Herhangi bir insandan söz etmiyoruz, dünya çapında üne sahip ve dünya ülkelerinden en önemli cerrahların önünde saygıyla, takdirle eğildiği, onu dinlemek için Türkiye’ye koştuğu ve bu ülkede organ nakli alt yapısı çalışmalarını ilk başlatan bir tıp otoritesinden, çok başarılı bir doktordan söz ediyoruz.. Bu doktorla gurur duyup yücelteceğimize, koruyup daha uzun yıllar insanlığa hizmet etmesini sağlayacağımıza onu cezaevine atmış, yıllardır orada “bir mahkum” gibi esir etmiş, sağlığının ciddi şekilde bozulmasına neden olmuşuz..
Babasını ölümünden önce görmesine izin verilmemiş, annesini de aynı şekilde ve aynı nedenle ölmeden önce görememiş ve ancak cenazesine gitmesi için izin verilmiş.. Ama tam 25 kişilik jandarma ekibiyle İstanbul’dan Zonguldak’a gönderilerek.. Neden? Çünkü kaçar.. Çünkü “kaçma ihtimali” var.. Mış.. Koskoca cerrahın kaçacak kadar “onursuz” olduğu hesaplanıyor ama sonradan hakkında müebbet hapis kararı çıkan Hizbullah terör örgütü üyeleri “tutuksuz yargılanmak üzere” serbest bırakılıyor..
TECAVÜZ, DENİZ FENERİ SUÇLULARI VE DİĞERLERİ!
Çocuk tecavüzcüsü Hüseyin Üzmez ve küçücük okul çocuklarına tecavüz eden “toplu tecavüz” sanıklarının topu birden serbest bırakılıyor. Alman yargısının “yüzyılın en büyük soygunu” kararını verdiği uluslararası dava temize çıkarılıyor ve “olayın asıl failleri” olarak ismini verdikleri sanıklar önce yıllarca tutuklanmıyor, tepkiler durmayınca tutuklanıyorlar ama kısa süre sonra tekrar bırakılıyorlar.
Referandumdan sonra Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üyeleri Adalet Bakanlığı içinden seçilince HSYK bu davada daha önceki iddianameyi hazırlayan 3 savcısının üçünü birden değiştiriyor.. Ve o da ne? “Suç işleme amaçlı örgüt kurmak ve üye olmak, nitelikli dolandırıcılık” gibi ciddi suçlamalar ortadan kalkıyor, onların yerine çok daha hafif cezalar gerektirecek “özel belgede sahtecilik, güveni kötüye kullanma” suçları geliyor, hafif cezalar çıkıyor ve zaten onların uygulanması da gereksiz görülüveriyor.. Dev uluslar arası dava kolaycacık basite indirgenip kapatılmıştır.. Ne güzel değil mi?
YARGI KARŞISINDA EŞİT Mİ, YOK CANIM?
Diğer tarafta Balyoz, Ergenekon ve diğerleri her neyse bu “darbe hazırlığı iddialarıyla” yürüyen davalarda hüküm giymemiş, dava yıllardır sürmesine rağmen suç kanıtı çıkarılamamış insanlar “seri katil”den beter muamelelerle, “terörist, darbeci” hakaretleriyle bitmeyen süreler için hapse tıkılıyor, kendilerinin ve ailelerinin hayatlarından yıllar çalınıyor, işleri ellerinden alınıyor, onurlarıyla oynanıyor, içerde hastalanıp ölenler oluyor (hiç önem verilmeden), karısını-annesini-babasını ağır hastayken ve hatta son dakikalarında görmelerine izin verilmiyor.. Ve bu insanlar arasında işte Mehmet Haberal gibi hem milletvekili, hem cerrah olanlar, diğer milletvekilleri, ünlü gazeteciler de var.
Efendim duyamadım, “yargı karşısında herkes eşittir” mi dediniz? Yok canım daha neler, Türkiye’de bazıları “daha eşit”, yukarda verdiğim örneklere tekrar bakınız mesela.. Bir yanda, kimselere hesap verme zorunluluğu duymadan “tutuksuz yargılanmak üzere” bırakılıveren veya hiç tutuklanmayanlar, diğer yanda duruşmalarda “suçsuzluğuna dair her kanıt sunulmasına rağmen” hakimlerin avukatları bile dinlemeden “tutukluluğunun devamına” deyip durduğu yüzlerce kişi..
Bir tarafta savcıların pek anlayışlı davranarak tutuklanmasını istemediği 12 Eylül darbecileri, diğer yanda imzasız mektuplar, ispatsız iddialar, iddianamelere sehven ilaveler, sonradan düzenlenmiş CD’lerle özgürlüğü alınan, hayatları çalınan bilim adamları, gazeteciler; Haberal’lar, Şener’ler, Şık’lar, Yıldız’lar.. Eğer adalete inansaydık, yargı karşısında herkes gerçekten eşit olsa, Türkiye bir hukuk devleti olsaydı bugün Prof. Dr. Haberal’ın “ölmeden önce anne ve babasını görememesi”, annesinin cenazesine 25 jandarmayla gönderilmesi vicdanları kanatmazdı.. Bu adaletsizlik daha ne kadar sürecek acaba?
*****
Bir yıldız daha kaydı..
Biliyorum başlıkta çok duyduğumuz bir söz var ama Meral Okay gibi çok başarılı bir söz yazarı ve çok başarılı bir senaristin daha “genç” denebilecek yaşta vefatı için söylenecek fazla bir şey yok.. Ben de milyonlarca kişi gibi onun yazdığı tüm dizilerin takipçisiydim, çalışmalarını büyük takdirle izlerdim.
“Muhteşem Yüzyıl”ın ekrana geldiği günlerde medyada koparılan ve siyasetçilerin de katıldığı “tarihe uymuyor, harem sahneleri fazla” benzeri tartışmalarda ‘diziye haksızlık yapıldığını, zaman verilmesi gerektiğini’ hemen yazan ve israrla tekrarlayanlardan biriydim. Bunun nedeni Meral Okay’ın yine nasılsa kusursuz bir senaryoya imza atmış olacağına güvenimdi ve o günlerde Okay’la birkaç kez telefon görüşmesi de yaptım.. Nitekim zaman verildiğinde sonucun ne olduğunu hep birlikte gördük. İçerde bir numara olduğu gibi, birçok ülkeye büyük paralar karşılığı satıldı..
Meral Okay’ın ölümü gerçekten Türkiye için kayıptır. Yakınlarına, sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Yeri cennet olsun, oyunlarını melekler izlesin!
Yorum Gönder