutlu olacak!
Neden?
Çünkü “Grev yassak hemşerim!”
Sonuçta; bu yeni yasa, memurun yüzünü güldürmek yerine, sadece kamu kesiminde de bazı sendika ağalarının türemesine; memurlardan kesilen aidatlarla beyler, paşalar gibi hayat sürmelerine hizmet edecek...
Sonra o sendika ağaları, iktidara yağcılık yarışına girecek!
***
İleri demokrasimizin, ileri sendikal sistemine ve elbette...
Bu kandırmacayı en az benim kadar gördükleri halde afiyetle yiyen “saf ama mutlu” emekçilere...
Selam olsun!
*****
Günün Sorusu
Nedim Şener, yazdığı bir haberle Devrimci Karargâh Örgütü’ne ilişkin soruşturmanın gizliliğini ihlal suçlamasından Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hâkim önüne çıkmış... Dava Hâkimi Hasan Gülver, az sayıda izleyicinin duruşmayı izlemesi üzerine Şener’e, “Ne oldu popülariten azalmış. Seyircilerin azalmış” demiş... Sorum Sayın Hâkim’e:
Bu sözleriniz ne anlama geliyor?
Yorum Gönder