Deniz’in Arkadaşları - Güray Öz

1960’lı yıllarda dünyada nehirler başka türlü akıyordu. Pek çok ülkede devrim ateşi yanmaya başlamış, bağımsızlık rüzgârları emperyalistlerin canını sıkacak kadar hız kazanmıştı. ABD’nin Vietnam’daki ağır yenilgisi, bağımsızlıkla sosyalizmi kendi maceramızda birbirine iyice yapıştırırken Filistin hemen burnumuzun dibindeydi ve yüreğimizde ateşler yakıyordu.
Görece dengede duran bir dünyanın devrimci gençleriydik hepimiz. Nasıl bir dengede durduğunu pek de iyi bilmediğimiz dünyada, Türkiye’nin yerinde duramayan gençleri demokrasi için, bağımsızlık için, sosyalizm için ya da bu amaçların farklı bileşimleri için birbiriyle didişir, yüreklerindeki ateşi sürekli canlı tutarlardı.
***
O yıllarda macerası olan ve macerasının sihriyle, güzelliğiyle kendisinden vazgeçen, hayatından geçen ve Can Yücel’in dediği gibi “en uzun koşunun en güzel yüz metresini” koşanların en önde gideniydi Deniz.
Şimdi farklı bir dünyanın, farklı bir Türkiyesi’ndeyiz.
Dengeler bozuldu. Bizim güzel maceramız ağır bir yenilginin üstesinden gelmeye çalışırken Türkiye, dengesi fena halde bozulmuş dünyada kötü bir maceranın içine bodoslama dalmak üzere.
Şimdi o kendimize pek yakın bulduğumuz ülkelerde isyanlar, Batı’nın kolayca yönlendirebildiği “diktatörlüklerle mücadele” kapanına dönüştü. Sahtekârlıktır; diktatörleri diktatörler izliyor. Yeni maceranın düşünsel arka planında sosyalizm ve bağımsızlık yok. Pusuda bekleyen ve “zaferi” sahiplenen köktendinciliğin sakallı silahşorudur. Ülkelerdeki devrimci kıpırdanmaların destekçileri öteki ülkelerin devrimcileri değil, NATO’nun isyanları yolundan saptırmak için ateş kusan uçakları oldu. Eskiden en güzel maceranın kahramanları bizlerdik, şimdi en berbat maceranın “kahramanları”, çivisi çıkmış dünyanın oradan oraya savrulan ülkeleridir.
***
Çok farklı zamanlardayız.
Görünen o ki Deniz’in arkadaşları da çoğaldıkça çoğalıyor. Ama tuhaf bir çoğalmadır sanki bu çoğalma. Bir yanıyla insan seviniyor, göneniyor, ama bir yandan da o büyük maceranın değil, başka ve pek kişisel maceraların yön verdiği bir sahiplenmeye dönüşüyor Deniz’in arkadaşı olmak. Aslında bu babda söz bana düşmez. Çünkü ben de o büyük maceranın içindeydim, ama Deniz’in arkadaşı değildim. Maceralarımız birbirine karışır, o en güzel yüz metreyi göğüslerken biz de bir başka uzun koşunun yarışçıları arasında olmanın hazzıyla yaşıyorduk hayatımızı.
Şimdi dediğim gibi farklı bir dünyada devrim ateşlerinin üzerine küller dökülmüştür. İsyanlar bizim zamanımızın isyanlarından farklıdır ve ne yazık, devrimci bir nefes harlandırmıyor ateşi. Körükler emperyalistlerin elindedir.
Yine de Türkiye kötü bir maceranın içini doğru yuvarlanırken Deniz’in arkadaşlarına düşen bu zamanın ruhunu kavramak ve yeniden koşmaya başlamaktır.
***
Gittikçe artıyor Deniz’in arkadaşları.
Ne güzel.
Yeter ki, kişisel maceraların, dar kapıların malzemesi olmasın bu arkadaşlık.
Yoksa Che’ye katil diyenlerle, yeniyetme, iktidar hırsıyla gözleri dönmüş “gazetecilerin” küfürleriyle nasıl baş edecek, Denizlerin hatırasını nasıl koruyacaksınız.
Türkiye tehlikeli bir maceranın içine sürükleniyor. Denizlerin “tam bağımsız gerçekten demokratik” Türkiyesi olamayan Türkiye, başka ülkelerin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine saldıranların itfaiyesine gönüllü yazılmak üzeredir.
Deniz’in sevgili arkadaşları, üzerinize yürüyen ve sizi karalayanlarla mücadele edecekseniz, zamanımızın kötü maceralarından ülkeyi korumanın yolunun yeniden o eski zamanların hikâyelerine dönmek olduğunu unutmayın.
Ve unutmayın Deniz’in arkadaşlığı sizin kişisel maceranızın sığınağı değildir.
Siz en iyisi artık memleketin her yerinde sayıları gittikçe artan Denizlerin isimsiz arkadaşlarının arasına katılın, onların arasında yitirin adınızı...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget