Asıl Uyuşmazlık! - Yakup Kepenek
Genel olarak İslam özel olarak da AKP ile ilgili söylem ve eylem konularında, geleneksel olarak o kültürle iç içe olmayanlar tarafından yapılan yorumlar ve çözümlemeler, genel olarak büyük bir yöntem uyuşmazlığıyla karşı karşıya kalıyor.
Bu konuda iki somut örnek yeterli olacaktır.
E. Fuat Keyman
AK Parti bugün toplumu sürü ya da çocuk, kendisini de çoban ya da anne/baba olarak gören bir niteliğe bürünüyor alt başlığıyla, AKP’nin giderek daha belirginleşen bu özelliğini, ‘Aristo, Eflatun ve AKP yazısıyla çözümlemeye çalışıyor (Radikal İki, 25 Mart).
AKP’nin kuruluş yıllarında toplumun istemlerini hesaba katarak Aristo’nun yaklaşımına uygun davrandığını belirten Keyman, bu partinin çıraklık ve özellikle de ustalık dönemlerinde değiştiğini ve Eflatun’un, filozof-kral ya da çoban sürü yaklaşımını uygulamaya başladığını vurguluyor. Sonra da... kendi mutlak gücü için aşırı merkezileşen ve siyaseti minimize etmeye çalışan bir AK Parti ile demokrasi, dönüşüm, ilerleme olabilir mi, diye soruyor.
Oysa çoban-sürü imgelemi, AKP anlayışına kaynaklık eden düşüncenin temelinde çok köklü ve yaygın bir biçimde var. Bu yerleşik anlayış, bakın İstiklal Marşımızın yazarı ve emperyalizme karşı onurlu bir duruş sergilemiş olan ve bu yönüyle AKP ile hiçbir yakınlığı bulunmayan şair Mehmet Âkif Ersoy’un bir şiirine bile nasıl yansıyor:
Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu!
(Safahat, İnkılâp ve Aka, 1982, s. 97).
AKP düşüncesi, eğer çoban-sürü benzetmesiyle incelenecekse, bunun asıl kaynaklarına gidilerek yapılması gerekir.
İkinci örnek, Nilüfer Göle. Ezgi Başaran ile yaptığı söyleşide:
İslam ile terör hareketlerinin bağının kesilmesi lazım. Bakın 11 Eylül’den sonra ‘neo-şehit’ diye bir kavram oluştu. Çünkü bu tür terör olaylarına karışan kimselerin gerçekten ne kadar İslamla ilişkisi olduğunu bilemeyiz ama hiç yoktur da denemez. Dolayısıyla bu kimselere ‘cihadist’in ötesinde yeni isimler aranıyor. Tüm bu olayları sosyal psikolojik sebeplerle açıklamamız mümkün değil. O nedenle sağcı görüşün parmak bastığı önemli bir yer var: İslamın bu yönünün tartışılması ve kınanması. “İslam ile terör hareketlerinin bağının kesilmesi lazım. Müslümanların kendisini kötü hissetmesi bir tarafa, şüpheli konumuna gelmeleri başka bir tarafa. Dolayısıyla ‘Müslümanlar bu terör olaylarını onaylamaz’ dedikten sonra radikalleşen İslamı tartışmaya açmak gerekiyor, diyor (Radikal, 26 Mart).
Göle’nin çözümlemesinin ana fikri şu tümcesinde yatıyor:
Tüm bu olayları sosyal psikolojik sebeplerle açıklamamız mümkün değil.
Göle, bilimsel bilginin, radikal İslamın açıklanmasında açıkça duvara tosladığını; başarısız olduğunu itiraf ediyor; bunu kanıtlayan bir gerçeği dile getiriyor.
Bu doğru sonuca vardıktan sonra yaptığı konuyu tartışmaya açmak gerekiyor isteği de iyice anlamsızlaşıyor, içi boş bir dilek ve temenni olarak kalıyor.
***
Örnekler çoğaltılabilir. Yalnız bilim insanları değil, çok sayıda yazar ve yorumcu da AKP’yi, yıllarca, kendi bildikleri düşünce yöntemleriyle irdelediler. Bu süreçte toplum, AKP konusunda yanıltıldı.
Oysa, AKP’nin kimi niteliksel yönlerini bilim dünyasında geçerli akıl ve mantık yöntem ve kurallarıyla, giderek evrensel değer ölçüleriyle anlama ve yorumlama olanağı, başından beri, yok denilecek kadar azdı.
Eğer tartışılacaksa ve geç kalınmadıysa, tartışılması gereken asıl nokta budur.
Yürürlüğe giren yeni eğitim düzeninde yetişecek nesillerin bu tür tartışmalara bile giremeyeceğini kestirmek ise hiç de güç değil!
Yorum Gönder